Cuma Mayıs 17, 2024

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Yıl 1978 Şubat ayı ortalarına doğru TKP/M-L Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde toplanan Parti Birinci Konferansı Parti Şehitleri Ayını tartıştı. Yürütülen tartışmalar sonucu “Mayıs ayı mı yoksa Ocak ayı mı Parti Şehitleri Ayı olması” gerektiği üzerinde tartışmalarını yoğunlaştırdı. Yoğun tartışmalar sonucu Lenin, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht yoldaşların ölümlerinin ocak ayında oluşu, TKP’nin kurucuları ve önderi Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ocak ayında katledilişi, Meral Yakar yoldaşın şehitler kervanına ocak ayında katılışı, Partimizin kurucusu, önderi Kaypakkaya’nın yaralı yakalandığı, Ali haydar yoldaşın şehit düştüğü 18 Ocak,1976’da Atilla Özkan yoldaşın kahpece katledildiği ocak ayının, parti şehitleri ayı olarak anılması kararlaştırıldı.

Mayıs ayınınsa tüm devrimcilerin, komünistlerin, ilericilerin yurtseverlerin anıldığı Devrim şehitleri ayı olarak kutlanması karara bağlandı. O günden günümüze ocak ayı Partimiz tarafından “parti şehitlerini anma ayı” özellikle de ocak ayının son haftasını “parti şehitleri haftası” olarak anılması gelenekleşerek devam ettirilmektedir. Her mayıs ayında ise devrim şehitlerini anmak geleneksel hâle getirildi.

 

Ocak ayı böyle bir ay, böylesi bir tarihi öneme sahiptir, Dünya proletaryası, emekçileri için tarihi bir önem taşımaktadır. Nasıl anlatsam, nasıl başlasam diyorum. Anlatılacak o kadar çok şey var ki, ama insanın dili, kalemi ve kelimeleri tutuluyor, dili lallaşıyor… Ocak ayını TKP/M-L Parti ve Devrim Şehitleri Ayı ilan etmişti. Bu anma geleneği ’1978 ŞUBAT ‘itibarıyla günümüze kadar devam ettirilmiştir. Çünkü Dünya, Türkiye ve Kürdistan devrimcileri çok önemli kayıplarını, önderlerini, kadrolarını OCAK ayında yitirmiştirler.

Öyle ki; 15 Ocak 1919’da Alman Komünist partisi kurucu önderlerinden Rosa Lüksenburg ve Karl Liebknecht yoldaşlar Alman faşizmi tarafından hunharca katledildiler. Ocak 1921’de 28’i 29’ a bağlayan gece Faşist Kemalist diktatörlük tarafından TKP’nin kurucusu ve önderi Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Karadeniz’de alçakça katledildiler. Faşizmin karanlıklarında TKP’nin Merkez Komitesi alçakça büyük bir komplo tezgâhlanarak Karadeniz’e gömüldüler.

Mustafa Suphi yoldaşın eşi MARİA on dörtler katledilirken Topal Osman ve Yahya Kaplan tarafından esir tutularak aylarca işkenceye, tecavüze uğratılmış pazarlanarak satılmıştır. İnsanlıkla alakası olmayan bu vahşet dolu alçaklığa fazla dayanamayarak intihar ettiği söylenmektedir. Bazı rivayetlere göre ise kafası taşlarla parçalanarak vahşice katledilmiştir. Her ne sebeple olursa olsun bu alçaklığı ancak bir ırkçı, kafatasçı faşist organizasyon yapabilir. Kemalist faşist diktatörlükten başka ne beklenir ki?

 

Neredeyse bir asır geçmesine karşı,  Türkiye devrimci hareketi ve komünistleri MARIA yoldaşı sahiplenmemesini, unutmasını, yok saymasını kınıyorum, eleştiriyorum, özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyenleri yadırgadığımı burada açıklıyorum. Kadın sorunda ne halde olduğumuzu, adımıza yakışmayan bir pratik ortaya koyduğumuzu, bu tavrımızdan insanlık adına utanç duymamız gerektiğini açıkça ilan ediyorum. Bu şu gerçeğimizi ortaya koydu; Türkiye Devrimci Hareketi her şeyi bildiğini söylüyor ama hiçte öyle değil. Derinlemesine kendi tarihimizi bilmemekteyiz. Türkiye Komünist Hareketi ilk KADIN şehidini dahi sahiplenemedi. Bu da şu gerçeğimizi aşikâr ediyor ki; erkek şovenizmi komünist harekette hâlâ ağırlıkta ve egemen durumda. Çok yakın tarihlerde Maria yoldaştan utangaçça bahsedilmektedir, Anlaşılan o ki; ancak ve ancak biz kendi dar gurup tarihimizi dahi yeterince bilmiyoruz. Ciddi bir bilgi eksikliği ve kuşaklar kopukluğu yaşamaktayız. Mutlak ki daha önceleri de yitirdiğimiz komünist yoldaşlarımız vardı Bu anlamıyla Maria yoldaşımız bizim ilk kadın şehidimizdir.

 

21 Ocak 1924’te Marksizm’in ve Komünizmin savunucusu, teorik ve pratik uygulayıcısı, geliştirip kuramsallaştırıcısı dünya proletaryasının önderi, sosyalizmin ilk pratik uygulayıcısı kurucusu, Marksizm’i proletaryanın egemenliği altında yani proletarya diktatörlüğü altında devam ettirmenin ancak Marksizm olabileceğini, proletarya diktatörlüğünün bir gereklilik ve de zorunluluk olduğunu, sosyalizmde sınıfların ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, kapitalizmden-komünizme geçiş döneminde proletaryanın mı yoksa sosyalizmin mi galip geleceği henüz netleşmemiştir diyen Marksizm’e teorik ve pratik bilimsel katkı sunan Leninizm’i bizlere miras bırakan dünya proletaryasının büyük önderi Lenin yoldaşı kaybettik.

 

22 Ocak 1973’de TKP/M-L kurulduğu tarihte ilk şehidini veriyor. Türkiye komünist hareketi Maria yoldaştan 50 yıl sonra ilk kadın şehidini veriyor. Bu aynı zamanda TKP/M-L’nin de ilk parti şehidi olarak devrim tarihimize geçiyor. MERAL YAKAR yoldaşı aradan geçen elli yıl sonra ilk kadın şehidimiz olarak tarihin sayfalarına Altın harflerle kazdık. Bugün onlar, yüzler, binler Meral yakar yoldaşın uğruna canını verdiği Komünizm yolunda kadınlar olarak yürüyorlar. Bugün dünden daha ileri de Kadın sorununu ele alıp değerlendiriyor, örgütlüyor, harekete geçiriyor. Devrime, sosyalizme, kadın sorununa daha geniş, engin bir perspektifle bakarak kapitalizme, faşizme- feodal gericiliğe ve de yoz kültüre karşı mücadeleyi yürütüyor yükseltiyorlar.

 

Dersimde Alişer’le birlikte isyan ateşini Kürdistan dağlarında yakan ZARİFEYİ yazmamak, anmamak olmaz. Tabi burada Koçgiri ve Dersimde Kürdistan’ın bağımsızlığı için dağlara çıkan, Kemalist faşist diktatörlüğe elde filintası savaşan ZARİFEMİZİ unutmamız mümkün değil. Gelecekte Zarife gibi yiğit bir kadını, KÜRT kadınını, belki de ilk Kürt gerilla kadınını anlatmak bence önemlidir.

 

24 Ocak 1973 de Dersimin Vartinik Mirik mezrasında yapılan ihbar sonucu çıkan çatışmada TKP/M-L TİKKO’ nun militan komutanı Ali Haydar yoldaş şehit düşer. TKP/M-L’nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya ağır yaralanır. Kaypakkaya ağır yaralar almasına rağmen kaçmayı başarır, sığındığı köy öğretmeni ve muhtar tarafından ihbar edilerek faşizme teslim edilir. Bu yakalanma aynı zamanda partinin de 1973 yenilgisinin de başlangıcı sayılabilir. Ardından peş peşe yakalanmalar partinin yenilgisini beraberinde getirir. Alınan ağır kaybın yeri günümüze dek hala doldurulmuş sayılamaz.

 

Kaypakkaya o günkü siyasal, ideolojik, teorik ve politik tahlilleriyle aradan geçen elli küsur yıl sonra ilk kez nesnel tahlillerde bulunmuştu.  Devlet ve Devrim, Kemalizm, Milli Mesele, Halk Savaşı, Gerilla Savaşı, Demokratik Halk Devriminin Özü, Baş Düşman, Baş Çelişki, Halkın Birleşik Cephesi, Devrimin Dostları ve Düşmanları Kimlerdir, Demokratik Halk İktidarının yönetsel özünün aslında proletarya  diktatörlüğüne tekabül ettiğini, sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelelerinin devam ettiğini, sınıfların  ayrıcalıkların devam ettiğini bunun komünizme varıncaya dek  süreceğini, sınıf mücadelesinin her kesitte daha zorlu  ve sancılı geçeceğini, burjuvazinin parti içerisinde de   varlığını devam ettirdiğini bu sebeple parti içerisinde  iki çizgi mücadelesinin kıyasıya sürdürüldüğünü, sürekli devrime, özellikle de kültür devrimine sürekli gereklilik duyulması gerektiğini  belirleyerek önemli tahlillerde bulundu… Kaypakkaya yaptığı M-L Maoist tahlillerle öz itibarıyla hala günümüze ışık tutuyor.

73 yenilgisi sonrası TKP/M-L durmaksızın sınıf mücadelesini devam ettirdi. Çıkan 74 genel affıyla diğer örgütlerin aksine çok erken ve hızlı örgütlendi, merkezi yapılanmasını oluşturdu.

Türkiye’nin birçok ilinde ve de kırsalında Kürdistan’ın önemli il ve ilçelerinde çok hızlı örgütlülükler yarattı. Özellikle Türkiye’nin kalbi İstanbul’da başta işçi sınıfı olmak üzere örgütlenmelere gidiliyordu. Atilla Özkan yoldaşta 1974 itibarıyla TKP/M-L’de örgütlendi Ve lise son sınıfta okulu terk ederek devrimci faaliyete profesyonel katıldı. Zeytinburnu, Kazlıçeşme’de Deri İşçilerinin, Mensucat santralda tekstil işçilerinin örgütlenme faaliyetlerine aktif olarak katıldı. İstanbul’da TIKKO’nun askeri faaliyetlerinde örgütlenmeler yürüttü, birçok hücresel faaliyetlerde sorumluluklara katıldı. Partinin onlarla ifade edilecek askeri eylemlerinde fiili yer aldı, örgütledi.

 

1976’nın 18 Ocak günü partimize yapılan bir ihbar ve operasyon sonucu alçakça kurşunlanarak önce ağır yaralı ele geçirildi sonra müdahale edilmeyerek kasten ölüme terk edilerek, katledildi,  Partimiz 73 yenilgisi sonrası ilk defa kapsamlı bir operasyona uğratıldı. Partimiz Ali haydar yıldızdan sonra üçüncü şehidi Atilla Özkan yoldaşı toprağa veriyordu. Ölüm bize neydi ki, biz yaşamak, yaşatmak için ölüme devrim için koşuyorduk.

 

Yine edebiyat tarihimize önemli katkılar sunan Erzincan-Pülümür- doğumlu Cemal Süreyya gibi bir yazarımızı 9 Ocak 1990’da kaybetti.

 

Yine 3 Ocak 1994’de Artvin Borçka da karşı devrim güçleriyle çıkan çatışmada Nilüfer Atav adlı kadın yoldaşımızı kaybettik.

 

7 yıl önce Ermeni halkının güzide evladı Hrant Dink hunharca katledildi. Soykırıma uğramış bir halkın evladının katledilmesi, katillerin korunması ırkçı- milliyetçi devlet faşizminin yüzünü bir kez daha açığa çıkardı.

 

Son olarak 9 Ocak’ta PKK’nin kurucu önderlerinden Sakine Cansız ve iki militan Kürt kadınını kalleşçe ve kahpece saldırı sonucu Paris’te kaybettik

 

Yüz yıllık tarihimize Ocak aylarına şöyle bir göz attığımızda; Dünya, Türkiye ve Kürdistan halkları çok büyük değerleri kaybetti ve de toprağa verdi.   Bu anlamıyla ocak ayında yitirilenler Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak şehitleri, değerleridir. Özelinde ise Komünistlerin şehitler ayı olarak anılıyor anılacaktır. Unutmak, değerlerimize sahip çıkmamak ihanetle eş anlamlıdır.

2014’de daha karmaşık, zor ve de sınıf çelişkilerinin giderek yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz, Kürt sorunu, Kürdistan devrimi daha da karmaşık bir süreçten geçmektedir nedenle yeni yılın başında şu gerçek gözle görülür oldu. Taşlar yerinden oynayacak, ittifaklar da daralma genişleme olacak, her sınıf kendi menfaatlerine uygun pozisyon alacak. Yeniden mevzilenmeler hızla netlik kazanacaktır. Tüm bu gelişmelerden sınıfın kaygı duyması bir yana,  çelişkilerden sınıfın yararına nasıl faydalanılması gerektiğine parmak basmalı devrimi esas alarak doğru politikalar üretmek gerekir.

 

Kaypakkaya’nın devlet tezi ortada… “Şerle ehveni şer arasında birini tercih proletaryanın tavrı olamaz, olmamalı...   Bizim gibi ülkelerde Faşizm süreklidir. Ve bir yönetim biçimidir. Faşist klikler arasındaki çelişkilerden herhangi birine iyimser bakmak Marksist yaklaşım değildir. Olsa olsa hâkim klikler arasındaki çelişkiden demokratik halk iktidarı için yararlanma olur. Birinden birine iyimser bakmak hele de destek vermek ihanetle eş anlamlıdır.” Devletin paraleli, yanı, sağı solu olmaz devlet bir sistemdir. Yönetimsel bir kurumdur. Devletin erkleri vardır. Yasama, Yürütme ve de Yargıdır. Bunlardan birinin olmaması o devletin temelden çökmesi demektir. Faşist klikler arasındaki hâkimiyet dalaşı her zaman var olacaktır. Savaşlarda kendi aralarında kâr amaçlı, sömürüden aslan payı almak temelinde sürecektir. Hep birlikte tüm devrim güçleriyle yükleneceğiz ve kazanacağız. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktur, kazanacağımız devrim – sosyalizm ve insanın insan tarafından sömürülmediği DÜNYA VAR… O zaman bu daha başlangıç, mücadeleye devam. Diyoruz. Kürdistan’da devrime omuz vermeye, özgür Kürdistan yaratma savaşına her yönlü katkı ve desteğe devam demeliyiz.  Parti ve Ocak şehitleri ölmediler, yaşıyorlar diyoruz.

Hasan Aksu 16 Ocak 2014

99744

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Sayfalar