Pazartesi Nisan 29, 2024

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Emperyalizm bulaşıcı bir hastalık gibidir. Girdiği her yerde kıyım ve yoksulluk üretir. Ulusal-dinsel ve mezhepsel çelişkileri kışkırtarak, ezilen halklar arasında haksız savaşlar yaratır. İran-Irak Savaşı, Lübnan’da yaşanan iç çatışmalar, Irak’ta yıllardır süren iç savaş ve Filistin halkının bitmeyen dramının sorumlusu başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçler ve bölgedeki uşak yönetimlerdir. Bu ölüm ve zulüm makineleri daha büyük kıyımlar için Ortadoğu’ya silah satıyorlar. Başta petrol olmak üzere diğer zenginlik kaynaklarını önemli oranda denetiminde tutuyorlar. Deyim yerindeyse, yeni göç dalgaları yaratıyorlar. Yoksulluk ordusuna yeni ordular katıyorlar. Tüm bunları da “demokrasi”, “özgürlük” söylemleri eşliğinde gerçekleştiriyorlar. Ortadoğu halkları emperyalistlerin “demokrasi” ve “özgürlük” söylemlerinin pratik karşılığının ne olduğunu bugün yaşayarak görüyor. Görünen o ki; bölgede bu sömürü ve zulüm çarkının kısa vadede ortadan kalkmasının nesnel koşulları da zayıf. Bölge halklarının birleşmesinden çok, yeni ayrışmaların ortaya çıkma ihtimalleri gün geçtikçe artıyor.

Gelinen aşamada şu tehlikeler görülmek zorundadır: Birincisi; emperyalist güçlerin IŞİD denilen katil sürüsüne karşı “savaşıyoruz” propagandası, emperyalist merkezlerdeki işçi ve emekçilerin, bu işgallere karşı sessiz kalmasına ve hatta belli oranda destek sunmasına neden olmaktadır. İkincisi; tam da buna paralel olarak ezen ve ezilenlerin savaşımı yerine dinsel ve mezhepsel temelde bölünmelerin ve savaşların da bu eksene oturtulması çabası somut bir olgu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu, ezilen halklar için, emperyalist kölelik ilişkisinin daha da derinleşmesi anlamına gelmektedir. Başta emperyalist merkezlerdeki işçi ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen halklar buna karşı çıkmalıdır. Dinsel ve mezhepsel temelde savaşlar, ayrılıklar ezilen halkların demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine saplanan bir hançer gibidir. Bu temelde yürütülen savaşlarda akan kan mazlumların kanı olacaktır. Kazanan ezilen dünya halkları değil, emperyalistler olacaktır.

Emperyalist merkezlerde ve Ortadoğu’da oluşan bu tehlikeleri biraz somutlayacak olursak; IŞİD’in uygulamış olduğu karşı-devrimci pratik şahsında, emperyalist merkezlerde Müslüman halklara karşı belli oranda bir tepki, bir önyargı da oluşmuş durumdadır. Ortadoğu’da ise, Şii ve Sünni mezhepler temelinde var olan çelişkiler daha bir derinleşmektedir.

Örneğin; Suudi Arabistan öncülüğünde Aralık 2015 yılında 14 devlet temsilcisinin katıldığı “Teröre Karşı İslam İttifakı” toplantısı Riyad’da gerçekleşti. Burada kastedilmeye çalışılan IŞİD’e karşı mücadeledir. Oysa IŞİD ile çatışmaların en yoğun yaşandığı ülkeler Suriye ve Irak’tır. Bu ülkeleri İran da aktif olarak desteklemektedir. Ama bu toplantıya bu ülkeler çağrılmamıştır. Çünkü, yapılan toplantı Sünni mezhebine mensup ülke yönetimlerini kapsayan bir toplantıdır. Nitekim Suudi Yönetimi’nin Suriye muhalefetinin arkasında olduğu ve yine mezhepsel duruşa uygun olarak Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı Mesud Barzani’yle de ilişkilerin geliştirilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Keza, faşist Türk devleti bu oluşuma destek sunduğunu açıklamada gecikmedi. Kaldı ki, Erdoğan ve çetesi baştan itibaren IŞİD vb. karşı-devrimci güçlere yukarıdaki düşünüş tarzına uygun olarak destek sundular. “Teröre” karşı mücadele iddiasıyla toplantıya ön ayak olan Suudi Arabistan ise, IŞİD’e Suriye’de en büyük ekonomik desteği sunan ülkedir. Katar da aynı desteği sunmuştur. Türk devletinin desteğiyle bu katil sürüsü yurtsever Kürt halkına, devrimci ve demokrat güçlere karşı katliamlar yaptılar. Amed, Suruç, Ankara vb. tüm katliamların altında IŞİD’in imzası vardı. Destekleyicisi ve yönlendiricisi de Türk İstihbaratıdır.

Aslında faşist Türk devleti uluslararası mahkemelerde işlemiş olduğu bu insanlık suçundan dolayı yargılanması gerekirken; bugün IŞİD’e karşı mücadele ettiklerini iddia edenlerin yanında duruyor. Uluslararası emperyalist burjuvaların ikiyüzlü politikaları, ezilen dünya halklarına karşı işlemiş oldukları suçlar, TC gibi uşak yönetimlerin suçlarını örtbas etmeye elverişlidir. Çünkü sonuç itibariyle, suç ortağıdırlar. Aynı bataklıkta ürüyorlar, aynı bataklıktan besleniyorlar.

Aksi takdirde IŞİD’in yaratılmasına ve gelişmesine ön ayak olan Suudi Arabistan, Katar, Türkiye’deki faşist ve gerici yönetimlerin, gerçek manada IŞİD’le mücadele edemeyeceklerini başta ABD emperyalizmi olmak üzere, Batılı emperyalist devletler bilmiyor mu? Tabii ki biliyorlar, faşist Türk devletine sınırlarını kontrol etmede daha duyarlı olması gerektiği noktasında yapılan uyarılar bir itiraf niteliğindedir. Dahası R. T. Erdoğan’ın “bombalar Avrupa’nın başkentlerinde de patlayacaktır” türündeki her açıklamasının ardında bu ülkelerde şeriatçı/IŞİD bombaları patlatılmaktadır. Bu durum, organik bir ilişkinin ve suç ortaklığının başka bir göstergesidir.

Nitekim Batılı duyarlı tüm güçler yapılan bu işbirliğinin farkındalar. Erdoğan ve çetesine karşı bu konuda derin bir güvensizlik duymaktadırlar. Tabii ki bu tepkinin haklı bir zemini vardır. Paris sokaklarını kan gölüne çeviren bu gerici anlayışın temsilcileri, direkt ve dolaylı yoldan yukarıda altını çizdiğimiz devletlerden destek gördüler. Bu devletler bugün sözüm ona yarattıkları “terörist” odağa karşı Batılı emperyalistlerle aynı masadalar. Ama IŞİD’e karşı en kahramanca mücadeleyi yürüten Kürt halkının temsilcileri Alman mahkemelerinde yargılanıp mahkum edilmektedir. Yine Türkiyeli sosyalistler-devrimciler benzeri saldırılarla karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bunlar bize neyi gösteriyor?

Tüm bunlar bize emperyalistlerin ve uşaklarının esas hedeflerinin yurtsever-devrimci ve sosyalist güçleri olduğunu gösteriyor. Tüm gerici odaklar şu veya bu şekilde sonuç itibariyle uluslararası emperyalist güçlerin çıkarlarına uygun olarak konumlanırlar. Bu karşı-devrimci cepheye kan taşırlar. Dönemsel olarak çıkarlarından dolayı aralarında yaşanan çatışmalar yukarıdaki gerçeği değiştirmez. Sorun ezilenler, devrimciler, sosyalistler olunca bütün haydutlar aynı yöne bakar. (Devam edecek)

45627

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Kadro sorunu ve kadro politikası üzerine

“Örgütsüz bir halk silahsız bir orduya benzer” diyordu Mao yoldaş. Eğer bir halkın, sınıfın kendi örgütü, savaşımında ona öncülük edecek partisi yoksa hiçbir şeyi yok demektir. Zira örgütlenme ve örgüt bizim için dünyayı değiştirmek için gerekli olan araçtır. Sınıflar mücadelesinde birçok örgütlenme ve örgüt biçiminden bahsedebiliriz. Ancak proletaryanın tarih sahnesine çıkması ve kendisi için bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla birlikte, kendisini kurtuluşa götürecek, kendi sınıf örgütünü de yaratmıştır. Proletaryanın sınıf örgütü ise komünist partidir.

İdeolojik görevlerimiz ve önemi

Toplumsal varlığımızın bir sonucu olarak ortaya çıkan düşüncelerimiz hayatımıza yön veren bir güce dönüştüğünde var olan kabul ya da ret iki seçenek olarak karşımıza çıkar. Üretim araçlarıyla olan ilişkimiz sınıfsal durumumuzu belirlerken; dünya görüşümüz veya ideolojik duruşumuz buna uygun bir şekillenme içine girer. Ancak sömürülenler cephesinde kendi için bir sınıf olmak ayrıca bir bilinçlenmeyi farkındalık sağlamayı gerektirir.

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular.

Tarzımız karakterimizdir! Doğru bir çalışma tarzı ortaya konmadan devrim örgütlenemez!

Birçok yoldaşımız hala kaba ve dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir, meseleleri tam olarak anlama çabasında değildirler ve hatta alt kademelerdeki durumdan bütünüyle habersiz olabilirler: ama gene de çalışmaların yönetilmesinden onlar sorumludur. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. (…) toplumdaki sınıfların bugünkü durumları hakkında gerçekten somut bir bilgi olmadan iyi bir önderlik de olamaz.” (Mao: 1992, 13.)

Giriş

İdeoloji-Politika-Örgüt

Çok sık kullanılan, fakat “ne”liklerine dair ortak fikirlerin az olduğu kavramları temel alan bir konuya giriş yapacağız. Çok geniş kapsamlı bir başlıktan bahsediyoruz. Her bir kavramı ayrıntılı inceleyip, diğerleriyle bağını koyabilmek ve aynı zamanda güncel/somut örneklerle işleyebilmek, dergimiz sayfalarını aşan bir ürünü gerektiriyor. Böyle bir çalışmayı zorunlu gördüğümüzü belirterek başlayalım.

Gelecek Sosyalizmdir!

Kapitalizm, en az 400 yıldır bu dünya üzerinde varlığını ve yaklaşık 300 yıldır da egemenliğini sürdürüyor.

Kapitalizmin dünyayı  getirdiği durum önümüzde duruyor. Her haliyle çürümüşlük ve Cehennem!

Burjuvazinin kendi istatistikleri de, kapitalizmin dünyayı uçurumun eşiğine getirdiği gerçeğinin üstünü örtemiyor.

Savaş, yoksulluk, katliam ve bunların artarak devam etmesi ve kapitalist sistem altında insanlık için ufukta herhangi bir umut ışığının görülememesi...

Katledilişinin 44.yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anıyoruz!

Katledilişinin 44. yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak için düzenleyeceğimiz geceye siz emekçileri, devrimcileri, yurtsever ve yoldaşlarımızı katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde katledilişinin 44. Yılındayız. 

EL KONULAN MEZAR TAŞI İLE YIKILAN ANIT MEZAR

Bir daha mezar yıkımlarının yaşanmaması ve artık bu son istirahatgahında rahat uyuması için,Dersim'de inşa edilen Pembelik barajında suyun altında bırakılan yaşam alanları,kutsal değerler Dersim halkının özverili çalışmaları sonucu kendi mezarları ile Armenak Bakırcıyan'ın mezarının da kurtarılarak daha yüksek bir alana,Ermeni soykırımının 100.yılında inşa edilmiş,törenle açılışı yapılmıştı.Ermeni aynı zamanda devrimci olmaktan kaynaklı mezarı şimdiye kadar çeşitli defalar saldırıya uğramış,yıkımlar geçirmiştir.Ama her seferinde,düşmana inat yoldaşları ve halk sahip lenmiş tekrar inşa etmiş

Nereye ve Nasıl?

“Emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına yeni bir saldırı dalgası olarak 1980’lerden itibaren gündeme soktuğu neoliberal ekonomik politikalar; emperyalizmi krizlerden çıkaramadığı gibi, işçi ve emekçiler üzerinde yıkıcı (ideolojik-örgütsel) etkisi oldukça artmış ve dünyayı, adete bir emperyalist anarşi metaforu içine sokmuştur.”1

TKP/ML- GYDK

24 Aralık 1978 Maraş katliamını,19 Aralık 2000 Hapishaneler katliamını ve 28 Aralık 2011 Robiski katliamını Unutmadık/Unutturmayacağız!

TKP/ML Enternasyonal Büronun açıklaması:Tüm Kardeş Parti ve Örgütlere

Partimize bağlı Halk Ordusu TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Ordusu) gerillalarıyla faşist Türk Ordusu arasında Dersim'in Aliboğazı alanında 23 Kasım 2016 tarihinde başlayan ve 28 Kasım 2016 tarihine kadar süren çatışmada 8 yoldaşımız şehit verilmiştir.

Sayfalar