Cumartesi Mayıs 18, 2024

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Yine bir bahardayız! Bahar her yere hep geldi. Doğa herşeye rağmen uyanışını erteleyip dindirmedi. Minicik tomurcukların patlayan, çığlık çığlığa renkleri. Kuşların inanılmaz ahenkteki sesleri!

Süleyman Okay’ın “biliyorsun sömürgeler\ bir demet çiçekte kartvizit” satırlarının tarihten silinmesi için galiba daha nice baharlar devrilmesi gerekiyor. Dünyanın dört bir yanında,“bir demet çiçekte kartvizit” olan toprak parçaları, kanla sulanıyor hala. Kanla!!

21.yüzyıldayız! Yine bir bahardayız. Bir yanda, aklını-dimağını kaybetmişçesine modern çağın büyülü ışıklarının peşinden koşan milyonlarca insan. Bir yanda  kanla sulanan ‘bir demet çiçekte kartvizit’ topraklar! Her yer duman, alev alev; hunharca katledilen insanlar!

Biz miyiz bunları görmeye dayanabilen? Ötesi mi var; tüm dünyada kuşlar bile, göç yollarını değiştirenken!

İçinden geçtiğimiz günler; 2. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’dan, Almanya’dan, çeşitli Avrupa ülkelerinden, Yahudilerin toplu toplu Polonya’daki Auschwitz Kampı’na götürülüşlerinin yıldönümü. Bir küçücük kağıt parçasını ulaştırmak için çektikleri çilelerin ve o kağıt parçalarının müzelerde korunuşunun hatırlatıldığı günler!

Ne değişti o günden bugüne” diye soruyoruz tüylerimiz ürpererek kendi kendimize. Ne değişti?

Kamplar vardı insanların toplu toplu katledildiği. Kamplar vardı insanların toplu toplu ıslah edilmeye çalışıldığı. Teknoloji bu denli gelişmemişti henüz. Sonra hapishaneleri keşfetti ‘insan’lık! Sonra hücreleri! Islah etmeyi bıraktı, bir insan ömrünün bütün zamanına ve mekanına hükmetmenin kurallarını keşfitti. Tecridi-izolasyonu!

Yine içinden geçtiğimiz günlerde, adeta dünyanın dört bir yanında bir “19 Aralık Operasyonu” yaşanıyor! Avrupa’daki Türkiyeli politik tutsakların bir kısmı, F Tipi Hapishaneler’in fikir babası Almanya’daki hapishanelere toplandı bu baharda. Türkiye Hapishaneleri’nde; bu sefer bombasız-gazsız bir operasyon gerçekleşiyor. Dışarıda savaş; zindanlarla dayanışmaya, 19 Aralık protestoları gibi protestolar gerçekleştirmeye ne hacet. Politik tutsakların sürülüşleri takipedilemez  hızda. Adli tutsaklarla-çetelerle politik tutsaklar, ayni mekanda harmanlanmakta. Ağır Müebbet Hapis Cezası almış olanlar zaten tam tecritteyken, seslerinin ulaştığı insanlar da sürülmekte! ‘Yaşama-Düşünme Hakkı’; adeta dünyanın dört bir yanında prangalanmakta!

Bir an cep telefonunuzu evde unuttuğunuzu düşünün!

Elektronik postayla gerçekleştirdiğiniz bir iletiye, bir hafta yanıt alamadığınızı düşünün! Nasıl bir iletişim imkanı-hızına sahip zamanlardayız!

Politik tutsakların 15 yılı aşkın bir süredir, tüm tecrit koşullarına inat, örümcek ağıymışçasına; ince, görünmez, yığınla emek gerektiren, bir rüzgarda hemen bozulsa da yine-yeniden örmekten vazgeçmedikleri koca bir dayanışma ağı, SÜRGÜNE YOLLAMA politikalarıyla paramparça şu günlerde!

İki ring çıktık yola… Sanki savaş çıkacakmış gibi abartılı mı abartılı bir hazırlık yapmışlar… Ne temizlik yapacak malzeme var, ne de kantinden alma imkanı. Doğrusu buraya yabancı insanların bir de parası yoksa vay haline! Hapishane yüzlerce arkadaşınla dolu, ancak ne sesleri geliyor sana ne de yüzlerini görebiliyorsun… En yakınındaki arkadaşların “günaydın” ve “iyi akşamlar” sözleri-bağırmaları sessizliği bölen zaman dilimleri oluyor… Bir şekilde ruhumuzu karartmama çabasındayız”. (Ağır hasta, körlüğe kadar gidebilecek bir hastalığı teşhis edilen, 32 yılı aşkın bir mahpusluğun gülümseyişini yüzünden izole etmeyi başaramadığı HASAN GÜLBAHAR)*.

Taşınmayı biliriz hepimiz. Eşyaları kolilemek günler alır. Yeni eve, semte-komşulara ısınmak-alışmak! Belki aylar. Hapishanelerde taşınmak! Bir an şöyle çırılçıplak bilmediğiniz bir şehirde sokağa çıktığınızı tasavvur edin. Hem çıplaksınız, hem de bilmediğiniz bir şehirde. Yanınızda hiçbir eşyanız yok, giysileriniz bile. Öyle bir hal bile, bir tutsağın apansız sürülmesinden daha iyidir. ‘Betimleme Sanatı’ değil bu, bizzat kendi tecrübelerimden biliyorum! ‘TAŞINDI’, değil de ‘SÜRÜLDÜ’ denmesinin sebebi budur. Çıplak ve bilmediğiniz bir şehirde olsanız; en azından sokakta gördüğünüz bir insana seslenme şansınız olur. Zindanlarda, seslenseniz de, duyulup-duyulmayacağınız meçhuldur. Kalem-kağıt bile verilene kadar günler geçebilir. Yıllardır tecritte olan bu insanlar; yine-yeniden günlerce kalemsiz-kağıtsız yaşamak durumunda kalırlar. Hasan Gülbahar’ın anlattığı gibi, ‘çay, şeker, temizlik malzemesi’ edinmek için bile, beklemelisiniz günlerce !!!!

Şu günlerde yüzlerce politik tutsak sürüldülür-sürülmeye devam edilmekteler!

Ve o koşullardan, işte ancak o koşullardan şu bahar çiçekleri hayatımıza düşer:

Susma\ Susarsak\ Aşk susar\ Kan kusar\ Sessizliğimiz\ Bir çocuk ölür\ Söz biter günün ağırlığından\ Konuştuğumuzda\ Aldığımız nefes isyan olur”(Eşi ve kızı Ankara Katliamı’nda yaralanan, çeyrek asırdan beri tutsak,kanser hastası, tutsak Gazeteci EROL ZAVAR).

Evet 2.Dünya Savaşı sürecinde, kamplara sürülen Yahudiler’i hatırladığımız şu günlerde; yüzlerce Politik Tutsak, böylesine ilkel bir çağ görüntüsünde, sürgünde. Dünyanın yığınla toprağı, pervasızca kanla sulanmakta. NE DEĞİŞTİ!!!!

Bir açıdan hiçbir şey! Bir açıdansa çok şey!

Zaten bilinen, kamuoyu desteği olan, medyada sürekli haberleri yeralan; Akademisyenler-Yazarlar da hızla engellenmeye başladı. Dünyanın dörtbir yanındaki insanlık da; internet başına oturup, yürütülen kampanyalara ‘tuşlayarak’, tutsaklarla dayanıştığını sanmaya başladı. Can Dündar içerideyken, yığınla Yazar; ‘Can Dündar’a mektubum, Can Dündar’dan mektup’ diye internetlerde cirit atarak, tutsaklarla dayanıştığını sanmaya-göstermeye heveslendi!!!!(Bunlar da yapılmalı, itirazımız yok, AMA!)

Tam bunlar olurken! Bir demet bahar sevinci daha paylaşmak isterim sizlerle:

Katliamlar, hapishane sorununun önüne geçti. Uğraşıyoruz; acıların içinden umudu, sevgiyi avuçlayıp içiyoruz su gibi. Postanı aldım Adil, yorumladığım resim ne güzel kart  olmuş, mutlu oldum… Eni konu proje tuttu!”.(Ağır Hasta Zeliha Bulut’un ‘İçeriden Dışarıya-Dışarıdan İçeriye Fotoğraf Köprüsü’nün kurulabilmesine sevinci)*.

NE DEĞİŞTİ!!!

Bir açıdan çok şey, bir açıdansa hiçbir şey.

Biz de herşeye rağmen umutlarımıza su vermeye devam edelim. Zeliha’nın anlattığı; umudu, sevgiyi avuçlayıp su gibi içen Politik Tutsaklar’a esinti gönderelim. Bizim kağıdımız-kalemimiz-bilgisayarımız bile var! Neyi bekliyoruz? İnanın gönderdiğiniz esintinin kat be kat fazlasını onlardan da alacaksınız!

İlkel Çağlar’ı bile aratmayacak bu SÜRÜLMELER döneminde:

Bir adres de siz alın, bir mektup da siz yazın!

 

*Alıntılar, www.gorulmustur.org sayfasında yayınlanan, Adil Okay’a yazılan mektuplardan yapılmıştır.

*Şair Süleyman Okay 1928 yılında Antakya’da doğdu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında sosyalist düşüncelerle tanışan, kendisi de zindanlara misafir olmak durumunda kalan Okay, İHD ve Halkevi yöneticiliklerinde de bulundu. 1940’lı yıllardan itibaren çok çeşitli dergilerde şiirleri yayınlanan Okay’ın,  yayınlanmış şiir kitapları da bulunuyor.

*Resim; yaklaşık çeyrek asırdır mahpus olan, buna rağmen çizimlerini açık havaya uçurma iradesini hiç kaybetmeyen Aynur Epli’nin, son çalışmalarından alınmıştır. Aynur Epli’nin Görülmüştür Ekibi’ne gönderdiği çalışmalar, çeşitli sergi mekanlarında, ‘Kadına Yönelik Şiddete Hayır’ın; direk bir mahpus kadın çığlığının sembolü olarak yerini almıştır

62469

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar