Çarşamba Mayıs 8, 2024

Soma Roboski'dir

Soma işçi katliamı bir defa daha gösterdi ki, bu düzenin Tanrısı paradır. Söz konusu olan paraysa, insan hayatının bir sinek kadar bile değeri yoktur. Düzenin kanunlarına göre para; onur, şeref ve haysiyet gibi insani vasıflardan kat kat üstündür. Bu düzenden beslenen vampirler para için her türlü rezilliği mubah görmektedirler. "Tek vatan, tek millet, tek bayrak," diye diye halkı tavuk gibi yolmakta, devlet imkânlarını kullanarak halkın cebinden parmak ısırtan zenginliklere sahip olmaktadırlar.

 İşte bu vampirler hırsızlıktan vakit bulamamış olacaklar ki, yüzlerce işçiye mezar olan Soma maden ocağında can güvenliği için tedbir almamış ve aldırmamışlardır.   

Başbakan Tayyip Erdoğan televizyonların karşısına geçip katliamcı holdingi cüretkârca savundu ve işçi kıyımını olağan bulduğunu söyledi. Bu holdingin İstanbul Maslak'ta yaptırdığı söylenen 56 katlı gökdelenindeki bir daire fiyatının 8 trilyon lira olduğu düşünülürse, Tayyip Erdoğan'ın bu holding sahibini savunmasında şaşılacak bir şey yoktur. Asıl işçileri savunmuş olsaydı garip olurdu. Önceki yıllarda da Balıkesir'de, "Şehit cenazeleri görmek istemiyoruz,"diyen insanlara, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir,"demişti. E ne de olsa askerlikte veya maden ocağında ölen oğlu Bilal değildi. Bilal'in işi ot balyaları halinde istiflenen dolar deryasını idare etmekti.             

Hatırlarsınız, Roboski katliamında da aynı şeyi yapmıştı. Savaş uçakları 34 Kürdü bombalayıp katledince acılı Roboskililere küfredercesine Genelkurmay'ı kutlamıştı.

Soma işçi katliamının gösterdiği önemli bir şey de, ezilenlerin kaderinin bir olduğudur. Can kıyıcılar ırk ve din ayrımı yapmazlar. Örneği göz önündedir: Dün Roboski'de Kürt kıyımı yapan mekanizma, bugün Soma'da Türk emekçi kıyımını gerçekleştirdi.

Her iki katliamın failleri de tartışma kaldırmayacak şekilde ortadadır. Roboski'nin bir numaralı failleri Başbakan ve Genelkurmay Başkanıdır. Katliam onların onayı ile yapılmıştı. Soma katliamı da maden ocağında tedbir aldırmayan hükümetin ve onun başındaki başbakanın sorumluluğunda gerçekleşti.    

Siyasetçiler-özellikle Kürt siyaseti yapan zatlar- Roboski katliamının bir numara failleri belli değilmiş gibi hâlâ, "Failler bulunsun!"diyorlar. Bu tuhaf açıklamalar doğal olarak başbakan ve genel kurmay başkanının sorumluluğunu görmezden gelmek demektir. Oysa Roboski katliamından sonra başbakan, hükümet ve genelkurmay başkanı bir gün dahi yerlerinde oturmamalıydılar. Sivil bir seferberlik başlatılmalı ve bu diktatörlük siyaset mezarlığına yollanmalıydı. Ama bu yapılmadı; Roboski katliamı ve katliamda ölenlerin acısı siyasetçilerin nutuklarına meze olmakla kaldı.

Bolivya, Küba ve Venezüella  maden işçilerinin Soma işçileri için başlattıkları bir günlük grev ve ilan ettikleri üç günlük yas tüm dünya ezilenleri ve bizler için sarsıcı derslerle doludur. Herkes göz yaşartan bu dayanışmadan kendi payına düşen dersi almalıdır.

Bir defa daha tekrarlarsak, Soma Roboski'dır; Soma'nın katili Roboski'de olduğu gibi hükümettir. 

Soma'da sadece maden işçileri değil insanlığımız da öldürülmüştür. Tayyip Erdoğan'ın o maden işçisine attığı tokat da aslında hepimizin suratında patlamıştır.   

Roboski, Gezi ve Soma toplu katliamlarının  üstünü panzerler ve bombalarla kapatmaya çalışan ve katrilyonluk kamu hırsızlıklarından sabıkalı olan bu diktatörlük kapsamlı sivil bir mücadele ile istifa ettirilmelidir.         

Devletin azgın saldırılarına hedef olan birbirinden kopuk gösterilerin istenen etkiyi yaratamadığını tecrübeyle biliyoruz. Mücadele merkezileştirilmelidir. Düzen muhalifi partiler ve kurumlar bu konuda tarihi bir sorumluluk altındadırlar. Bir araya gelip ortak bir yönetim belirlemeli ve genel bir seferberlik kararı almalıdırlar. Tüm mazlumlar olarak dil, din, mezhep ayrımı yapmadan hepimiz o ortak yönetimin arkasında hızla organize olmalı ve yürüteceğimiz çok yönlü sivil bir mücadeleyle bu diktatörlükten kurtulmalıyız. Yönetimi halk üstlenmelidir.

16 Mayıs 2014

alinakmahmut@hotmail.com

93758

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar