Pazartesi Nisan 29, 2024

Sınırsız, mülksüz, ulussuz bir yaşam: Nubar Ozanyan

Gazeteden gördüm seni güneşe uğurlayışımızın haberini...  Aliboğazı şehitlerimizin yokluğunu derin bir şekilde yaşarken seninde aramızdan bedenen ayrılışının acısı eklendi.

Kısa bir haberdi; “Filistin'den Rojava'ya bir Ermeni” başlığıyla verilmişti. Başlığın kendisi ve yanındaki resim ilk andan çok farklı, özgün bir komünistin yanıbaşımızdan ayrıldığını anlatmaya yetiyordu.

“Her ölüm erkendir.” Bu gerçekliği ne çok yaşadık ve daha ne çok yaşayacağız. Sıcak savaşın yaşandığı yerlerden ölümsüzleşme haberlerinin gelebileceğini biliriz de... İşte belki de insanın kendini hazırlayamadığı tek şeydir ölüm! Hep hazırlıksız yakalanırız bu gerçeğe! Hep erken gelir, zamansız olur geride kalanlar için...

Haberlerini okudum hızlı hızlı ve yanındaki küçük resme baktım bir daha. Hafifçe boynunu sola eğmiş olduğun siyah beyaz resme... Sonradan öğrendim ki, fotoğraf çekilmeyi sevmezmişsin, o zaman anladım yüzündeki ifadeyi. Arkandaki dağlara baktım uzun uzun, sırtını yasladığın dağlara...

Haberde, Partimizin Ortadoğu Komitesi'nin açıklaması vardı. Filistin, Karabağ, Hayastan ve Rojava'da savaştığın yazıyordu. Ortadoğu bölgesinde, ezilen tüm halkların, ulusların yanında söz'le değil eylemle yer almışsın. Partimizin bütün açılımlarında  hiç tereddütsüz en önde yer almışsın. Genç bir Ermeni arkadaş “bu kişilik gerçek mi diye araştırdım” demiş. Gerçekten de yaşamını bütünlüklü olarak öğrenince sadece tüm savaş bölgelerinde bulunman değil tüm yaşam tarzının sisteme karşı güçlü bir reddin, isyanın örneği olduğunu anladım.

Devrimci olmayı, savaşçı olmayı sadece silahı elimize almak veya saflarda bulunmak ama tüm küçük burjuva alışkanlıklarımızı korumaya revam etmek olarak görenlerimizin sayısı az mı? Hatta bu tarz o kadar yaygınlaşmış ki, normal kabul edilmeye başlanmış durumda. Oysa ki devrimcileşmek, sistemin bütün dayatmalarına güçlü bir itiraz olmalıdır. Bu itiraz sınırsızlaşmayı, mülksüzleşmeyi, ulussuzlaşmayı, kolektifleşmeyi kapsamadıkça hep eksik kalır, hep geri çeker. Sistem yaşamın alışkanlıklarında kendine yer buldukça ondan kopuşup ileri atılmak (hiç tereddütsüz) ailem, işim, evim demeden savaşın gerektirdiği yerlerde yer almak mümkün müdür? Mümkün değildir! Gemileri tereddütsüz, geride hiçbir şey kalmayacak biçimde yakmak gerekmektedir.

Sevgili Nubar yoldaşım, kendimizi sorgulamada, ölçülerimizi değerlendirmede sen artık yeni rehberimizsin. Devrim için yapılması gerekenler hiç tereddütsüz yapılmalıdır. Burada en ufak bir hesaba kitaba girilmez. Geride bıraktıklarımız, “bedel” değil olması gerekendir. Bu sistemin anlayışıyla oluşturulmuş, her birimizi kendi dar dünyamıza çekmek görevini gören süslü zincirlerdir. Bunu tüm yaşamınla, bir daha hatırlattın bize!

Saatsizliğinden bahsetmiş bir yoldaş! Yaşamımızın saniyelere kadar bölünmesi, her anımızın bu sisteme, hiç fire vermeden hizmete koşulmasının somutlaşmış hali saatler. Latin Amerika'yı anlatan bir yazıda okumuştum. Orada bu simgeyi red, halen önemli ölçüde devam ediyormuş. “Şu saatte ve dakikada görüşmek, işe başlamak” mümkün değilmiş. Randevular geniş zamanlara alınırmış.  Hatta devlet, kamu dairelerinde aksayan işlerden dolayı kanun çıkartıp duruyormuş. Patronlar bu “tembellikten” şikayetçiymiş. Kapitalizmle değişen zaman algısını reddetmeden, onun yarattığı kişilik nasıl değişecek? Zamanı, sürekli “meta üretme”, “artı-değer çıkarma” üzerinden mili saniyelere dahi bölüyor “modern zamanlar”. Oysa sen herkesin anlattığı devrimci üretkenliği gönüllülükle, zamanı “sınırsızca” yaşamakla sağlamışsın. Vücudunu, yaşamını sistemin değil doğanın ve mücadelenin saatine ayarlamışsın!

Demek ki mesele, gemileri sadece maddi olarak yakmak değilmiş. Duygu da düşünce de yaşamın her anında onun sınırlayıcılığı, bireyleştirici, kalıplaştırıcı yanlarının tümünü o yangının içine atabilmekmiş. Che Guevera ile hemen hepimizin devrimcileşmeden önce bile tanışmışızdır. Arjantin'den Küba'ya, Afrika'ya Bolivya'ya uzanan yaşamı bütün ezilen halklarla atan yüreği,coşkunluğu nasıl da etkilemiştir bizi! Sen bizim Che Guevera'mız oldun yoldaş! Onun diktiği isyan ve sistemi red bayrağını, daha yükseklerdeki tepelere çıkararak bize özgür bir dünya düşünü bırakarak gittin...

Partimizin Kaypakkaya yoldaştan öğrendiği tüm ezilenlerin yanında sözle değil eylemle oluşunun somutlaşmış adı oldun sen! Bundan uzaklaşılan her ana bir cevap oldun! Son yaşanan krizimizde Dersim'e giderek çeşitli olanakları sonuna kadar zorlayarak partinin daha üst boyutta birliği için sonuna kadar uğraştın.

Sana söz sevgili yoldaş, tüm yaşamınla izlediğin gibi ezilenlerin mücadelesinde tereddütsüzce yer alarak kapitalizmin bütün zincirlerini, dayatmalarını kişiliğimizde yok ederek, kararlılıkla mücadelemize daha fazla sarılacağız.

Sana söz sevgili yoldaşım, partimiz yaşadığı krizi sınıf mücadelesinde yeni olanaklar, yeni savaş siperleri yaratarak ve kavganın öncü gücü olarak aşacak! Zaferimizi sen ve bütün ölümsüzleşenlerimizle birlikte kazanacağız.

And olsun ki, özgür dünya düşlerini gerçek kılacağız...

(Bir Partizan)  

41016

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Davutoğlu Duran Kalkan'dan korkmuyor! Teslim Töre

Basına yansıdığı kadarı ile Duran Kalkan savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çev...ireceklerini, bu savaşla “2016 baharı Kürd'ün baharı olacaktır” diyor. Buna karşın Davutoğlu da “bizi kimse korkutamaz” ve “biz her yerde olacağız” diye yanıt veriyor. Şu savaşın Türkiye'de ne hale geldiğini ya da getirildiğini görüyor musunuz? Çok korkunç trajedi komedi bir durum. Savaşan iki güçten birisi olan PKK adına Duran Kalkan savaşla Kürtlere “baharı” getireceğini, “2016”yı “Kürtlerin baharı” yapacağını söylüyor, Duran Kalkan'ın bu açıklamasına karşın savaşın diğer tarafı olan T.

Türk Sermaye Devletinin Demokratik Kürt Ulusal Direnişine Çarpan Emperyal Hayalleri

Türkiye Emperyalist mi?

3-      Türk sermaye devleti, özellikle son on yıldır yeni arayışlar peşindedir. Daha önce de yeni nüfuz alanları elde etme çabaları olsada, son on yıllık süreçte bu çaba, milli gelirdeki yükselişle koşut gitmektedir.

4-      Kapitalizmin karakteristik özelliği, büyümek ve bunun içinde yeni pazar alanları, yeni nüfuz (egemenlik) alanları elde etmektir. Bu, savaş ve işgalle olduğu gibi, sermaye ihracıyla da olmaktadır. 

Drudiler ve annelerimizin başörtüleri

Bugün Diyarbakır'a gidiyorum, sonra da Şırnak ve ilçelerine gideceğim. Yüksekova'daki göç haberleri doğruysa gidip orayı da görmek istiyorum. Katılmak isteyen olursa Diyarbakır'da buluşup ortak bir program yapabiliriz. 

 İçimde soğuk bir ürpertiyle gidiyorum, çünkü Devlet ve PKK arasındaki savaş bugün daha kaç can alacak, yarın kaç ocak sönecek, bilmiyorum!

Sizin Olsun Perinçekçi Maoizminiz

Kovulmak .

Kaç kişiye aynı şeyi yaptınız .

Kartalyalıların yaşamamı istediği utancı yaşamayacam .

Kaçınılmazsa tanını çıkaracaksın .

Her onurlu insan gibi .

- De...  diyemeyecekseniz.

Beybiyi kötü eden nedenler .

Pratiğimiz teorimiz .

-E... inandığımız kadardır .

Maktul mini etkiliydi ve tek başına dışarı  çıkmıştı .

Herkesin bir partili olduğu memlekette .

Hiç kimsede Geziden tutun Cerattepe kadar hiç bir yerde tuttuğu  partinin flamasıyla sokağa çıkmazken .

Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk

Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.

HDK AVRUPA KURULMASINA DAİR YAKLAŞIMIMIZ

ATiK Konseyi Avrupada demokratik – devrimci örgüt ve kurumların birlikte mücadele yürütme konusunda yeni birlik platformu tartışmalarına ilişkin olarak HDK-A ( Halkların Demokratik Kongresi-Avrupa) örgütlenmesi önerisini tartışarak görüşünü açıkladı.

Yapılan açıklamaya göre, ATiK Demokratik Güçbirliği platformlarının ( DGB ) devam ettirilmesini daha uygun olduğuna karar vererek, HDK-A platformu tartışmalarına eleştirel yaklaşımını da açıkladı.
Yapılan değerlendirme ve açıklamanın tam metni şu şekilde:

Ankara saldırısını “YPG Yapmıştır”-Dursun Ali Küçük

*TC nihayet senaryoyu yumurtladı…

Özür ve yüzlesme

Ermeni Soykırımı'nın 100.yılı anma etkinliklerinde,geride bıraktığımız 2015 yılında Türkiye'den beklenilen Özür açıklaması yine gelmedi.Acaba bir yüz yıl daha mı beklenecek ?Bu duruma şaşırmadık.İnsan veya toplumun kendi geçmişi ile yüzleşip özür dilemesi,hiç bir zaman onu değersiz kılmaz,küçük düşürmez,aksine yüceltir.Uluslararası alanda ise saygın konuma getirir.Bunun çeşitli örnekleri mevcuttur.Aksi hallerde ise Katil devlet,veya Barbarlar olarak anılmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Yıllardır emperyalist gerici savaşları ve amaçlarını yazdık, dilimizin döndüğünce söyledik. Emperyalistler arası savaş koşulları hızla Ortadoğu'da yayılıyor. Bugün bu gerici emperyalist savaşa karşı tavır almak, bölgemizde ve dünyada gelişen savaş kışkırtıcılığına karşı tavır almak insanlık görevidir. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist devletler yaşadıkları ekonomik sermaye krizini, Ortadoğu’da, Baltıklarda ve Ukrayna'da derin emperyalist savaş krizine dönüştürülmüş durumda. Savaşı, yalnızca tankla, topla, nükleer silahla yürütülen bir yol olarak anlamamalıyız.

"Mevzuatı Koyun Bir Kenara, Zihniyeti Devreye Sokun"

Erdoğan'a kim "Reis" ismini yakıştırıp takmışsa tam isabet tutturmuş. Kutlamak gerekir bu isim uzmanını! Adam Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı değil de, tıpkı bir sokak kabadayısı. Ülkeyi gayrı resmi kanunlarla yöneten, kendi koyduğu yasaları dahi hiçe sayan, korsan kanunlara ölesiye sevdalı, "astığım astık, kestiğim kestik! Kimse bana karışamaz!" heytleri çeken; anlı şanlı, aynı zamanda her tarafına insan kanı bulaşmış ‘Reis’ Recep... 

AB’NİN GÖÇMEN POLİTİKASI VE İŞİD’LE “SAVAŞI”

AB burjuvazisi telaş içinde. “Göçmen akışını durdurun!” diye feryat figan bağırıyor. Karar üstüne karar alıyor. “Böyle akın akın gelirlerse AB’miz yıkılır”, “toplumsal yapımız dejenere olur” diye yakınıyorlar. Kavimler göçünü ve Roma’nın yıkılışını hatırlıyorlar.

Ellerine kim geçerse yapışıyorlar. Bu konuda en büyük kurtarıcı olarak faşist Türk devletini görüyorlar. “Ne istersen iste, yeter ki göçmenleri bize gönderme” diye kırmızı halı üstünde ağırlıyorlar. Kürt katliamına yeşil ışık yakmalarının karşılığında, altın varaklı kanlı sultan koltuklarında ağırlanıyorlar. 

Sayfalar