Cumartesi Mayıs 11, 2024

Sosyalizm Kazanacaktır!

2021’nin son yazısı olarak bazı nesnel olguları kısa başlıklar halinde belirteceğim.

Öncelikle, kapitalist-emperyalist dünya sisteminin bugünkü kısa özetini verelim:

  1. Emperyalist dünya sistemi büyük bir kaosa doğru sürüklenmektedir. Emperyalistler arası çelişme keskinleşmeye ve kutuplaşmalar sertleşmeye devam ediyor. Dünyanın yeniden paylaşılması uğruna emperyalist savaş tehlikesi günden güne artmaktadır. Bütün kapitalist ülkelerde silahlanma ve militaristleşme eğilimi ağır basmaktadır.
  2. Kapitalist azami kar uğruna, aşırı sermaye ve aşırı meta üretimi nedeniyle doğanın tahribatı ve yıkımı hızla devam etmektedir. Doğanın ekolojik dengesi bozulmuştur.
  3. Zenginliğin çok az elerde toplanması ve buna karşın yoksullaşmanın her geçen gün daha da artması, derinleşmesi ve yaygınlaşması. Bir kutupta aşırı sermaye birikimi, bir kutupta ise aşırı yoksulaşma birikiminin hızlanarak devam etmesi.
  4. insanın (işçinin) tahribatı ve yıkımı, kronikleşmeye başlayan salgın krizleri, kronikleşen göç krizi.
  5. Kapitalizmin kendi işçi gücünü üretemez eğilimi içine girmesi,1
  6. Bütün kapitalist emperyalist ülkelerde iç faşistleşmenin artması, faşizmle içiçe geçmiş burjuva siyasal gericiliğinin burjuva demokrasinin yerini alması.
  7. Bütün bu olgular, emperyalist dünya ekonomik ve siyasal sisteminin dengesizliğinin artmasını da derinleştirmektedir.

İşçi Sınıf ve ezilen halklar cephesi:

  1. Dünyada 2021 yılı içinde de işçi hareketleri, daha genel anlamda kapitalizm karşıtı kitle hareketleri devam etti. Dünyadaki kitle hareketleri 2019 yılına göre kısmen gerilemiş olmsına karşın, politik eylemler, özellikle hükümetlerin uygulamalarına karşı ve doğayı korumak amaçlı kitle eylemlerinde yükseliş olmuştur.
  2. Bu yıl içinde, hükümetlerin uygulamalarını proetto eden 230 aşkın büyük kitle eylemleri en az 110 ülkede gerçekleşmiştir. Küçük çaplı kitle eylemleri ise hemen hemen bütün ülkelerde yaşanmıştır. Küçük çaplı işçi direnişleri, grevler, uyarı grevleri bu protestolara dahil değildir.
  3. Özellikle faşist, askeri faşist ve baskıcı yönetimlere karşı eylemler daha bir öne çıkmıştır. Toplam eylemlerin %78’i bu niteliktedir.2
  4. Korona pandemisi nedeniyle özgürlükleri daraltan uygulamalara karşı eylemler devam etmiştir.
  5. Kitlesel protesto eylemleri, Orta ve Latin Amerika, Kuzey Amerika, Avrupa, Afrika, Güney Asya ülkelerinde daha da yoğunlaşmıştır. Kitlesel gerici (kürtaj ve aşı karşıtı vb. gibi) protesto eylemleri de olmasına karşın, bunlar oldukça azınlıkta kalmıştır. Kitle eylemlerinin olmadığı hiç bir ülke yok gibidir. En baskıcı rejimlerde dahi küçük çaplı kitle protestoları gerçekleşmiştir.
  6. Bu yıl içinde gerçekleşen çoğu kitlesel eylemlerin niteliği, hükümetlerin yasaklamalarına rağmen gerçekleşmesi ve uzun süreli olmasıdır.
  7. Dünya genelinde ilerici kadın hareketleri daha da artmıştır.
  8. Kitle hareketlerini işçilerden ayrı tutmamakla birlikte, sadece fabrika düzleminde, grevler, uyarı grevleri ve işten atmalara vb. karşı direnişler bütün ülkelerde devam etmiştir. Örneğin ABD’de bu yıl daha fazla grev gerçekleşmiştir.3 Ayrıca asgari ücretin 15 dolara yükseltilmesi konusunda bir çok şehir ve onlarca iş yerlerinde yaygın bir protesto eylemleri yapılmıştır.
  9. Örneğin Myanbar (Burma)’da yüzbinlerce işçi ve öğretmen iş bırakıp askeri darbeye karşı mücadele etti. Hindistan’da işçilerin ve köylülerin eylemleri 2021 yılında da devam etti.
  10. 2021 1 Mayıs’ı bütün ülkelerde işçiler tarafından, birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlandı. Bir çok ülkede tüm baskı ve yasaklamalara karşın, işçiler sokaklardaydı.

Bütün bu gelişmeler, dünya çapında, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin daha örgütlü, daha bilinçli ve daha kararlı hale geldiğini göstermektedir. Kapitalizme karşı sosyalizmin zaferinin uzak olmadığının emin adımlarıdır bunlar.

 

Türkiye’deki gelişmeler:

  1. Bu başlık altında elbette uzun bir analiz yapılmayacak. Türk emperyalist devleti büyük bir siyasi ve ekonomik kriz içindedir. Kitleler, her geçen gün artan faşist devlet terörü ile yönetilmeye çalışılmaktadır.
  2. Büyük tekelci sermaye şu andaki iktidar ile sermaye birikiminin ve Türk emperyalist sermayesinin ve egemenliğinin genişletilemeyeceğine karar vermiştir. Bu nedenle de aralarında ciddi bir çatışma vardır ve hangi tarafın kazanacağından çok, kendi aralarında nasıl uzalaşacaklarının hesabını ve pazarlığını yapmaktadırlar.
  3. Burjuva muhalefet, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin yükselmesi önünde en büyük engeldir. Kitlesel protestoları, “seçimi bekleyin” demogojisiyle önlemeye, çalışıyorlar ve bunda başarılı da oluyor. Çünkü sendikaların büyük bir çoğunluğu hükümetin kontrolündeyken bir kısmı ise uzlaşmacı reformist hat izlemektedirler.
  4. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi gündemi belirleyecek aktif, örgütlü ve kitlesel mücadeleye henüz dönüşmüş değildir. Ancak, yükselme eğilimini de güçlü bir şekilde içinde taşımaktadır.
  5. Komünist ve devrimciler ise işçi sınıfı üzerinde etkinlikleri oldukça zayıf. Bu süreç tam da komünist ve devrimcilerin kitleler içinde etkinliklerini artırmalarının ekonomik ve siyasal koşulu fazlasıyla mevcuttur.
  6. İşçi sınfı ve emekçilerin mücadelesi olmadan, ekonomik ve demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması, genişletilmesi ve korunması söz konusu olamaz.
  7. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki işçi ve emekçilerin bir kıvılcım bekledikleri gerçeği ile karşı karşıyayız.

2020’den 2021 yılına girerken şöyle yazmıştım:

2021 burjuvazi açısından bir “düze çıkmak” olmayacaktır. İşçi ve emekçilerin mücadelesi daha görünür bir hal alacaktır. Kapitalist sistem ekonomik ve sağlık krizinden çıkmayacak, Covid-19 gitse bile yeni salgın hastalıkları getirecek virüsler eksik olmayacaktır. Çünkü burjuvazi, doğayı, ekolojik dengesini bozarak öldürüyor.”4

2022’de uluslararası burjuvazi için düzlüğe çıkma yılı olmayacaktır. Bütün çelişmeler daha da artacağı gibi, kitle mücadeleleri daha da büyüp gelişme ve potansiyeli taşımaktadır. Kapitalizm bir yüz yıl daha göremeyecektir. Sosyalizm ve komünizm mutlaka, ama mutlaka kazanacaktır.

Herkese, sosyalizm uğruna mücadeleyi daha ileri taşıyacağımız bir mücadele yılı diliyorum. 30.12.2021

***

1 Yapay Zeka ile kapitalistlere artı-değer „kazandırıp, sermaye birikimi sağlayanların“ kapitalizmin içine girdiği bu eğilimi anlamaları zor.

2 Kitle protestolarıyla ilgili bilgiler: www.massmobilization.github.io, The Guardian, www.washingtonpost.com

ve www.carnegieendowment.org/publications/interakctive/protest-tracker sitesinden alınmıştır.

3 www.market.place.org/2021/11/24/

4 www.kaypakkayahaber.com/köse-yazisi-d/dünya-sinif-mücadelesinin-üzerinde-dönüyor

 

 

2164

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar