Çarşamba Mayıs 8, 2024

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Birkaç gündür ölümün ve acının, çaresizlik ve kaderin dışında konuşulan bir şey yok gibi. Hiçbir şey beton ölümün önünde duramadı. Ne birikmiş servetler ne gerçekleştirilmek istenen sömürü projeleri, imha ve yok etme planları, düşünülüp öngörülen seçim çalışmaları… Hiçbiri. Bir anda her şey sarsıldı, yıkıldı ve sustu.

Sömürü düzeninin yıkılan evlerden daha çürük ve temelsiz olduğu bir kez daha görüldü. Bir kez daha “Cumhuri Turki” denilen devletin; işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürtler’in, Aleviler’in, yoksulların özgürce ve insanca yaşamasını esas almadığı görüldü.

Bazı deprem bilimciler günler,aylar öncesinden “Maraş ve çevresinde deprem beklentisi” yönünde ciddi uyarılarda bulundu. AKP-MHP iktidarı, bilim insanlarının uyarılarına kulak asmadan rant ve yağma peşinde koşmaya devam etti. “Büyük felaket” herkesin gözü önünde, kulakları sağır edercesine geldi ve her şeyi yıkıp ve susturdu.

“Yardım edin” çığlıkları, “kurtarın” feryatları, beton yığınları altında susmadan yankılandı. Onlara uzanan el yine yoksul emekçi eller oldu.

Enkaz altlarında kalanlar ne kompradorların aileleri ne generallerin kendileri ne de hırsız bürokratların çocuklarıydı. Beton altında kalanlar yoksul, mazlum emekçi halkımızın kendisiydi. Kürt halkını imha ve yok etmekten başka bir şey düşünmeyen, yok edici ve kıyıcı silahlar yapmakla ve kullanmakla övünen Türk devleti, deprem karşısında kılını bile kıpırdatmadı.

Devlet denilen yıkım makinasının, tüm kurumları ve tekniği savaş ve yıkım üzerine şekillenmiştir. Halkı beton altında yoksul kaderine terk etmek faşist devletin var oluş kodunda saklıdır.

Sarsılan ve yıkılan sadece evler değildi. Sermayenin egemenliğine dayalı kompradorların temelleriydi aynı zamanda. Çöken, AKP-MHP faşist iktidarının seçim hesapları ve yatırımları, vaatleri ve yalana dayalı nutuklarıydı. Devletin yeni bir yüzyıl cumhuriyet planlarıydı. Devlet, beton altında kalarak moloz yığınına dönüştü.

Yoksul halkımızın sadece canı enkaz altında kalmadı. Devlete olan güveni, hükümetten beklentileri, hayalleri de enkaz altında kaldı.

Birçok deprem yaşandı. Ancak hiçbiri bu kadar yaygın ve geniş bir alanda etkili olmadı. Bu kadar yıkıcı ve sarsıcı değildi. Yer üstünde yükselen “Sesimi duyan var mı?” çağrıları yeraltında zorlukla duyulan yaşam sesine ulaşamadı. Elleri ve tırnaklarıyla halkımız enkaz altında kalanlara ulaşmak istedi. Nasırlı eller ve yoksul yürekler, betonlar karşısında direnmeye çalıştı. Şans eseri yıkımda ölmeyenler beton bloklar altında donarak öldü.

Türk devleti ve onun iş başındaki faşist hükümetinin, Altılı Masa etrafında toplanan sözde muhalefet partilerinin hiçbirinin umurunda değildi halkın feryadı ve dinmeyen acı dolu çığlıkları…

Rant, yağma ve daha fazla oy peşinde koşan, çökme ve yıkım üzerinde zenginleşen kompradorlar, depremle birlikte bu kez daha ağır ve acımasız bir şekilde halkın üzerine çöktü.

Yer altını ve yer üstünü halklar mezarlığına çeviren Türk devletinin var oluş temelleri yıkma, çökme, savaş ve işgal üzerine kuruludur. Kurtarma üzerine kurulu bir aklı yoktur. Devlet denilen imha ve yok edici makinadan ne insanlık ne yardım, ne umut ne de çare beklemek gerekir. Bir kez daha yaşandı ve görüldü ki; halkın acısı gibi mücadele ve dayanışması da ortaktır.

Ölüm altında üşüyen çocuklara ilk ulaşmak isteyen yine halkımız oldu. İlk el uzatanlar devrimciler, yurtseverler, yüreği ve vicdanı canlı olan özgürlük savunucuları oldu.

Ne devlet ne Ankara sarıyor halkın acısını. Bunu bilerek ve anlayarak sarılalım yardıma, dayanışmaya ve birlikte mücadele etmeye…

1432

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar