Çarşamba Mayıs 29, 2024

Referandumda doğru tavır nedir? Neden HAYIR?

Referanduma az bir zaman kalmış olmasına rağmen devrimci saflarda doğru tavrın ne olacağı üzerine tartışmalar var. Komünistlerin içinde de bu konuda tartışmalar canlılığını koruyor.

Referanduma niçin gidiliyor? Hakim sınıflar kendi aralarında devam eden mücadeleyi uzun süredir bir sonuca bağlayamadı. Toplumsal muhalefet, özellikle silahlı toplumsal muhalefet, sistemin açmazlarını büyütüp hakim sınıfların çelişkilerini derinleştirdi. Bir klik darbe ile bu mücadeleyi kazanmaya çalıştı ama başaramadı. O bastırılırken OHAL adı altında ilan edilmemiş sıkıyönetim rejimine geçildi. Sistemin tıkandığı farklı kesitlerde gündeme gelen başkanlık sistemi bu süreçte hakim sınıfların bazı kliklerince tekrar gündeme getirildi. Hakim sınıflar arasında bu konuda tam bir konsensüsün oluşmadığını da görmekteyiz.

Bu hamleyle hakim sınıflar hem kendi iç çatışmalarını hem de ezilenlere karşı yürüttükleri mücadeleyi bastıracaklarını hesaplıyorlar. Daha fazla merkezileşerek tüm muhalefeti uzun sure bastıracaklarının hesabını yapıyorlar. Hakim sınıf fraksiyonlarının kısmen anlaştıkları nokta burası. Buna rağmen yine de birbirlerine güvenmiyorlar. Dolayısıyla hakim sınıf fraksiyonlarından R. T. Erdoğan’a muhalif sesler yükseliyor. Yönetimin daha fazla merkezileştirilmesi, amiyane tabirle, “tek adamlığın” sistemin tıkanmasına çözüm olup olamayacağı başka bir tartışmanın konusudur ve bize bu konuda söz söylemek düşmez! Bizler olsa olsa ezilenler cephesinde olanaklar ve olasılıkları tartışırız bu bağlamda. Hakim sınıfların merkezileşmeyi artırdığı dönemler; diktatörlüğün daha da azgınlaştığı dönemler olmuştur. Bu süreçlerde devrimci hareketlerin geliştiği de görülmüştür. Tarihsel deneyimlerimizde bunlar mevcuttur.

Referandum sistemin kendi sorunlarını aşmak için başvurduğu bir uygulamadır. Sınıf karşıtlarımızdaki tüm değişimler bizi ilgilendirir. Kendi cephemizden bu değişimin yaratacağı sonuçları ele alıp buna göre tavır geliştiririz. Bu bağlamda referandumda tavrın ne olması gerektiği ele almaktayız. Referandumda ezilenler cephesinde iki tavır değerlendirmeye tabi tutulabilir. Boykot ve hayır tavırları. İkisinin arasında ilkesel bir fark yoktur. Boykot ideolojik bir tavır olur, bu bakımdan anlamlıdır. Sisteme “senin içindeki değişimler bizi ilgilendirmez” denir, bu tavırla. Bu tek yanlı tavır, referandumun sistemi meşrulaştırma olacağını da öne sürebilir, tek yanlış bakışla!

Ezilenler cephesinde politik özne olarak yani iktidarı alma bilinci ile tavır geliştirmek zorunda olduğumuz ortadadır. Dolayısı ile ideolojik tavrımız sistemi yıkmaktır, politika ise buna paralel izlenen yoldur ama ideoloji ile politika özdeş değildir. Boykot ideolojik tavır alır ama politikasızlıktır! Kaba materyalist bir yaklaşım olup sınıf savaşımını diyalektik olarak kavramada yetersiz kalır. İdeolojik tavrın halkı seferber etme, örgütleme yönü zayıftır, dolayısıyla proletaryayı iktidara yaklaştırmaz, yalnızca ezilenlere “siz ezilenlersiniz” der!

Boykot tavrının ideolojik tavır olduğunu söyledik. Yani ideolojik tespitlerin indirgemeci tarzda politik olana tavır olarak sürülmesidir. Tabii ki politika bir ideoloji rehberliğinde yapılır ama ideoloji ile farklı özelliklere sahiptir. (Partizan dergisinin 88. sayısı bu konuda bir kez daha incelenebilir.) Politika hem sisteme karşı duruş ortaya koymak hem de halka bilinç taşıyıp örgütleyip, savaştırma, güç toplama niteliği olmalıdır. Bu süreçte boykot tavrının böylesi bir özelliği yoktur.

Boykot şu durumlarda politik nitelik kazanır: 1- Politik öznenin çok güçsüz olduğu durumda ve 2- Politik öznenin güçlü olduğu, bilinen kavramla, denge durumunda. Lenin’in sistemin baskısının boyutuna göre de seçimlerde tavır geliştirdiği de göz akılda tutulmalıdır. Bu durumlarda boykot, politik tavır şeklini alır. Yani somut duruma ve politik öznenin somut durumuna paralel politika üretilir. İdeoloji ise bundan biraz bağımsızdır. Birinci durumda güç toplama durumu yok denecek durumda olduğu için ideolojik duruş önem kazanır, anın politikası olur. İkinci durumda ideolojik tavra paralel örgütsel gücü harekete geçirip aktif savaşımın bir parçası haline getirilir. Bu iki durumda da ideolojik tavır, politik tavır görünümüne bürünür.

Somut durumda yani aktif savunma durumunda doğru tavır HAYIR tavrıdır. Hayır tavrı ile halka gidilip örgütlenme çalışması yapılması mümkündür. Hayır denirken bir bütün sisteme cepheden hayır dendiği ortaya konmalıdır. Özlüce tüm baskı ve sömürü mekanizmalarına hayır dendiği bilinci halka taşınacaktır. Bu somutlukta ideolojimiz doğrultusunda politik tavır hayır denerek ortaya konacaktır. Boykot demek bu sürece ilgisiz kalmak demek olup politik özne olma durumunu silikleştirecek nitelikte bir tavırdır. Yani iktidar bilincini zayıflatır niteliktedir. Aynı zamanda boykotun, ilkelerin politik alana indirgenmesi olacağı için sekter ve dogmatik içerikte olacaktır.

Bu sürece hayır denilerek, dahil olunarak sistemi hedefe alan ajitasyon-propaganda yapılmalıdır. Hayır bir bütün sistem karşıtlığı üzerinden geliştirilecektir. Bu da örgütsel yapıyı harekete geçirip geliştirecektir. Halkın politikaya ilgisinin arttığı bir süreçte düzen karşıtlığı bilinci içine çekilmeye çalışılmalıdır.

Bu süreçte boykot tavrı komünistlerin sürece ilgisizliğini getireceği gibi örgütsel bir kazanımı da olmayacaktır. Aynı zamanda örgütsel gücü örgütsüzleştirme tehlikesini de içinde barındıracaktır. Sistemi meşrulaştırmama kaygısı anlaşılırdır ama politik olarak sağa kayılmasını getirmemelidir. Çünkü boykot tavrı en azından pratik hatta sağcılığı getirecektir. Sistemi meşrulaştırma kaygısını hep akılda tutmalı, buna karşı eylem ve söylem geliştirmeliyiz. Hayır denerek bu yapılabilir. Hayırla sokakları tutuşturabiliriz, hayır tavrı tüm şiddet araçları devreye sokularak da yapılabilir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Ama bu basitten karmaşığa yapılıp ders çıkarılarak geliştirilmelidir.

Hayır tavrı aynı zamanda hakim sınıf klikleri arasında da bir kliğin tavrı ile benzeşmektedir. Bu da yalnızca biçimdedir, özde ise tamamen zıttır. Hakim sınıf fraksiyonları arasında iktidarla olanla, ona muhalif olanlar arasındaki çelişkiyi kullanma, derinleştirme de ezilenlere yarayan bir tutumdur. Hakim kliği güçsüz bırakma da politik bir tavırdır. Bu durumda ezilenler cephesinin politik öznelerine olanaklar çıkacaktır, manevra alanı açılacaktır. Baş düşman tespiti yapmak, esas-tali ayrımını belirlemek komünistlerin politikalarını belirlemede bir parametredir. Hakim sınıflar cephesindeki çelişkileri derinleştirecek her pratik aynı zamanda ezilenler cephesine hizmet eder. Bu yanıyla da hayır tavrı doğru olandır. Hakim sınıflar cephesinde bir kliğin tam anlamı ile diğerlerini bastıramaması da düzen içi “iyileştirmelerin” önünü kapamaktadır. Bu bağlamda da hayır, klikler arası çatışmayı derinleştireceği için, bir dönem için düzen içi reform parantezini kapatacağından, devrimci cepheye hizmet edecektir. Görünürde “düzen içilik” gibi gözüken, özde öyle değildir, öyle de sonuç vermez.

Daha fazla merkezileşme her durumda daha fazla baskı ve sömürünün önünü açacaktır. Komünistler burjuva devlete karşı oldukları için, devletin merkeziliğinin artırılması, daha mükemmelleşmesinin de karşısındadırlar. Hakim sınıfların devleti mükemmelleştirmesi halka zulüm anlamına gelmektedir. Bizler bu konuyu sınıfsal çelişkileri örten toplum-devlet karşıtlığı şeklinde ele almayız, burjuvazi-burjuva devlet ve ezilen sınıflar çatışması şeklinde ele alırız. Dolayısıyla ezilenlerle hakim sınıflar arasındaki çelişkinin derinleşeceği, mücadelenin kızışacağı temelinde ele alır ve ona göre hazırlanırız. Bundan dolayı bugünden halkı buna hazırlamak için de hayır tavrı en isabetli tavırdır, bu çalışmalar en iyi hayır tavrı ile ortaya konabilir.

Politika üretmekten korkmayalım, halkla daha fazla ilişki kurmak ve bütünleşmek için sokaklara inelim, mahallelere, köylere dağılalım. Haklı olduğumuz bu kavgada halkı bu kavganın öznesi yapalım. Bu kapsamda çalışmalar devrimci şiddet içeren hiçbir tarzı dışta tutmaz, hatta onların gelişmesine zemin sağlar. Şiddet araçları ile hayır kampanyası yürütmek, büyük bir yetkinliği gerekli kılar. Ama halkla bütünleştirecek her çalışma özgüveni geliştirecek, içimizdeki bir dizi gereksiz tartışmayı da sonlandırmak için zemin yaratacaktır. Militanların güveni de böylesi süreçlerde gelişir. “Doğru politika bizleri halkla bütünleştiren politikadır” der Mao. Boykot mu hayır mı bu özelliğe sahiptir diye incelediğimizde hayır olduğunu görürüz. O zaman doğru politika hayır politikasıdır. Dogmatik yöntemle politika yapılmaz da somut şartların somut tahlili üzerinden gidilirse “hayır”ın bu kapsamda isabetli ve doğru olduğu görülecektir.

43126

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Proletaryanın İktidar Mücadelesinde Strateji ve Taktiğin Kavranması:Özgür Gelecek

Kapitalist üretim basit meta üretiminden doğmuştur ve uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Kapitalizmi olanaklı kılan üretim araçlarının özel mülkiyeti ve toplumda ücretli emeğin egemen olmasıdır. Kapitalizm sömürü üzerine kuruludur. Temel ekonomik yasası işçinin ödenmemiş emeği üzerinden elde edilen artı-değer yasasıdır. Toprağı, üretim alet ve araçlarını ellerinde bulunduran bir avuç sömürücü sınıfı halk yığınlarını açlığa mahkûm etmektedir. Daha fazla kâra odaklı olması daha fazla sömürü dolayısıyla ezilen halkta daha fazla yoksulluk açlık ve acı olarak yansıma bulur.

Emperyalistler tepişirken kitleler katlediliyor

“Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır.” Marx’ın bu sözü söylemesinin üzerinden yaklaşık 170 yıl geçti. 

Kapitalizm ekonomisiyle, siyaseti ve kültürüyle, yaşam biçimiyle, ideolojisiyle ve en önemlisi, bunların toplamı olan yıkıcılığıyla, doğayı ve onun bir parçası olanı insanı tahribatıyla,  artık insana ve doğaya ölüm sunmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Kapitalizm çürümüştür. Burjuvazinin çürümüş kokusu bütün dünyayı hızlı bir şekilde sarmaya başlamıştır.

SOYKIRIMIN ANITI VE AĞITI: Gomidas/ Komitas/ Soghomon Soghomonian

“Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo.”[1]

Yıllar boyunca, ne geçen zamanın ne de Anadolu toprağının örtebildiği katliam izleriyle dolu yollarda yürür ve kendi ölümünü beklerken, “Eğer kurtulursam gördüklerimi yazacağım. Halkımın yaşadıklarını herkes bilsin” diye düşünüyordu Rahip Krikor Balakyan. “Hatta tüm bunları gelecek kuşaklara aktarmak için yaşamalıyım. Hayatta kalmak için elimden her ne geliyorsa yapmalıyım.”

Faşist devlet terörüyle kazanılan bir “seçim” ! / Engin Gören

TC devleti ve AKP hükümeti, yine bütün eşitsizliklere rağmen 7 Haziran da genel seçime gitti ve tek başına hükümeti kuracak “miletvekili” sayısını yakalayamayınca kudurdu. Ağızlarında salyalar akıtarak tehditler savurdular. Hemen kısa sürede seçimi yenileyeceklerini söylediler ve bir süre oyalamadan sonra hükümet olarak 1 Kasımda yeniden seçime gideceklerini ilan ettiler.

Mustafa Kemal Erdoğan /Tamer Çilingir

Tayyip Erdoğan ‘‘Rabia‘‘ işaret yaparak sayıyor; ‘‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘‘…

Oysa…

Yüzyıldır tutmadı bu maya… Kan ve gözyaşlarıyla sulanan bu topraklarda 91 yıl önce inşa ettikleri devlet de, bayrak da, vatan da bizim değil… O tek millet dediği şey de, ne Kürtleri ne de diğer ulusları temsil ediyor.

Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırımı bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in izinden yürüyor Recep Tayyip Erdoğan.

Kavganın Töresi bu

Umudu  taze tutmak,yarınlara taşımak için doğru bir taktik hat ve bu taktik politıkayı belirleyen , ona yön veren doğru bir stratiji tesbit etmek belirleyici önemdedir.Çünkü ,bir kere stratijik siyasi hat belirlendimi ona uygun  taktik politika üretilerek hayata  geçirilmeye çalışılır. Burada yanlızca kendi  durumunu ele almak , değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Aynı zamanda  karşıt güçlerin durumunu çok yönlü ele almak,değerlendirmek zorunlu ve gereklidir.

Olağanüstü Halden Olağanüstü Seçim Sonucları / Mehmet Tohumcu

7 Haziran seçimlerinden sonra şoke olan AKP ve Saray çevresi, Türkiye ve  T.Kürdistanın’da gelişen Demokrasi ve Barış havasını birçok katliamla kana bulayıp kaos ortamı yaratarak silahların ve şiddetin baskısı altında bir seçim ortamı oluşturdu. Ülke tarihinin en baskıcı, en anti demokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık.

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Sayfalar