Pazar Mayıs 5, 2024

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Egemen sınıfların çıkarları uğruna kurulan düzen partilerinde yöneticiler, kadrolar, bürokratik bir mekanizmanın tepesine otururlar. “Tek adam”lık tümünün ortak kesenidir. Bu “adam”lar erkek egemenliğinin doğrudan tezahürüdür. “Er’ek bir dil”, “erk-ek bir kültür ve ahlak” sistematik olarak özellikle bu mekanizma üzerinden üretilir. İktidarın “erk”te temsili proletarya partilerinde bu “adam”lar eliyle gerçekleşir. Hegemonya kurdukça erkekleşir, erkekleştikçe de kadınlara “saldırırlar”. Kadının özgürlük mücadelesinde aktifleşmesi, özneleşmesi, inisiyatif alması onları korkutur. Çünkü kadınların bu derece aktifleşmesi ve özneleşmesi sadece yönetim anlayışındaki tekçi, şefçi yaklaşımları deşifre etmez, bununla birlikte ve aynı zamanda hücrelerine gizledikleri “erkekliklerini” de açık eder. En zayıf-geri ve haksız oldukları, bu yüzden de en çok çivisine çakıldıkları konulardan biri de budur. Aynaya bakma cesaretini gösteremeyenlerin, ışık hızıyla gericileştiğini ve kadın mücadelesinin karşısında konumlanmaktan başka gidecek adreslerinin olmadığını biliyoruz. Kadın hareketi karşısındaki tutum devrimciliğin turnusoludur zira. Erkek egemenliğinin kişilikte yarattığı tahribatı tespit etmeyen, edemeyen, tamir için emek vermeyen devrimcilik, en hafif söylemle sakatlanmış demektir.

Burjuvazinin proletarya partilerinde karşılık bulan çizgisinin en çok da kadın hareketine ve çalışmasına saldırmasının, onu yaralamak istemesinin nedeni de budur. Kadın çalışması, gündemi söz konusu olduğunda daima yapılması gereken daha önemli işleri olanlar, konu açıldığında “ama kadın çalışması da önemli” deyiverenler, bu mücadeleyi savunur görünüp ardından altını boşaltmakta ve tasfiye etmeye çalışmaktadır. Bu başarılı olamadığında da kadın çalışmasında ısrarlı kadınlar hedef tahtasına konabilmektedir. Birden bire kadın çalışmasının nerede nasıl tespit edildiği bilinmeyen eksikleri masaya yatırılıp büyük büyük laflarla orada burada konuşulmaya başlanmakta ve emek vurgulu cümleler eşliğinde bir feminizme kayış hikayesi yazılmaktadır. Bir yandan emekçi vurgusunun önemi keşfedilirken bir yandan da kadın-erkek ayrımı yapıldığı çığlıkları atılır. Kadınların erk’e yönelik isyanı karşısında hemen “proletaryanın kılıcı” kuşanılır ve feminizm, anarşizm, disiplinsizlik “eleştirileri” piyasaya sürülür. Sözünü sakınmayan, tartışan devrimcilerin kadın kimliğine saldırılar eşliğinde yapılır bu. Kadın mücadelesinin özgün yanları öyle bir topa tutulur ki, adeta bir akıl tutulması… Elde ne varsa eksik, yanlış, zaaf, öz eleştiri bol kepçe servis edilir. Bilindik, kadınların gündeminden artık çıkmış, sonlanmış ne kadar tartışma, aşılmış ne kadar belirleme varsa yeniden tartışmaya açılır, piyasaya sürülür. Ne de olsa kadınlar karşısında her şey mübahtır!

Kolektif içinde veya etrafında yaşanan kadına yönelik suçlarda “prestiji korumak” adına suçlar hasıraltı edilir, kadınlara karşı suç işlemiş unsurlarla kol kola “faaliyet” yürütülmeye devam edilir. Bu da olmuyorsa fatura birilerine kesilir, olur biter! Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama gerek yok. Burjuvazinin iktidarını sürdürmesinde erkekliğin yeniden üretilmesi temel dayanaklardan biridir. Bu da kadınlar için koyu karanlık demektir. İşte burjuvazinin çizgisi bu karanlığa yakılan, yakılacak meşalelerden ölesiye korkar. Bu meşaleleri söndürmek için her türlü çirkinliğe başvurabilir. Kadın mücadelesi söz konusu olduğunda tam bir erkektir.

Egemen ulus tavrı, Kürt sorununda Türk!

Burjuvazinin bir çizgiye dönüşen yaklaşımlarının proletaryanın partisinde temel dayanağı iktidar kavramıdır. Gücünü ideolojik sağlamlılıktan, gelişim ve üretimden beslenen dinamizmden alamadığında, eleştiri-özeleştiriden nasiplenmediğinde elde avuçta kalan hep o kirli iktidar olur. Statüyü korumak esas dert haline geldikçe rütbelerin sihirleri de daha görünür olur. Muktedir olmanın avantajı, ideolojik çürümeyi gizlemek için araçsallaştırılır.

Proletaryanın partilerinde, onun iç yaşamında, kadın sorununda iktidarı temsil eden erkekten yana saf tutulur. Kadın mücadelesindeki bu tutum, Kürt sorununda da koordinatları belirler. Zira ikisinde de temel parametre iktidar karşısındaki konumlanıştır.

Burjuvazinin çizgisi, ulusal sorunda teorik düzlemde “en doğru”, “en radikal” çıkışları yapsa da pratik onların foyasını ortaya çıkarmakta gecikmez. Kürt halkının özgürlüğü uğruna verdiği, sayısız bedeller ödediği taleplerine “programatik görüşleri”ne uygun olmadığı, sınıfsal bir ideolojiden beslenmediği, ezilen ulusu burjuvazisinin ideolojisinden etkilendiği gerekçesiyle sırt çevirirler. En bilimsel yolu bir kez göstermişlerdir, en doğrusu oturup Kürt halkının bu gerçeği görmesini beklemektir.

Bir ulusun, halkın hak arama bilincinin, değerlerinin, dilinin, kültürünün, siyasi varlığının, temsiliyetinin vb. adım adım elde edileceğini, kazanılacağını göz ardı ederler. Bunun sonucunda Kürt sorununda ezen ulus burjuvazisinin yanında hizaya dizilirler. Kürt halkı onların değil de ulusal hareketin çağrılarına ses verdiği için bu acıları yaşamaktadır ne de olsa! Ulusal taleplerle yürüttükleri radikal mücadelenin sırası değildir, uygun an, o an değildir!

Kaypakkaya’nın 45 yıl öncesinden analiz ettiği ve içine girdiği çelişkinin bugün ulaştığı düzeyle ilişkilenmemek adına sözde ona sarılırlar. Kürt halkının gelişen direnişinden öğrenmek, bunun parçası olmak ve Kaypakkaya’nın bilimsel görüşlerini buralara taşımak yerine adeta hakem misali kavgaya tutuşanların hakkında ahkam keser, sergilenen direnişlere ömür biçme pişkinliği sergilerler. İşçi sınıfının önderliğinden, Kürtlerin proletarya ideolojisi ile kurtuluşa ereceğinden bahsederler ancak bu konuda da üzerlerine düşeni yapmaktan acizdirler.

Tıpkı kadın mücadelesi başlığında olduğu gibi Kürt sorununda alınacak her tutum devrimciliğin ayracı gibidir. Çelişkinin Misak-ı Milli sınırlarını çoktan aştığı, Ortadoğu’da dengelerin yeni baştan planlandığı düzleme eriştiği bir zamanda bu kimyasal reaksiyon çok daha hızlı gerçekleşmektedir.

Kürt sorununda güçlü olandan, iktidardan yana tavır almak tesadüfi değildir. Zira bu alan tehlikelidir ve dokunanı yakmaktadır. Kürt sorununda Türk, kadın sorununda erkek, yönetimde şefçi, otoriter, yoldaşlarına yaklaşımda bencil, üstenci, hareketin sorunları karşısında yıkıcı olmaları da kendi içinde doğaldır!

Proletaryanın çizgisi kazanacak!

Proletaryanın çizgisi bu mücadelede sabırla, ilmek ilmek örülmek zorundadır. Haklı ve doğru olanı güçlü bir şekilde savunmak ve pratiğe uygulamak proleter devrimcilerin önünde duran acil bir görevdir. Unutmamalıyız ki, yaşanan burjuvazi ile proletarya arasındaki bir savaşımdır. Her sınıf da niteliğine uygun bir pratik ve söylem içindedir. Savunduğu doğrularda ısrar etmek ve bu bağlamda tutarlı olmak, burjuvazinin çizgisiyle aramızdaki farkı iyice görünür kılacaktır, ki bu iyi bir şeydir. Proletaryanın siyasi ahlakı, dürüst, kazanıcı ve birleştirici bir duruşu zorunlu kılar.

Yığınlara gerçekleri sabırla anlatmalıyız. Yaşanan süreç, kitlelerle birlikte aşılacaktır. Kitlelere doğru bilgi verilmeli ki, dedikodunun saflarımızda ilerlemesine engel olabilelim. Zira en önemlisi her türlü tartışmada kolektifimizin değerlerinin korunmasıdır. Bugün karşımıza çıkan sorun on yıllardır varolan ve bugüne taşınan çelişkilerin toplamıdır. Bunları açığa çıkaran zemine odaklanmak, buna kafa yormak ve politika üretmek doğru olacaktır. Önemli olan doğru halkayı bulmak ve kitlelerden kopmadan bununla uğraşmaktır. Proletaryanın müfrezesi, nice badireyi, darbeyi atlatmayı başarmış ve bugüne gelmiştir. 45 yıllık zengin tarihsel yolculuk, bizlere ilham ve güç vermelidir.

Sorunlar aşılabilir, çözülebilirdir. Bunun, sınıf mücadelesinin yakıcı, güncel gündemlerinden uzaklaşarak değil tersine bu engin denize tüm varlığımızla atılarak olacağı ise tartışmasızdır. Tarih bize öğretmiştir ki, keskin laflar, yersiz program savunuculuğu, her konuda üst perdeden yapılan çıkışla, esip gürlemeler sınıf mücadelesinin gerçekliğinde test edilir, herkes bilir/bilmelidir ki parlayan her şey altın değildir.

Proletaryanın umudu, umudu büyüten, geleceğe uzanan çizgisi kazanacak ve yakına ama ileriye, güçlü adımlar atacaktır. (Bitti)

47812

Gelecek: Bir Perdelik Piyes / Ergün Aslan

Florensa' da bir malikane.

Göçmen işçi    :   

Şu balkonda duran güzel kızda kim ?

Acep Kimlerdendir ?

Sorsam adını bahş eder mi?

Küçük burjuvazi  :    

Gökyüzündeki yıldızlar ne kadar berak

Sınıfımızın kapitalizm karşısındaki haliylede  ne kadar tezat. 

Göçmen işçi  :     

Fark etmedi her halde beni.

Biraz daha yaklaşsam mı ?

Nöbetçiyde atlata bilir miyim?

Yerel    :   

Bu gün bu  kapıda  yarında başka kapıda.

Balkonda duranda .....

( Sömürgeci ) kapitalizmin sayesinde var olan ara sınıf.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRASİ[*]

“Ben kimseye hiçbir şey öğretemem,

sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”[1]

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışma zemini, biçime mündemiç “teknik” bir “soru(n)” olarak ele alınamaz.

Sosyalist örgüt/veya örgütlenme; ideolojik bir “soru(n)”dur. Yani bugünden geleceği nasıl tahayyül ve tasavvur ettiğimizin siyasal pratiğidir. Böyle de olmalıdır.

Bu çerçevede sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışmak, aynı zamanda sosyalist demokrasiden ne anladığımızı da ortaya koymaktır.

Sevgili Dost(lar),

 8 Mart’tan 8 Mart’a değil; her gün, her an sadece ekmekle yetinmeyip; gül de istedik Lilith’le başlayan özgürlük mücadelemizde…Arkadaş Zekai Özger’in, “Pencereyi aç,/ sesin sarsın dünyayı./ Duyulur elbet ta ötelerden,/ yürek kendini tanır”…Adnan Yücel’in, “Durmak yok bu koşuda/ Teslim olmak yok/ Ağıt yok dilimizde/ Dizlerde titreme yok”…Ahmet Telli’nin, “ne zindan karanlığı/ ne zulüm/ ne işkence/ indiremez dudaklarındaki,/ gülümsemenin bayrağını”… dizelerini terennüm ettik ısrarla dünyanın bütün dillerinde;Hepatia,  Kazvinli Kürret-ül Ayn,  Olympe de Gouges,  Louise Michel,  Pankhurst Kardeşl

TKP/ML Kadın Komitesi’nden 8 Mart açıklaması

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken TKP/ML Kadın Komitesi, bir açıklama yayınlayarak “Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur” dedi.

Tusiad 2050 Vizyon Türkiye Çerçevesinde Mevcut Politik Ortam Değerlendirmesi Denemesi

2001 dünya krizinin Türkiye’ye etkisi ile Emperyalizm yeni bir yönelime girmiştir.(bu süreç 1980 de başlamış orta seviye ye de 2001 de ulaşmıştır.) Bu yönelim mevcut krizin sonucunda belirginleşerek dünya da tüm sınıflarda huzursuzluk yaratmıştır. Ezenlerin kendi arasındaki çelişkiler belirginleşmiş, gelişmekte olan ülkelerin emperyalizmle olan çelişkileri yeni bir boyut kazanmış, yerel hükümetler, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu hareketleri gerçekleştirme de ağır kalarak krizi daha da derinleştirmiştir.

Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan

 

KATLEDİLİŞİNİN 41. YILINDA O’NU ANIYOR, O’NUN İZİNDE YÜRÜYORUZ!

Emekçiler, Devrimciler

Partimiz TKP/ML’nin kurucusu ve kuramcısı komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin 41. yılındayız. Kaypakkaya yoldaş, Ocak 1973’de Dersimde yaralı olarak düşmana esir düştükten sonra aylarca süren işkencelerin ardından Diyarbakır zindanlarında katledildi. İşkence altında tarihi bir direniş örneği sergileyen yoldaş Kaypakkaya komünist baş eğmezliğin sembolü haline geldi.

Emekçi Kardeşler, 

Bilimsel Sosyalizmin Öncü Kadınları:Yusuf KÖSE

 

Jenny Marx’ın 200. doğum yılı anısına... 

Evet nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara

Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx

EVLAT-YOLDAŞ(LAR) ORÇUN(LAR) İÇİN[*] Temel Demirer-Sibel Özbudun

“Çok şeyler var ki çürürler, unutulur, ölürler.Saltanat tahtı, tacı, asası gibi.Oysa bazı şeyler var ne çürürler,ne unutulur ne de ölürler,Charlie Chaplin’in şapkası,bastonu, ayakkabısı gibi.”[1]

Yakınlarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz için yazmamaya, konuşmamaya gayret ederiz; malum ne yapılırsa yapılsın “öznellik” girer işin içine.

Kolay mı? Dünyanın en zor işidir insanın sevdikleri için yazması; zor olduğu kadar “belalı”dır da…

Örgütlenme Üzerine :Taner özcan

Siyasi örgütler ya da devrim perspektifiyle yola çıkan tüm hareketler şu ve ya bu düzeyde örgütlenme, güncel görevler, sınıfların savaşımı sonucu açığa çıkmış kendiliğinden doğan hareketlerin sonucunda coşkuya kapılmakta acil görevler ve sorumluluklar ithaf etmektedirler kendilerine. Bu bir gazetenin yada bir organın somutunda sonuçlanmakta ve nihayetinde çelişki geriye düştüğünde organın yada gazetenin özeleştirisi yapılıp geri yada ileri yanları ile ilgili tahliller yapılıp kısa dönemsel sonuçlar üzerinden kesin sonuçlar elde edilmektedir.

Osmanlı rus savaşlarinda çerkez ve kafkas halklara yönelik sürgün katliamlar (2)

 

Üçyüz yıla yakın süren  savaşlar büyük ama o kadar kırım ve katliamları  mazlum Kafkas halklarına  reva görmüştür.  Savaşların galipleri her zaman  egemen sınıflar olmuş ,mazlum yoksul halklar eğemenlerin yenilgisine veya galibiyetine  kurban edilmiş , soykırım katliamları halklara yaşatılmıştır. Bunun en büyük örneği  iki milyona yakın , belkide daha  fazla  başta Çerkesler olmak üzere Kafkas halkı  soy kırıma  ve sürgüne  uğratılmıştır.

Sayfalar