Cuma Mayıs 17, 2024

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

Paris’te işlenen korkunç katliamın üzerinden günler geçmesine rağmen hala failler bulunmuş değil. Fail derken, öyle tetikçi veya tetikçilerden falan bahsetmiyorum. Bu vahşete imza atanların açığa çıkmamış olması, beraberinde başta ABD, Fransa ve Türkiye devletlerinin altından kalkamayacağı soruları getirmesi gerekirken aksine, ABD ve hem Fransız devlet hükümet ve basını, hem Türk devlet hükümet ve basını ve hem de vahşetin nedenini çözmekte zorlanan bir kısım çevreler, ya bilerek ya da bilmeden büyük bir özveri ve telaş ile Türk devletini ve bu çevreleri aklamaya çalışılıyorlar.
 
Dünya konjonktürü, kaynayan Ortadoğu kazanı ve her zamanın değişmez mekanşallığıyla günah keçisi olan Kürt ve Kürdistan hakikatinin ev sahipliği yaptığı an’ların sisler perdesiyle devam ettiği bir süreçte kurban yine buharlaştırılmak istenen Kürt oluyor. Hem de ne Kürt.
 
Evet bu vahşi cinayetlerde bedenlere saplanan kurşunlar başta, hem Sayın Öcalan, Kürdistan Özgürlük hareketi ve hem de Demokratik Modernite şahsında Kadın özgürlük mücadelesine sıkılmıştır. Elbet bu kurşunların hedefi İmralı görüşmelerinin askıya alınmasını isteyen Türkiye ve Kürdistan halklarını karşı karşıya getirerek iç savaş amaçlayan anlayıştır. Sakine Cansız, Fidan ve Leylalar bir halkın temsilcileri olmaktan çok o’nlar aynı zamanda, Kürt kadınının özgürlük sevdalıları olarak beş bin yıllık erk-egemenlikli sisteme karşı mücadele yürüten feda kuşağını neferleridirler. Yine bu kurşunların hedefi sadece Kürt ve Kürdistan özgürlük mücadelesi değil; bir bütün olarak Dünya Kadın özgürlük mücadelesidir de.
 
Suikast eylemi şüphesiz Gladyo merkezlidir. Ancak biz; “bu gladyonun işidir, deyip, nasıl olsa sistemdir ve sömürgeci sistem her zaman ve mekanda bu tarz yönelimlerde bulunabilir” çıkarımıyla ne geçiştirebiliriz ne de kabullenerek baş egebiliriz.
 
Hatırlanacağı üzere ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone; Türkiye’ye, Bin Ladın’ı yakalamak için uyguladıkları yöntemi de içeren yeni bir öneriyi” getirdiklerini söylemiş ve ben “ 19.10.2012 Özgür Gündem gazetesinde yazdığım ‘ABD’nin ‘kapasitesi’ ve PKK’nın yüreği’ başlıklı yazımda önerinin gidebileceği yer ve yöntemi bakın nasıl açıklamıştım;
 
“Amaç, kapasiteyi açıklamayıp hedef şaşırtarak PKK’yı Echelon düşüncesine sevk etmek ve bu yönlü tedbir geliştirmelerini istemek mi, yoksa henüz denenmemiş HAARP Teknolojik laboratuarında üretilen yeni bir sistemin tereyağından kıl çeker gibi uygulanması düşüncesi mi, bilmiyoruz ama öyle veya böyle olduğunu ileriki günlerde her beraber göreceğiz”.
 
İşte göreceğimiz dediğim yöntem ortaya çıktı ve biz HAARP teknolojisi ile hiç zorlanmadan, tereyağından kıl çeker gibi “açılan şifreli kapılar” sonrası suikastı yaşadık. 1: PKK, hümanist ideolojisi, süreç ve bundan doğru güvenden kaynaklı Avrupa’da bu tarz suikastların olamayacağı düşüncesiyle “güvenliği elden bıraktı”. 2: Echelon’a yakalanmama ve dağda nokta operasyonu beklenmesi düşüncesi ile hedef şaşırtan sömürgeci sistem, olabilme ihtimali düşünülmeyen eylemi gerçekleştirdi. Burada şu sorulabilir; Öldürmek isteyen, her türlü öldürür. Evet öyle de, bu soru hem kaderci anlayışa hizmet edici bir soru ve hem de böyle diye güvenliği elden mi bırakacaksın! Halbuki Sayın Öcalan üç yıl önce görüşme notunda; Nerede, nasıl ve hangi gerekçeler ile tutuklanıp öldürüleceğinizi bilemeyeceksiniz, güvenliği üst düzeye çıkarın ve sisteme kendinizi yem etmeyin, diye uyarmıştı.
 
Sisteme açık vermeye dur. Bir açık verildi mi çıkan sonuçlar da böyle olur; Neymiş? Kapılarda zorlama yokmuş; kesin o’nları tanıyan birileri ve iç infazmış.
 
En basit istihbari bilgileri olanlar dahi bu düzmece senaryolara inanmazken başında bu yönlü diyalog geliştirilmesi ve bunun üzerinden sistemin perdelenmesi açıkçası şaşkınlık yaratıyor.
 
İşin bir başka boyutu da –suikastın gerçekleştiği ülke olma açısından- Fransa’nın bağımsızlığının sorgulanmasıdır. Bu eylem ile açığa çıkmıştır ki Fransa devleti “bağımsız” değildir. Kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların hayatlarından sorumlu olması gereken Fransa aynı zaman da bu olayın hakikat temelli failidir de. Fransa’nın pak’lanması ve kendini bu olaydan kurtarmazsı söz konusu değildir. İki sık var; ya bu suikastı Fransa yaptı, ya da Fransa bağımsız değil. Bu kadar açık ve nettir.
 
Yine bir başka çıkarım da Erdoğan’ın “provokasyonlar olabilir” ve Şahin’in, henüz olay olmuşken “katil-suçlu psikolojisinde görülen pratiği ile “bu örgüt içi infazdır” söylemiyle, bu tarz eylemler Almanya’da da olabilir, itirafıdır.
 
Kürdistan Kadın hareketinin ideolojik kurum ayağına karşı gerçekleştirilen bu katliam Kapitalist modernite temsilcilerinin ustaca tezgahladığı bir pratiktir.
 
Katliamın üzerinden on gün gibi uzun bir süre geçmesine rağmen Fransa devletinin bu katliamın faillerini açığa çıkartamamış olması, katliam faillerinin oldukça derinlerde olduğunun resmikabulüdür. Bu katliamın failleri olarak yarınlarda dünya kamuoyunun karşısına bir iki Kürt çıkartırlarsa da şaşmayın; çünkü Gladyo işini temiz yapar.
 
Gladyo, ya da diğer adıyla Askeri ve İstihbarat birimlerinin üst yapılanması olan “derin devletler konfederasyonu”.
 
PKK ve kapitalist modernite karşıtı olan dünyadaki diğer tüm örgüt ve güçlere karşı etkin mücadele yürüten tanıdık bir isim olan Gladyo’yu bütün halde bir yanda bırakır ve parçalı hallerine yönelirsek sanırım failler daha çabuk ortaya çıkacak! Yani katliam faillerini öyle bütünüyle “iç” de ve ne de dış güçlerde” aramanın anlamsızlığı üzerinde durmanın sadece süreci bulanıklaştırma ve sömürgecilerin ekmeğine yağ sürme anlamına geldiğini bilmemiz gerekir.
 
İlle de bir şeyler söylemek gerekirse; Bu suikastın failleri, kullanılmak üzere ileriki yıllarda ortaya çıkabileceği ihtimali olduğundan İran diyerek Dr.Qasımlo’yu işaret etsek, İran devleti PKK kurucularından olan Sakine Cansız’a yönelmesini –tabi böyle bir devlet kalırsa- ileriki yıllarda ortaya çıkacağından, hiçbir şekilde halkına anlatamaz. Fransa diyerek, zaten Kürt şahsiyet ve kurumlarına baskı ile Türkiye işbirliği içindeydi üzerinden hareket etsek, yine hedef şaşırtmış olacağız ve Fransa’nın böylesi bir süreçte gerçekleşen bu olayı kendi halkına anlatabilmesi anlamsız görülürken, anlamlı olan Kürt kurumlarına müdahalesini kendi otoritesi ve yasaları için gerektiğini anlatabilir. Yine Kapitalist modernite sistemini benimsemiş olan Güney Kürdistan diyerek Rojava pratiğini öne sürüp Paraştın’da devrede desek, bilemiyorum ama Sayın Barzani’nin de bundan dolayı halkına anlatabileceği hiçbir mantıklı gerekçe olamaz. Suriye’nin üzerine yıkılacak bir olay zaten olamaz ki, bu olay ileri de ayakta kalacak olan bir devlete mal edilmeli ki o’na karşı kullanılabilsin. İsrail ve Rusya’mı? İnanın bu suikast Rusya’nın süper güç olma isteğini baltalamaktan ve İsrail’in vaat edilmiş topraklara ulaşması hayalinin önünde gereksiz ve büyük bir engel olur…
 
-Bir de az biraz araştırma yapan ve istihbari bilgileri olan biri istihbarat örgütlerinin çalışmalarının öyle anlık kararlarla olmadığını bilirler. An içinde yoğunlaşan birim elemanları bile önceden alınmış bir kararı uygularlar. Her ne kadar kendi inisiyatifleri olsa da, konuşulmuş, tartışılmış ve eylem öncesinden (en az birkaç ay ve belki yıl) alınmış bir karar yoksa ne olursa olsun eylem yapmaz ve hücrelerinden çıkmazlar-.
 
Sonuç olarak tetiği çeken ülke olarak geriye, yaptığı her pratiği “halkına” anlatabilen Türkiye kalıyor. Bu konuda Ne Cumhurbaşkanı Gül, ne Erdoğan ve ne de Bakanları suikastten kaçmıyor ve açıktan üstleniyorlar bile. Çünkü Türk devlet tarihi katliamlar tarihi ve bir Dersim, Zılan, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Onbinlerce faili meçhuller ve Roboski’leri yapıyor ve bunu da çok rahatlıkla halkına anlatabiliyor. Suikast her ne kadar ABD HAARP teknolojisi ile yapılmış olsa da, olay sonrası olan açıklamalarıyla tetiği çekenler ve ilişkide olanlar olarak görülmesi gereken BOP Eşbaşkanlığı görevinde olan Erdoğan ve neredeyse tüm dünyada istihbarat ağlarıyla kurumsallaşan Fettullah Gülen istihbaratı ve MİT elemanlarıdır, diye düşünüyorum. Çünkü Türk devleti ve geleneğinin bu ve benzeri dosyaları kabarıktır ve halkına da anlatabiliyorlar. Çünkü karşısında hem faşist ve hem de bir o kadar devletine inanmış ‘zavallı’ bir Türk halk gerçekliği var.
 
21.01.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
103447

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Sayfalar