Pazartesi Mayıs 6, 2024

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

Susmuş, susturulmuş, sersemleştirilmiş ve doğruların yanlış, yanlışların doğru olarak sunulduğu bir ortamda, sermaye daha fazla palazlanır. Emperyalist tekeller istediğini kolaylıkla yapar. Ve kıyasıya; çalışanların daha fazla sömürülmesi ve bu sömürüden daha fazla pay almak için bir yarış, kavga başlar. Ve sokaklar çapulcularla dolup taşar. Ve kitlelerin gözünde it izi at izine karışır. Çalışan emekçiler o kadar sersemleştirilmiştir ki, birbirinden çok farklı olan izleri seçemez. Bunu yapmak için, önce sahneye, kelli felli liberal “aydınlar” sürülür. Bunlar, “demokrasi aşıkları” ve “demokrasinin kararlı savunucuları” olarak tanıtılır. Zaten, bütün yazılı ve görsel medyada bunlar vardır. Bunların dışında aykırı ses bulunmaz, yer verilmez. Ve genelde, çoğu “sol kökenli” gösterilmeye özen gösterilir ki, kitleler kolayca etkilenebilsin. Çünkü ezilenler, solu dürüst bilir, kendinden bilir. Doğru da bilir. Liberallerin eşliğinde, ülkenin başbakanı olacak kişi, bol bol “demokrasi” nutukları çeker. “Batı istediği için değil, kendileri istediği için demokrasi” vaatlerinin ardı arkası kesilmez. Liberaller daha bir coşar, muhalif gözükenlere adeta savaş açarlar. Öncelikle de solu tüketmeye çalışırlar. “idelojik olarak solun bittiğinden”, çağın gerisinde kaldığından” ve hatta bazı yeminli ahmaklar gibi “gericileştiğinden” dem vururlar ki, kitlelerin solla birleşmesinin önü kesilsin, kitleler içinde etkinliği kırılsın. Böylece, “demokrasi”lerini rahatlıkla uygulayabilsinler. Sermayenin önündeki ideolojik engelleri temizleme görevlileri olarak çalışır, liberaller. İşçi ve emekçileri yanlış yönlendirmeye, özellikle de kitlelerin ileri kesimlerini ideolojik ve siyasal olarak elimine etme çabaları daha fazla öne çıkar. Onları, sermaye düzeninin birer savunucusu haline getirme gayretleri vardır. “Sermayenin sunduğu fırsatlar bir gün size de düşer” hayallerini geliştirmeye çalışırlar. Burjuvazinin temsilcileri için bazı “sol” menşeli küçük burjuvalarda bu koroya katılırlar. Burjuvazinin bu oyununa “evet” diyerek katkı sunarlar. Egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmada, birinin yanında diğerine karşı "demokrasi için" tavır almışlardır. Bu, küçük burjuva oportünizmin tipik tarihsel sosyolojisidir. Liberallerin demokrasiden anladıkları, sömürünün devam etmesi, bölüşümün kitlelerin sürekli aleyhine olmasıdır. Asla özel mülkiyete karşı değildirler ve onun kutsallığını savunurlar. Hatta, çok kar yapan işverenleri överler. Çok iyi çalışıp çok kazandığından dem vururlar. Oysa, o "karın" işçilerin alınteri olduğu, işçilerden çalındığını asla ve asla yazmazlar ve yazanlara da sert bir şekilde karşı çıkarlar. Ama, arada bir, Afrika’daki açlardan da söz etmeyi unutmazlar, ki demokratlıklarına halel gelmesin! Liberaller, sermayeye ait ne varsa hep kutsadılar. Emperyalistlerin, Afganistan’ı, yıllardır canlı atış poligonu haline çevirmelerini kutsadılar. Irak’da 1,5 milyonu aşkın insanın katledilmesine “amin” dediler. Onlar ki, Batılı emperyalistlerin canavarlıklarını “demokrasi aşkına” alkışlamaktan büyük bir zevk aldılar. Emperyalistlere, kitleleri oyalayacak oyuncular gerekli. Yani, satranç tahtasının başına oturanlara piyonlar lağzım. Baş piyon Türk devleti. Erdoğan bu nedenle seçilip getirildi. Türkiye içinde Erdoğan’a ayak bağı olanlar temzilendi, hizaya sokuldu. Ayrıca, bir de ideoloji gerekliydi. O zaten vardı, geliştirildi. Sünni islam! Solun gelişmediği yerde, milliyetçilik ve dincilik gelişir, geliştirilir. Kitlelerdeki sol düşüncenin yıkılması, biat kültürün egemen kılınması ancak böyle olabilir. Baskılarda bunlara eşlik eder. Bunların tek bir düsturu vardır: muhalif olan, sermaye için tehlikeli olan ezilmeli. Solcular ve ulusal haklarını isteyen Kürtler ezilmeli! İşçiler ezilmeli, asla ayak baş olmamalı! Toplumdaki sınıf farkı hariç, tüm mezhepsel, dinsel, ulusal ve hatta şimdiye kadar sesi çıkmayan etnik ve dinsel farklar, farklılıklar öne çıkarılır. Sınıf kimliği özellikle unutturulmaya çalışılır. Onun yerini diğerleri alır, aldırılır. Aynı fabrikada çalışan işçiler, sömürücü patrona karşı birleşerek haklarını almak yerine, birbirine düşman ettirilir. Kürt mehmet ile Türk mehmetin kardeşlikten başka paylaşacakları bir şey yokken, sınıf kardeşliği ellerinden alınıp, etnik düşmanlık ellerine tutuşturulur. İşçi ve emekçilerin yıllar süren mücadeleleri sonucu kazandıkları tüm demokratik haklar çeşitli gerekçeler adı altında zorla geri alınır. Grevler, toplu sözleşmeler yasaklanır ya da kısıtlamalara gidilir. İşçi haklarını arayan sendikalara baskılar artar ya da işçiler, patron yanlısı sendikalara üye olmaya zorlanır. Böylesi dönemlerde, egemen sınıflar arasında da pastadan pay alma yarışı daha da kızışır. Palazlanmalar artar. Yoksulluklar, yolsuzluklar ve her tülü çirkefliklerin döndüğü dönem böylesi dönemlerdir. Liberaller ve sermaye çevreleri, “büyoruz”, “gelişiyoruz” diye fetva verirler. Vurgunlar arttıkça, sömürü katmerleştikçe, baskılar arttıkça kitleleri en fazla etkileyecek gerici ideolojiler, hurafeler piyasaya sürülür ki, sermayenin pisliklerinin üstü örtülsün. Dinin toplumsal bir afyon olduğu gerçeği böylesi dönemlerde daha iyi görülür. İşçi sınıfının ve emekçilerin sustuğu, susturulduğu bir ortamda, meydan çapulculara kalır. İşçi ve emekçilerin ileri unsurlarının ve örgütlerinin sustuğu, susturulduğu bir ortamda, kitleler bir süre yönünü kaybeder. Her geçen gün baskıların artarak sürmesi bundandır. Sermayenin başbakanı Erdoğan’ın çırpınışları boşuna değil. Çalma ve çırmanın ayyuka çıktığı bir ortamda, ondan bekleneni yapıyor. Her tarafa saldırıyor. İyi olan her şeye saldırıyor. Çünkü emperyalist ve yerli sermaye böyle istiyor. Dönemin iyi bir piyonu olarak Erdoğan ve AKP’de, görevlerini yerine getiriyor. Tersi bir durumda, sermaye onları bir saniye bile orada tutmaz. Bu gerçekler, burjuvazinin de tarihsel olarak ne denli çürüdüğünü, durdukça insanı ve doğayı daha fazla çürüttüğünün, kokuttuğunun yalın göstergeleri oluyor. Solculara çok iş düşüyor ve onları çok zorlu görevler bekliyor! Emperyalistlerin yapmak istedikleri çok basit. Dünya pastasını yeniden bölüşmek. Bu pastanın en büyük dilimlerinden biri olan Ortadoğu’nun yeniden bölüşümünü yapmak. ABD ve Batılı emperyalistler, buraya bütünüyle egemen olmak istiyor. Çin ve Rusya ise, pastanın bu büyük dilimini bütünüyle ABD ve partneri AB’li büyüklere kaptırmak istemiyor. Dünyanın gözleri önünde süren bu dalaşmanın nedenleri, kitlelere, “çok bilinmeyenli denklem” olarak sunuluyor. Suriye’de bu oyunun bir kubanı. Küresel sisteme bütünüyle entegre etmek. Suriye’den istedikleri “demokrasi” değil, istedikleri, sermayenin karlarının daha fazla artması... Bu da insan kanıyla oluyor. Onun için kan akıtıyorlar ve insanların bir tavuk gibi boğazlanmasını piyonlarından istiyorlar. Sonra sıra İran'a gelsin. ABD ve Batılı emperyalistler, bir avuç emperyalist ülke dışında hiç bir yerde “demokrasi” istemezler. kendi ülkelerinde olanı kadarını dahi istemezler. Kendi ülkelerinde de demokrasicilik oynamaya mecbur kalıyorlar. Arka cepheyi sağlama almak için. Direnen halk, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmasını çabuk öğrenir. Mücadele, onu, doğru olanın yanına iter. Çünkü o, doğru olanı istiyor. Çünkü o hakkını istiyor. Ve Mısır halkı, Türkiye ve Ortadoğu halklarına örnek olmaya devam ediyor!
105170

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar