Salı Nisan 30, 2024

Parlayan herşey altın değildir-1

Sınıflardan müteşekkil bir toplum gerçekliği içinde yaşıyoruz. Özel mülkiyetin ortaya çıktığı günden bugüne bu böyle. Hiçbir şey bunun dışında değil. İktidarı elinde tutan sınıf, bunu korumak ve güçlendirmek adına tüm topluma kendi ideolojisini ve bunun değişik alanlardaki iz düşümlerini dayatır. Bunun en etkin ve öncelikli aracı ise devlettir. Toplum geliştikçe bu mekanizmalar da çoğalır, çeşitlenir ve devleti de içine alan daha büyük bir daire çizer. Bir yanıyla uzlaşmaz karşıtlıkların birbiriyle sürekli bir mücadelesi söz konusu. Çelişkinin ana yönü, uygun koşullar oluştuğunda “o an” geldiğinde yerini başkasına bırakır. Böylece yeni bir kavganın da ilk tohumları atılmış olur. Tarihin lokomotifi, toplumun genlerinde taşıdığı bu çelişkilerin mücadelesi ve birbirine dönüşümü desek yanlış olmaz.

Her tarihsel dönemde, üst yapı olarak tarif edilen siyasal, politik, kültürel alanda karşımıza çıkan farklılıkların nedeni de bir yanıyla bu. Üretim araçlarına sahip olan sınıf, üst yapıyı da doğrudan belirleme gücüne erişiyor. Başka bir deyişle, iktidar kimin elindeyse onun kültürü, sanatı ve ahlakı topluma enjekte ediliyor, etkin, yaygın hakim oluyor. Bunun sonucunda da ideolojik kalıptan çıkmış, bu fabrikada yoğrulmuş bireyler ortaya çıkıyor. Bu bir sonuç. Her çağ veya sistem kendi insanını yaratır!

Bu gerçek siyasal alanı ıskalamaz. Müesses nizama egemen olan sınıfların partileri, onların meşruiyet ispatlama ve yığınları buna ikna etmekle görevlidir. Toplumsal rıza, üretirken herkesi egemen olana benzetmeye çalışırlar. Bunu başarabildikleri oranda sömürü, aç gözlülük ve daha fazla kar üzerine inşa ettikleri dünyaları sıradanlaşır ve garanti altına alınır.

Ne var ki, doğanın değişmez parçası olan çelişki hükmünü yürütmeden edemez. Zira, her şey zıddıyla vardır! Köleci toplumu tasfiye eden feodalizm beraberinde kapitalizmi; feodalizmden kurtulan kapitalizm de yanında sosyalizmin ön koşullarını getirir. Toplumsal üretim araçlarına sahip olanların ürettiği her şey zıddını da doğurur.

İki çizgi mücadelesi

Bu gerçek siyasal alanda da karşılık bulur. Proletarya ile burjuvazi arasındaki mücadelenin en keskin yaşandığı adreslerden biri de burasıdır. Proletaryanın tarih sahnesine çıkan partileri, burjuvazinin doğum lekelerini üzerinde taşır. Dahası mücadelesini sürdürdüğü sürece, burjuva ideolojisi tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Saflarına katılan her birey beraberinde bu ideolojinin çeşitli özelliklerini getirir. Diğer yandan proletaryanın partileri için de sürekli bir ideolojik değişim ve dönüşüm yaşanmalıdır ki, kimse geldiğiyle kalmasın!

Başkan Mao, bu gerçeği, komünist partiler içinde burjuvazi ile proletarya arasındaki amansız hesaplaşmayı iki çizgi mücadelesi olarak tanımlar. Toplumsal gerçekliğin komünist partiler içindeki karşılığıdır yaşanan. Niyetten bağımsız, toplumsal, bilimsel bir olgu bu. Proletarya partilerinin gelişiminde önemli bir rol oynar karşıtların mücadelesi. Elbet tercih edileni, karşıtların, çelişkilerin birer çizgi haline gelmeden birbiriyle mücadele halinde kalması ve proletarya partisinin birliğini güçlendiren bir işlev oynamalarıdır. Çelişkiyi bu çerçevede tutma sorumluluğu, proletarya partilerinin yönetici ve kadrolarına aittir. Bu görev, başarılamadığında önderler, çelişkiler mücadelesinin değişen, dönüşen ve ilerleyen döngüsünün dışında kaldığında çatışma alevlenir.

Zira, arada s-burjuva ideolojisinin zehirlediği havaya alışan giderek ciğerleri bununla dolan ve gücünü buradan alan bir beden ortaya çıkmış demektir. Bu saatten sonra çelişki, iki çizgi, iki dünya arasındaki mücadeleye dönüşmüştür.

Toplumsal gerçekliğimiz komprador burjuvazi ve toprak ağalarının iktidarıyla şekillenmiştir. Her alanda bu sınıfların etkisini görmek mümkün. Kuşkusuz, proletaryanın partileri de bundan azade değildir. Peki, bu gerçek nasıl yansıyor? Hangi biçimlerde karşımıza çıkıyor.

Her şeyden önce söylemek gerekir ki, proletaryaya ve emekçi sınıflara mensup bölüklerden gelen bireylerin mücadeleye atılması sadece ve sadece bir başlangıç. Belki örgütsel bir katılım. Aslolan ideolojik-politik değişim ve de dönüşümdür. Burjuva ideolojisinin her an hem de çok güçlü bir şekilde yeniden üretildiği ondan da önemlisi proletaryanın partisinin onu oluşturan üyelerin bundan azade olmayacağı bir gerçek. Öyleyse, proletaryanın partilerine katılanların, çelişkilerinden arındığından değil bunlarla daha ileri düzeyde bir hesaplaşmasından söz ediyoruz, etmeliyiz.

Bu olmadığında sağlıklı, canlı bir eleştiri-öz eleştiri mekanizması, tartışma kültürü, yaratılamadığında bunu zorlayacak bir siyasal çizgi, örgütsel bir yapı kurulamadığında iki çizgi mücadelesinin ilk taşları da döşenmeye başlanır.

Bunun yansıma biçimlerine dair tartışmayı somut örneklerle yürütmek faydalı olacaktır.

Hep haklı, sürekli mağdur, daima “rütbeli”

İşçi sınıfının partilerinde, burjuvazi ile proletarya ideolojisinin görüngüleri, yoldaşlara yaklaşım, sorunları çözme yöntemi, yönetim anlayışı, Kürt sorunu ve kadın hareketine yaklaşımda açıkça karşımıza çıkar.

Burjuva ideolojisinin temsilcileri, bu çizgiyi, yoldaşlarına birer şirket elemanı gibi yaklaşır. Onlar şirket patronlarının söylediklerini, talimatlarını yerine getirmek zorunda olanlardır. Görevleri, yönetim kurulunun yönergelerini harfiyen yerine getirmektir. Zira, şirketi temsil eden onun sahibi de olan yönetim kuruludur. Doğal olarak şirkete dair her şeye en duyarlı olan da bu organdır.

Yoldaşları üreten, düşünen, yaratan birer insan değil adeta birer nesnedir. Fikirleri hep karar alındıktan sonra sorulur ki bunun bir kıymeti harbiyesi de yoktur.

Onlar, güvenilmez kişilerdir çünkü ideolojik olarak geridir. Politikaya ilgisizdir, bu yüzden de şirketin geleceğini ilgilendiren kararlar onlara bırakılamaz. Burjuvazinin çizgisi, tüm kolektife tepeden bakar. Kendilerini onun üstünde ve dışında görür. Bundan kaynaklı eleştirileri cepheden ve suçlayıcıdır. Onlar, her şeyi görmüş ve söylemiştir ama kolektifin üyeleri anlamamıştır, geridir.

Kimseye güvenmezler. Kolektifin en değerli hazinesi ve birikimi onlardır. Böyle düşündükleri için koltuklarına sıkı sıkıya yapışırlar, yerlerini kimseye hazırlamazlar. Bunun için kafa yormazlar. Onları ileri taşıyacak çelişkilerin üzerine kara toprak attıklarından mevcudu ve “rütbelerini” korumak temel amaç halini alır. Buraya demir atıldığından artık yol gösteren ama hiçbir yere kımıldamayan bir otoban levhasına terfi edilmiştir. Bir bütün kolektif bu limana çekilmeye çalışılır.

Açık ki, bu proletaryanın partisi için ideolojik yozlaşma, çürüme ve daha da önemlisi intihar demektir. Temel düsturları varlığını korumak olduğundan hiçbir farklı fikre tahammülleri yoktur. Her söylediklerine kafa sallayanlar, makbul ve yükselmesi gereken yoldaşlardır. Sorgulayan, kafa yoran, tartışan ve üretenlerden ise haz etmezler.

Konumlarını, değişik alan ve organları düşürerek, kavga çıkararak, gerilimden beslenerek sürdürürler. Sorunları büyümeden çözmek yerine bilakis bunlardan dört dörtlük krizler çıkarma yolunu tutarlar. Zira, Kürt dumanlı havayı sever. Alanların, oranların karşılıklı kılıç çektikleri bir anda, öncesinde her iki tarafa da hak veren ve kaşı tarafa yüklenen kendileri değilmiş gibi kurtarıcı pozlarına girerler. İki yüzlülük temel siyasal erdemleridir. Bunu da yönetme kabiliyeti etiketiyle pazarlamaya çalışırlar. Hukuk, tüzük vb. “sınırlayıcı” uygulamalar kendileri dışındakiler içindir. Kendisi tüm bunlardan muaftır, zira kolektifin vazgeçilmezi, en kıymetli değerleridirler!

Sürekli haklıdırlar, ne yapmışlarsa proletaryanın çıkarları içindir. Ancak hep haksızlığa uğramışlardır. Okun sivri ucunu başkalarının yapamadıklarına yöneltirler, bunu tartışır, gündem yaparlar. Bunun arkasına sığınırlar. Çok büyük atılımlar yapacak, çok büyük eylemler yapacaklardır da ama işte “bunlara engel olanlar” vardır hep!

Şefçidirler, eleştirilere, değişmeyen pratiklerine tavır alındığında, yaptırım olmadığı sürece bir nebze tahammülleri vardır. Bunu hissettiklerinde en sevgili yoldaşlarını çarmıha germekten çekinmezler. Dedikodu, karalama inşa ettikleri iç düşman onların en temel siyaset üretme taktiğidir. Onlarca yıldır proletaryanın partilerinde yöneticidirler. Ama kolektifin hata, zaaf ve eksiklerini genç ve deneyimsiz yoldaşları üzerinden tartışır-tartıştırırlar. Avazları çıktığı kadar hukuk diye bağırırlar ala omun gerektirdiği en küçük bir adımı atmazlar. Hukuku açıkça ihlal ederler nedeni sorulduğunda kolektifin çıkarlarından dem vururlar, ne yapmışlarsa kolektif için yapmışlardır.

Özetle; yönetim anlayışında şefçi, daima başkalarını eleştiren, hatalarını ve hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen, birleştirici ve sorun çözücü değil, krizden beslenen, yıkıcıdırlar. Tüzük ve hukuk bahsinde “sınır” tanımaz, darbecidirler!

 

Devam edecek

46502

Türkiye'nin Well Strit Şehrini İşgal Et‏‏ / Ergün Aslan

Bir devrimciyi diğer görüşlerdeki insanlardan daha  insancıl kılan istisnalar kaydeyi bozmaz demesi değildir.

İstisnalar için gerekirse kendi kurduğunu da yıkıp yeniden yapmasıdır.

Bir rüyaydı bitti.

Türkiye'nin Well Strit Şehrindeki ABD halkı için Well Strit Şehrini işgal ruhunun yarattığı fakiriyle, zenginiyle... yan yana yürüyebileceğinin gerçekliği.

Bir rüyaydı bitti. 

Taşlarda yeniden yerine oturmaya başladı.

 

Düzen partilerine “TEK BİR OY BİLE YOK!”

Yerel seçim süreci, egemenlerin politik temsilcileri olan partilerin gerçekliğini anlama-kavrama açısından emekçilere önemli olanaklar sunmaktadır. Burjuva düzen partilerinde aday belirleme süreciyle birlikte yaşanan utanç verici gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki onların halka değil kendilerine hizmet gibi dertleri vardır. Bunun için birbirleriyle dalaşıp, kapışıyorlar, kavga edip küsüyorlar.  Aradıkları, düşündükleri tek şey, kendi sınıf çıkarları; dert ettikleri ise daha fazla olanak elde ederek, zenginliklerini büyütmektir.

Akima Kapilma, Yel Degirmenleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3

Akima Kapilma, Yel Degirmeleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3



Hani essekle semeri karistirma durumu vardir ya, kirk yillik marksist hareketin icinde olup da, daha Marksizmin abc'si olan konularda bu kadar ileri bir cehalet icinde olan arkadaslarimizi gorunce aklima o geliyor; hakkaten bu arkadaslar essekle semeri ayirt edemiyorlar...!

Dersimde Yerel Seçim Sürecine Dair Kısa Bir Değini!

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun yarattığı sistem cephesindeki dalgalanmayla seçim sürecine girildi. Halkın açığa çıkan bu duruma yönelik tepkileri dinmemişken yeni yasakları kapsayan yasa tasarıları da gündeme geldi. “Demokrasi paketleri” Taksim’de plastik mermi ve gazlarla saldırının yapıldığı sıralarda mecliste oylamaya açıldı. AKP iktidarının ezilen halk kitlelerini hizaya getirme planlarının başında yinebaskı ve şiddet birinci sırada. Bu durumun önümüzdeki dönem yine bu yöntemlerle iktidarını korumaya çalışacağı ise bir gerçektir.

100’E 1 Kala Ermeni gerçeginin topografyasi:SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

2015 EŞİĞİNDE,RESMÎ DURUŞ,DEVLETİN İNKÂR VE İMHACI TUTUMU,“ERMENİ AÇILIMI” DENEN ŞEY!,ERMENİLER HÂLİ YA DA DİYORLAR Kİ,24 NİSAN 1915,ERMENİ SOYKIRIMI,MALTA BELGELERİ’NİN ANLATTIĞI,TARİHİN RESMÎ OKUMALARI,SOYKIRIMDA KÜRT FAKTÖRÜ/ VEYA ROLÜ,“EMVÂL-İ METRÛKE”: GASPEDİLEN ERMENİ ZENGİNLİĞİ,MÜSLÜMANLAŞTIRILAN -GİZLİ- ERMENİLER,ABD PATENTLİ İLLÜZYON(LAR),PARLAMENTO KARARLARI İLE “SOYKIRIMI TANI(T)MA”!

VE BUGÜN…AHBARİK HRANT İÇİN HATIRLATMA,HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLKEN KEFARET (TAZMİNAT) MESELESİ,LİBERALLERİN İŞLEVİ HAKKINDA BİR PARANTEZ

Adıyaman'dan Paris'e ,Bir Özgürlük Savaşçısı,Misak Manuşyan

1 Eylül 1906'da Adıyaman'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Paralel Değil, Yolsuzluklar Yumağı‏;Erdal Yıldırım

17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” örneğine uygun olarak Başbakan RTE ve AKP sözcüleri, yöneticileri operasyonu yıllardır kader birliği ettikleri, aynı kaptan yemek yedikleri, onlarca yıldır dava arkadaşlığı yaptıkları hizmet cemaati ve mensuplarını devlet içinde devlet, ya da güncel ifadeyle “paralel devlet”, “vatan haini”, “ajan”, “casus”, “dış mihraklar” olarak suçlamaya başladı..

19.ve 20.Yüzyılda tehçir ve soykırımlar üzerine;Hasan Aksu

İnsanın varlığından günümüze egemenlik savaşları hep var olmuştur.İrili ufaklı yürütülen savaşlarda  yüzlece ,binlerce  yizbinlerce ve milyonlarca insan katledilmiştir . Her savaş sonuçta yıkım ,felaket ,yoksulluk sürgün ,soy kırımı ve de katliamları beraberinde getirerek  kanlı yüzünü tarihimize açımasızça yazdırmıştır.İnsanlık geliştikçe  ,bilgi ve bilim dağarcığı  arttıkca  sanırızki savaşlar azalır,katliamlar artık olmaz, tehçir ve soy kırımları  bir daha  yaşanmaz,sonlanır.

Ankara Kapanından kurtulmak‏/Mahmut Alınak

Ey Kürtler, Aleviler, Araplar, Çerkesler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve ulusal hakları ellerinden alınan diğer halklar…

            Ey ezilen Türk halkı,

            Yoksullar, işsizler, emekçiler,

            Kadınlar, gençler

            Ve zindanlarda çürütülen mahpuslar,

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Sayfalar