Pazar Mayıs 5, 2024

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “milliyetçi Ermeni ve Rum lobilerini paralel devlet olmakla” ve dolaylı olarak da Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemekle suçlayan açıklamaları büyük yankı buldu, çok tartışıldı.

Tartışma öyle bir boyuta ulaştı ki, 11 Ocak günü İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşen BDP heyeti, Öcalan’a bu konudan da söz etti. Aldığımız bilgilere göre, milletvekilleri Öcalan’a Agos’un son sayısındaki başyazısını okudu, Öcalan da buna karşılık olarak yanlış anlaşıldıklarını, meseleyi açıklığa kavuşturmak için Ermenilere yönelik bir mektup yazacağını ifade etti.

Hozat’ın açıklamaları ve sonrasında yaşanan tartışmaları birkaç farklı boyutuyla inceleyebiliriz. Ancak öncelikle, ona tepki gösteren Ermenilere yönelik hakaret ve suçlamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Eleştiriye karşı nefret

Hozat’ın açıklamaları yayımlandıktan sonra, Agos yazarları Yetvart Danzikyan, Ohannes Kılıçdağı ve yayın yönetmeni olarak ben, internet sitemizde yayımlanmak üzere eleştirilerimizi dile getiren kısa birer not yazdık ve bu notlar bir haber metni olarak yayımlandı. Ardından, Taraf’ta Hayko Bağdat, Bese Hozat’a yönelik eleştirilerini açık bir mektupla duyurdu. 

Yani açıklamalara ilk tepkiyi gösterenler, Türkiye basınında zaten bir elin parmaklarını geçmeyen Ermeniler oldu. Dile getirilen eleştiriler ise bağcı dövmeyi değil üzüm yemeyi amaçlayan, yapıcı bir tona sahip, Hozat’ın dile getirdiği görüşlerin KCK’nın çoğulculuk iddiasıyla çeliştiğini vurgulayan dostane eleştirilerdi.

Buna rağmen, özellikle sosyal medyada, bizleri ırkçılıkla, milliyetçilikle, Kürt düşmanlığıyla, birilerinin maşası olmakla suçlayan ifadeler yayımlandı. Elbette ki bu hakaret ve suçlamaları Kürt kimliğine veya Kürtlere veya PKK-KCK-BDP-HDP çizgisindeki bütün Kürtlere mal etmek doğru olmaz. Ancak yine de, gözü dönmüş ideolojik bir tavrın sonucu olarak hiçbir eleştiriye tahammül edemediği gibi, diğer etnik gruplara karşı amansız bir öfkeyle davrananların Kürt hareketi çevresinde de hiç az olmadığını bu vesileyle görmüş olduk.

Bu, işin polemik yönü. İşin fikirsel yönüne baktığımızda ise çok katmanlı bir manzara göreceğiz.

1915: Bir tutukluk

Şahsen, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, Kürt illerinde gördüğüm, özellikle Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, 30 yıllık iç savaşın etkisiyle de geçmişte Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Kürtlerin önemli bir kesimi, Türklerden farklı olarak, 1915’te Ermenilerin neler yaşadıklarını biliyor, kabul ediyor ve bundan dolayı büyük bir üzüntü duyuyor. Bu tutumu Türkiye şartlarında ne kadar değerli bulduğumu söylememe gerek dahi yok. 

Buna karşın, toplumsal tabandaki bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin kurumsal temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığını söylenebilir. Kültürel anlamda çoğulcu bir Türkiye’yi ve farklı halkların, dillerin bir arada yaşamını savunan Kürt hareketi, iş geçmişe, özellikle 1915’e geldiğinde çok daha düşük profilli bir siyaseti tercih etti bugüne dek.

Bu tercihin nedenleri çoğunlukla doğrudan 1915-1922 dönemine uzanıyor. Kürtler arasında bazı kesimlerin Ermeni soykırımına yoğun katılım göstermiş olması, Ermeni mülklerinin üzerine konan aşiret ve gruplar; ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu vilayetlerinde bir Ermenistan kurulmasın diye örgütlenen silahlı mücadele, Kürt siyasi hareketinin Ermenilerle ilgili geçmiş konusunda nispeten suskun kalmasına yol açtı.

Nedenler derinde

Daha önce Öcalan’ın, şimdi Bese Hozat’ın, ardından KCK’li Rıza Altun’un ve HDP’nin Adana adayı olarak adı geçen Ayhan Bilgen’in sözleri, bu tarihsel arkaplan üzerine oturuyor. Bu arkaplanda Kürt siyasileri, hem Ermenistan ile Kürdistan tahayyüllerinin coğrafi çakışmasıyla ilgili rahatsızlıklarını, hem de bazı Kürtlerin 1915’te İttihatçılarla yaptığı, cana ve mala ilişkin suç ortaklığının dile getirilmesine yönelik kaygılarını ifade etmiş oluyorlar.

Öcalan’ın daha önceki açıklamalarındaki “Ermeni milliyetçiliği” eleştirilerini de bu çerçevede okumak gerekiyor. Öcalan’ın buradaki hatası –geçmişte Ermeni milliyetçiliğinin yaptığı hataları sıralarken haklı olduğunu kabul etsek bile– bu hataları soykırımın nedeni olarak göstermesi. Çünkü hiçbir siyasi hareketin hataları, milyonu bulan sayıda insanın öldürülmesini ve yerinden edilmesini haklı gösteremez, bunun gerekçesi olamaz.   

Bese Hozat’ın açıklamaları ise, geçmişle değil bugünle ilgiliydi ve ‘milliyetçi Ermeni ve Rum’ lobilerinin paralel devlet olduğunu iddia ediyordu. Bu iddiaların iler tutar yanı yok, çünkü Ermeni ve Rum lobi gruplarının milliyetçi olduğunu kabul etsek bile, bunların Türkiye devleti, bürokrasisi veya toplumu üzerinde en ufak bir etkisi olduğunu iddia etmek saflık olacaktır.

Bu açıklamanın tehlikesi ise, tıpkı devletin ve resmi ideolojinin yaptığı gibi, Ermeni ve Rumları hedef göstermesi. Çünkü Türkiye’de özellikle gayrimüslim azınlıklar, zaten sürekli şüpheli, ikinci sınıf kabul edilirler, çoğunlukla yabancı güçlerin uzantıları olarak algılanırlar. Dolayısıyla bu açıklamasıyla KCK, siyasi iddiasından farklı olarak, bütün etnik ve dini grupların eşitliğine ve kültürel var oluşlarını sürdürmelerini savunmaya yönelik tutumunda hasar yaratacak bir açıklama yapmış oldu. HDP Eşbaşkanları Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü ise yaptıkları açıklama ile bu hasarın farkında olduklarını ve giderilmesi için hal çaresi aranması gerektiğini gösterdiler.

Lobiler ne ister?

Hozat’ın sözlerinin zamanlaması, tıpkı Başbakan Erdoğan gibi ‘paralel devlet’ kavramına vurgu yapması, şüphesiz ki Kürt sorununda çözüm sürecini tehlikelerden sakınma çabasının bir dışavurumu. Kürtlerin, son bir yıldır yürütülen süreç sonucunda silahlar susmuşken, müzakereleri yürüten iktidarın abandone olmasını istememesi son derece anlaşılır. Ancak bu tutumu pekiştirmek için kullanılan yöntemler ve bunların içeriği ayrımcılık yaratan türden olunca, kaş yapayım derken göz çıkarmış oluyorsunuz. Bu da, her şeyden önce, ağır bedeller ödeyerek barış ihtimalini yoktan var eden bir siyasi hareket için nahoş bir durum.

Neticede, ‘Ermeni ve Rum lobileri’, beğenelim beğenmeyelim, Türkiye’ye dair en temel talepleri adaletin sağlanması olan, haksızlığa uğramış, yerlerinden yurtlarından edilmiş insanların temsilcileri. Bu kurumların pek çoğu, talep ettikleri adaletin ancak daha demokratik bir Türkiye’de mümkün olabileceğini de çok iyi biliyor.

Görünen o ki, PKK-KCK-BDP çizgisinin, Türkiye tarihine bakışında Anadolu’nun gayrimüslim halkları konusunda ciddi bir revizyona gitmesi gerekiyor. Bakalım Abdullah Öcalan’ın beklenen mektubu bu yönde ileri bir adım olacak mı?

ROBER KOPTAŞ

90537

Son Haberler

Sayfalar

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar