Perşembe Mayıs 2, 2024

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!
“Sus!” diyor içimdeki bencil ses. “Baksana, kimse dinlemiyor seni. Dinlenmediğin yerde konuşmak akıl işi değil, ayağa düşürür insanı. Siyasette yıldız olmak istiyorsan biraz ağır ol, kendini yıpratma, herkesle iyi geçinmeye bak.”
Ama başka bir ses, “Hayır, hayır yapma!”diyor. “Yaşamla ölüm amansız bir kapışma halindeyken, gençler vinçlerin ucunda idam edilirken, böyle küçük hesaplarla hareket etmek vicdansızlıktır. İnsansan susmaya hakkın yok. Susmak ihanettir. Sağır duvarlara karşı bile olsa bağır bağırabildiğin kadar. Mutlaka bir duyan olur, bugün olmasa bile başka zamanlarda duyulur feryadın.”
Aslında ağır takılmanın, beyefendi pozlarına bürünmenin ve Napolyon gibi bir devi bile dize getiren entrikacı FOCHE gibi altın fırsatları kollamanın cazibesi gözlerimi kamaştırmıyor değil; siyaseti kurallarına göre oynarsan milletvekili olursun, yıldız olur, el üstünde tutulur, alkışlara boğulursun!
Gel gelelim içimi kor gibi yakan ikinci ses bu ayartıcı bencil sesi boğuyor, ruhumun topa tuttuğu hassas duvarlarını yerle dümdüz ediyor, bir yanardağ feveranı ile beni basit hesaplardan uzak durmaya ve bedeli neyse göze alarak tarihe şahitlik etmeye çağırıyor.
Evet, ben de suçlanma pahasına sizin gibi tarihe şahitlik ediyorum. Hepimiz şahidiz, İran faşist devleti İhsan Fetahiyan, Fesih Yasemini ve Ferzad Kemanger’den sonra Hüseyin Xizri de asarak idam etti.
Şahidiz, Kürt ve Türk siyasetçiler bu gençlerin idamını engellemek için mücadele etmedi. Şahidiz, o melek gülüşlü Hüseyin Xizri’nin genç bedeni vincin ucundaki ipte halka teşhir edilirken, siyasetçiler mikrofonlarda nutuk çekiyordu. Şahidiz, olup bitenlerden habersiz olan Kürt ve Türk halkı bu siyasetçileri avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Şahidiz, Kürt ve Türk medyası bu siyasetçileri altın gibi parlatarak halka sunuyor ve halkın kandırılmasına alet oluyordu.  
Bunları söyledim diye, o tanıdık alaylı dudak büküşlerle yıpratılacağımı ve tecrit edileceğimi biliyorum. Biliyorum ki, hem yandaş, hem de karşı medya bu isyanımı haber yapmayacak.  Ama bunların hiçbir önemi yok. Gençlerin körpe bedenleri toprağın nemli karanlığında çürürken ne önemi olabilir ki?
Bu siyasetçilere karşı asi bir ses yükseliyor içimde: Bu gençler idam sehpalarında can verirken içiniz nasıl rahat ediyor, nasıl uyku uyuyabiliyorsunuz? İdam edilenler sizin çocuklarınız olsaydı yine böyle vurdumduymaz mı olacaktınız? Sizde hiç mi utanma yok? Bilmem ki sizi kime şikayet etsem! Allah’a mı, İhsan Fetahiyan, Ferzad Kemanger,Hüseyin Xizri, Fesih Yasemin’ e mi… yoksa onların anne ve babalarına mı? 17 Ocak 2011
           Mahmut Alınak

VİCDANINIZ RAHAT MI? İRAN DEVLETİ FESİH YASEMİNİ’Yİ DE İDAM ETTİ. EY SİYASETÇİLER, SİZİ TARİHE ŞİKÂYET EDİYORUM!
  Fesih Yasemini’nin idam edildiğini duyunca kendimi sokağa atıp avaz avaz bağırmak, kafamı duvarlara vurmak, kanlariçinde ağıt yakmak istedim. Ne var ki, örselenmiş cesaretim bu isyan çığlığını koparmama yetmedi. Çünkü bazılarının delirdiğimi söyleyerek benimle alay etmelerin korktum. Devletin deli gömleği giydirip beni tımarhaneye kapatması hiç umurumda olmazdı. Ama sözde demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia eden siyasetçilerin beni ti’ ye almalarını göze alamadım. Ah, ah keşke delirmiş olsaydım da, bu olup bitenleri hiç fark etmeseydim.
İran’da sürüp giden bu idamlar hakkında dördü siyasi parti, yirmi iki kuruluşa 23/ 11/ 2009 tarihinde aşağıdaki mektubu gönderdim. Ama hiçbiri cevap vermedi.  “Merhaba,”diye başlayan mektup şöyleydi: 
“Bilindiği gibi İran’da idam cezaları tüm şiddeti ile sürmektedir. Daha birkaç gün önce İhsan Fetahiyan adlı genç idam edildi. Otuzu aşkın insan da idam edilmeyi bekliyor.  
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini adlı kişilerin ise idam edilmek üzere tek kişilik hücrelere alındıkları belirtiliyor.
Günleri, belki de saatleri sayılı olan bu insanlar her an idam edilebilirler. İlerleyen her dakika onları hızla ölüme yaklaştırmaktadır.
Birkaç gün önce idam edilen İhsan Fetahiyan son dakikalarında ailesine yazdığı veda mektubunda: “…Sonbaharda insanın ayaklarının altında gıcırdayan ağaç yapraklarının sesi beni çağırıyor. Hiçbir zaman ölümden korkmadım. Ben ölümün sıcaklığını hissediyorum ve tanıyorum. Çünkü ölüm benim en eski arkadaşımdır.”derken, bize o çok sevdiği kısacık hayatında ölümle nasıl koyun koyuna yaşamak zorunda bırakıldığını söyleyerek, son nefesinde bile İran devletinin zorbalığına dikkat çekmeye çalışmıştır.
İran molla rejiminin uyguladığı terörü hiçbir söz İhsan Fetahiyan’ın bu veda sözcükleri kadar iyi anlatamazdı.
Bu molla devleti dünyada yaşam hakkı başta olmak üzere insan hak ve özgürlüklerinin en ağır bir şekilde çiğnendiği ülkelerin başında gelmektedir. İşte bunun içindir ki, idam cezası pek çok ülkede kaldırıldığı halde İran gerici rejimi bu vahşi cezayı sürdürmekte ısrar etmektedir.
İdam cezası verilen bu insanlar haftalarca akıl almaz işkencelerden geçirilerek adil yargılanma hakkından yoksun bırakılmışlardır. Daha sonra da kendilerine savunma hakkı verilmemiş, tamamen formalite olan şekli bir yargılamaya tabi tutulmuşlardır. 
Dini, halkı uyutma ve baskı altında tutma aracı olarak kullanan mollaların tüm dünyanın gözü önünde işlemekte oldukları bu cinayetler takdir edersiniz ki, tüm insanlığa karşı işlenen ağır bir suçtur. Çünkü çağımızın hiçbir insanı idamların kana buladığı bir dünyada yaşamayı hak etmemiştir.
Sizce de malum olduğu gibi, yaşama hakkı vazgeçilmez ve dokunulmaz bir haktır. Kişiler ve devletler bu kutsal hakka saygılı oldukları oranda dünya güzelleşecektir.
Yine şiddetsiz bir dünyada huzurlu bir hayat geçirmek de her insanın hakkıdır. Bu nedenle idamların ve şiddetin olmadığı bir dünya için herkes çaba harcamalıdır. Bir vahşet eğilimi olan bu girişimlerin insanlık tarihini kirletmesine artık izin vermemeliyiz. Bunu en başta da kendimiz için yapmalıyız.
Şerko Maarifi, Zeynep Celaliyan, Rüstem Arkiya ve Fesih Yasemini’ nin yaşama hakkına sahip çıkmak, “Mutlu Dünya” idealimize sahip çıkmak olacaktır. Bu suçsuz ve sahipsiz insanların hayatları her insan hayatı gibi bize emanettir. Biz istersek bu insanların hayatlarını kurtarabiliriz. Etkili bir uluslar arası kamuoyu baskısı yaratıp caydırıcı bir güç olabilirsek, bundan sonra yapılacak idamların da önüne geçebiliriz.
Bu konuda siz değerli kurumlarımıza büyük bir iş düştüğünü takdir edersiniz.
İdam tehdidi altında olan bu insanlar için ne yapabiliriz diye düşünürken, aklımıza Birleşmiş Milletler önünde kesintisiz bir “YAŞAM HAKKINA SAYGI NÖBETİ” tutmak geldi.
Siyasetçiler, aydınlar, milletvekilleri, sendikacılar, dernekler ve öteki sivil kurum yöneticileri olarak bizler, her hafta onar kişilik gruplar halinde her gün bu nöbeti sürdürürsek, içte ve dışta caydırıcı bir duyarlılık sağlayabiliriz.
Düşünüldüğünde daha başka çalışmalar da akla gelebilir. Birlikte yapabileceğimiz çalışmalar hakkında değerli düşünce ve önerilerinizi bildirirseniz bizi sevindirmiş olursunuz. Saygılarımızla”
*  *  *  *
Biz rahat yataklarımızda uyurken, Fesih Yasemin vincin ucuna bağlanan ipte can veriyordu. Yazıklar olsun bize. 8/1/2010           

98287

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar