Perşembe Mayıs 2, 2024

T.C.’nin Suriye Saldırısı ve Devrimci Görev :Çetin Çetin

T.C.’nin Cerablus’a denetimindeki ÖSO cihatçılarıyla İŞID devir alarak Suriye bataklığına girmesini değerlendirmeye geçmeden önce emperyalistlerin BOP ve Ortadoğu’daki gelinen duruma kısaca değinmekte yarar var.

BOP, 2004 yılında ABD Başkanı George W. Bush tarafından ‘‘terörizmi besleyen bataklıkları kurutmak’’ ortaya atıldı. ABD emperyalistlerinin asıl amacı ise Ortadoğu’daki başta petrol olmak üzere enerji kaynakları ve ikmal yolları üzerinde tam hakimiyet kurmak ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmekti. O dönemin ABD Dışişleri Bakanı C. Rice ‘‘başta Türiye olmak üzere Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 ülkenin sınırlarının değişmesi gerekli’’ demişti.

‘‘Terörizmi besleyen bataklıkları kurutmak’’, ‘‘demokrasi’’, ‘‘özgürlük’’ götürmek için ABD emperyalistleri Mart 2013 yılında Irak’ı işgal ettiler. Radikal uygulamalara giriştiler. Katliamlar, işkenceler yaptılar. İran-Irak savaşı sırasında her yönüyle destekledikleri Irak devlet başkanı Saddam’ı idam ettiler. 8 yıl boyunca Irak’ı işgal altında tutan ABD emperyalizmi kendilerine karşı gelişen mücadeleden dolayı ağır kayıplar vermeye başladı. ABD askerleri 2011 yılında Irak’ı terk etmek zorunda kaldı. ABD emperyalistleri Irak yenilgisinden çıkardığı derslerle Ortadoğu’yu dizayn etmek konusunda taktik değişikliklere gitti.

BOP ile Ortadoğu haritalarında çeşitli değişiklik yapmak isteyen ABD demokrasi, insan hakları v.s. gibi değerleri bu coğrafyaya getirme bahanesiyle ilgili çalışmalar yaparak sivil toplum örgütlenmelerini(!) öne çıkararak buralardan karışıklıklar yaratma çabasına girdi. Diktatörlükle yönetilen açlık, işsizlik, yolsuzluk hat safada yaşandığı bu ülkelerde yönetimlere karşı öfke bu çabalarla birleşince adına ‘‘Arap Baharı’’ denilen sürecin fitili de ateşlenmiş oldu. Bu süreçle birlikte suni devrimler yaşanmış ve mevcut diktatörlükler devrilmiştir.

17 Aralık 2010 da Tunus’ta bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan bu süreç neredeyse tüm Arap ülkelerine sıçradı. Tunus’ta olduğu gibi Mısır’da da açlık, işsizlik, yolsuzluk, diktatörlük gibi benzer sorunlar sebebiyle halk isyan etti. H.Mübarek iktidardan düşürüldü, hapse konuldu. Libya’da ABD ve AB ülkelerinin eğitip silahlandırdığı İslami cihatçılar Kaddafi iktidarına son verdiler, Kaddafi’yi linç ederek öldürdüler. Bu alanlarda da petrol başta olmak üzere çeşitli yeraltı zenginlikler ABD ve AB ülkeleri arasında paylaşımı yeniden gerçekleştirildi.

Suriye’de de iç savaş 2011 de başladı, hala devam ediyor. Suriye’de daha iyi şartlar altında yaşamak isteyen halk, B.Esad ve yönetimin uygulamalarına karşı protestolara başladı. Esad’ın protestolara cevabı ise çok keskin ve acımasız oldu. Bunun üzerine halk kendi içerisinde sivil ordular kurmaya başladı. Emperyalistler ve bölge gerici devletleri bu durumu değerlendirmek için fazla beklemediler. (Zaten BOP içerisinde Suriye’yi 3 küçük devlete bölmek kararlaştırılmıştı.) Başka alanlardan, İslami ülkelerden buraya cihatçı taşıdılar. Türkiye sınırlarından Suriye’ye geçirdikleri cihatçıları eğittiler, donattılar ve Esad rejimine karşı savaşa sürdüler. 2014 yılında El Kaide’den ayrılan İŞID’in Suriye ve Irak’ta örgütlenmesi ise Suriye’deki Arap Baharını bambaşka bir boyuta taşıdı. Suriye emperyalistlerin savaş alanına dönmüş bir durumdadır. Rusya ve İran Esad’ın yanında savaşmaktadır. ABD, AB, İran ve Rusya bir şekliyle doğrudan veya oradaki guruplar, çeteler vasıtasıyla savaşa müdahil olmuş durumdadırlar. Türk hakım sınıfları ÖSO’yla Cerablus’a girmesiyle Suriye’deki savaşa dahil olmuştur. Yani açıkça ifade edecek olursak Suriye bataklığına T.C.’de dahil olmuştur. T.C.’θ pek çok kurban vereceği uzun bir savaş bekliyor.

Suriye’de T.C.’nin bataklığa saplandığı ve buradaki halklardan bir yenilgi alarak arkasında bir yığın ölüm ve sakat bırakarak geri dönecektir. Daha şimdiden bunu söylemek, yazmak için kahin olmaya gerek yok. Bizler bir konu hakkında konuşurken veya yazarken tarihi derslerden yararlanırız:

RSE 1979 yılında ‘‘devrim ihraç ediyoruz’’ adı altında Afganistan'ı işgal etti. Çok geçmeden kendisine karşı gelişen mücadele, savaş karşısında Afganistan’da bir bataklığa saplandığını gördü. ABD emperyalistlerinin de buradaki İslami örgütlere silah ve her yönlü desteğiyle RSE Afganistan’dan kovuldu.

Yine başka bir örnek: ABD emperyalizmi Güney Viyetnam’ı Kuzey Viyetnam’ın komünizminin yayılmasını engellemek bahanesiyle Viyetnam’ı işgal etti. 1963 ile 1973 yılları arasında işgal ettikleri Viyetnam’da büyük bir yenilgi aldılar. Viyetnam ABD emperyalistleri için bir bataklığa dönüştü. ABD Viyetnam savaşında gelişmiş teknolojiye, silahlanmaya sahip olmasına rağmen 60 000 askerini kaybettikten sonra Viyetnam’ı terk etti. ABD’nin Viyetnam yenilgisi, YSE’nin Afganistan yenilgisi bizim yararlandığımız tarihsel derslerdir.

Onun için diyebiliriz ki, T.C.’nin de Suriye’de yenilgi alması kaçınılmazdır. Suriye’nin T.C. için bataklığa dönüşmesi kaçınılmazdır.

Bir düşüncemizi güçlendirmek için bir vurgu daha yapalım: hepimiz tanığıyız ki tarihte haklı ve haksız savaşlar vardır. T.C. Suriye’ye yönelik saldırısıyla işgalci konumundadır, haksız savaşın tarafıdır. Bundan dolayı da yenilgi kaçınılmazdır.

Bugün açısından baktığımızda T.C.’nin kendisinin eğitip donattığı ÖSO askerlerini mayın eşekleri gibi tanklarının önüne dizerek Cerablus’a girmesi Suriye savaşına dahil olmasıdır. Yani biraz daha ilerisini söylersek Ortadoğu bataklığına saplanmasıdır. T.C.’nin Suriye savaşına dahil olmasının nedenlerinden önde geleni Suriye’deki Kürtlerin PYD ve YPG-YPJ önderliğinde demokratik haklarını kazanıp özerk bir yönetime kavuşmalarını kabullenememesidir. Suriye’de Kürtlerin kazanımlarının Türkiye’deki Kürtleri etkileyeceği korkusunu taşımasındandır. Kürt özerk bölgesinin Türkiye’deki Kürt mücadelesinin geliştireceği bir rol oynayacağı korkusundandır.

Bununla birlikte Türk hakim sınıfları Ortadoğu’da kendi çıkarlarını gerçekleştirmek istiyorlar. Emperyalist politikalara uyum göstererek emperyalistlere yaranma politikası güdüyorlar. Kürt karşıtlığına oturan bir savaş politikasını hayata geçiriyor/geçirmek istiyor. Cerablus atağıyla Türk hakim sınıfları yakın bir süreçte yaşadığı/yaşamakta olduğu siyasi krizi dışarıda bir askeri saldırıyla aşmayı da önüne koymuştur.

Tüm bu gelişmelere karşın devrimcilerin görevi, ‘’savaşlar devrimlere yol açar, devrimler savaşları önler’’ şiarından ‘’savaşlar devrimlere yol açar’’ a sarılarak öncelikle Türk hakim sınıflarının içeride ve dışarıda Kürlere yönelik saldırı ve katliamlarına karşı demokratik mücadeleyi yükselterek karşı çıkmak, mitinglerle, yürüyüşlerle meydanları, sokakları zapt etmek. Devrimciler olarak işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin en geniş birlikteliğini oluşturarak Türk hakım sınıflarına karşı mücadeleyi her yönüyle yükseltmektir. 

45581

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar