Perşembe Mayıs 9, 2024

TKP/ML-GYDK ;Ateş altında geçen 45 yıl! Dünya Proletaryasının Türkiye Taburu Partimiz TKP/ML'ye San ve Şeref olsun!

24 Nisan 1972 Partimiz TKP/ML'nin kuruluş tarihidir. Sınıfı devrimci Marksizm'le yani devrimci Maoizm'le buluşturmanın da nirengi noktasıdır 1972 Nisanı. Mustafa Suphi sonrası ilk komünist meşaledir 1972 Nisan'ında yakılan; bir deniz feneridir sınıf ve komşularına yol gösteren; bir Öncüdür tüm kesinliği ve keskinliğiyle egemen akım Kemalizmle köklü kopuşun sihirli anahtarını veren; bir kardeşlik abidesidir Kürt ulusal sorununda tabulara meydan okuyan; ve bir savaşçı parti gerçeğidir uzun süreli ve dağınık halk-gerilla savaşı çığlığını kırlardan şehirlere dalgalar halinde yayan; ve de ideolojik bir dik duruştur Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung'un teorisiyle çizilmiş yolu izleyerek soluklanan.Ve elbette 45 yıldır tarihin sınavını başarıyla veren böylesine yüce bir partinin mimarı, partimizin kurucu-kuramcısı-düşünce kazıbilimcisi ve katledilişinin 44. yılında 20 Mayıs'ta anacağımız önderimiz İbrahim Kaypakkaya'ydı. Onun bize bıraktığı miras bugün halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve altın çağa giden uzun ve zorlu yolda dayanağımız, pusulamız ve faşist iktidarı alt etmenin gerçek anahtarı olmayı büyük bir ehemmiyetle sürdürüyor. Bunca uzun zamanda evrensel tasfiyeciliğin ve noe-liberalizmin etkisi altında anlı-şanlı gerilla örgütleri dağılıp giderken, onlarca devrimci parti ve örgüt sınıf mücadelesinin kenarında kalırken, bir çoğu bitap düşüp yarı yolda kalakalırken, partimiz bu süreçte hiç sarsılmadan, ağlamadan ve sızlamadan, tersliklerden, yenilgilerden ve yanılgılardan korkmadan ideolojik saflığını korumasını bilmiş ve devrim yolunda milim sapmadan halk savaşındaki ısrarını sürdürmüştür. Gerek evrensel tasfiyecilik ve gerekse parti içi tasfiyeciliğe karşı ideolojik ve politik kararlılığını korumasını bilmiş ve daha da önemlisi içten hançerlenmelerle güçten düşürülmesine karşın kendisini yeniden üreterek bugünlere gelmesini bilmiştir. Hem de “ateş nehrinden” geçerek.

Partimizin kuruluşunun 45. yılında kapitalist-emperyalist sistem krizin kaosu içinde yolunu şaşırmış halde. Sistem kendi gelişmesinin iç sınırlarına gelip dayanmış durumda. Öte yandan tüm bir kapitalist gelişme, kapitalizmin çelişme ve uzlaşmazlıklarının artan bir yeniden üretim süreci olarak sistemi güçten düşürerek onun önceki üretim biçimleri gibi tarihsel yani geçici bir üretim biçimi olduğunun bütün kanıtlarını bolca sunmuş bulunuyor. Ne ki, bundan, onun bugünden yarına yıkılacağı gibi bir yanılgıya kapılmamak gerektiği de apaçık olsa gerektir. Onu yıkıp yok edecek olan bir güç, bir kale olmadan da, bu işin kendiliğinden bir süreçle yerine getirilemeyeceği de tarihin bir hükmüdür. İşte bu kale, emekle-sermaye arasındaki bu uzlaşmazlığı, sermayenin her gün her saat ana rahminde yeniden ürettiği bu çelişmeyi çözmede dayanacağımız kale, sınıfın en ileri, en bilinçli kesimi olarak öncüdür, komünist partilerdir. İşte enternasyonal taburun Türkiye kolu partimiz TKP/ML, kapitalist-emperyalist sistemin bir dalına dönüşmüş olan ülkemizdeki yarı-sömürge, yarı-feodal sistemi, sistemin Türkiye halkasındaki bu dalı halk savaşıyla kesip, yerine demokratik halk iktidarını kurma mücadelesinin 45. yılında.

Anın tarihsel durumu apaçık bir biçimde tanıtlamıştır ki, sistem, 2008 krizinin derin ve sarsıcı etkilerinden, kaos ve keşmekeşinden kendisini esas olarak ve bütünüyle kurtaramamıştır. Kolektif olarak patlak veren sistemin tüm çelişmeleri, uygulayıcılarının elinde yalnızca ve parçalı olarak göreli olarak çözülmüşlerdir; elbette ki bu da “pozitif çözüm” değil, “negatif çözüm” olmuştur. Ve öyle ki, bu çözüm, gönenç dönemlerinin ufukta bir gözüküp bir kaybolması ve akabindeki durgunluk ve sonrası kriz safhasına daha uzun süre çakılıp kalmasının temeli olmasa da bu temelin gübresi olmuştur. Sermayenin gelişmesi ve genişlemesi süreci onun her yerinden zincire vurulma sürecinden başka bir şey değildir. Ayak bağlarından, güç alanlarını genişletmenin önündeki frenleyici engellerinden kurtulma savaşında bir yandan kapitalist köpek balıkları arasındaki çelişmeler ve uzlaşmazlıklar keskinleşirken, bir yandan da sermayenin emeğe olan saldırısı derinlik ve genişlik kazanmaktadır. Ve dahası halklar, inançlar, uluslar ve mazlum milletler arasında çelişme ve çatışmalar, milliyetçi ve dinci boğazlaşmalar sistemin çıkarları bakış açısında kışkırtılarak yeni güç alanları, yeni sürüm alanları, yeni enerji ve ham madde yatakları ele geçirilmeye ve böylece de kronik hale gelmiş olan krizin bertaraf edilmesi umulmaktadır. Sonuç: açlık, sefalet, yıkım, kitlesel göç, işsizlik ve ölüm. İşte Orta Doğu, Kürdistan, Türkiye; işte Afganistan, Ukrayna, Kuzey Afrika'da yaşanan vahşet ve barbarlık ve Asya-Pasifikte ısınan sular.

Bölgemizin ateşle sarsılması bundandır, savaşlar, zoraki göçler, tahribat ve barbarlık bundandır. Partimizin kuruluşunun bu 45. yılında bölgemiz çelişme ve çatışmaların ağırlık merkezi haline getirildi. Güç alanını genişletmeden yaşayamayan, emperyalist haydutlar bölgemizin 1916 yılında dizayn edilen haritasını yeniden kalıba dökmek istiyorlar, hem de askeri araçlar yoluyla ve hem de vekalet savaşları üzerinden. Bunu başarabilirler mi; bunu amaçlarına uygun olarak dizayn edebilirler mi?

Tarih göstermiştir ki, emperyalist haydutlar ve yerli ortağı gerici ve faşist güçler dilediklerini istedikleri gibi yaşama geçirememişlerdir. Bunun için Orta Doğu, Kürt coğrafyası, Irak ve Suriye ilk akla gelebilecek canlı örnekler olarak duruyor karşımızda. Besleyip büyüttükleri kucak köpekleri cihatçı çeteler üzerinden, İŞİD, ÖSO, El Nusra gibi Orta Çağ küfü dini gerici güçler üzerinden verdikleri vekalet savaşları bölgedeki dinamik güçlerin frenleyici engellerine çarpmada gecikmedi. Bu çeteler ve bölgenin faşist devletleri üzerinden tasarlanan amaçlar umulan sonuçları vermedi. Rojava devrimi, kadın tugaylarıyla, dinamizmi ve öz güveniyle, haklı ve meşru direniş çizgisiyle, selefi cihatçı dini çetelerin art arda gelen gerici dalgalarının üzerinde kırıldığı kaya oldu. Öte yandan ABD, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve de İsrail bir yanda; Rusya, İran, Suriye eksenine oturmuş olan cepheleşme, (elbette ki, İngiltere, Fransa, Çin vb., emperyalist güçlerin de bu saflaşmanın çeşitli basamaklarında yer aldıklarını unutmadan) nüfuz ve etki alanını genişletme, bölgeyi kendine göre şekillendirmeden başka bir şey değildir. Bölgede her şey hareket halindedir ve her şey kaygan bir zemin üzerindedir. Ve her şey kendi karşıtına dönüşme eğiliminin etmenlerini kuvvetle bağrında taşımaktadır. Ve de her şey yıkılışının unsurlarıyla eyerli durmaktadır.

Ya Türkiye ve Kürt coğrafyası? Evet, faşist Türk hakim sınıfları için burası aşil topuğudur; zurnanın zırt dediği yerdir. Devletin dümenindeki Tayyip ve AKP, Rojava denilince kırmızı görmüş boğaya dönüyor. Barış sürecinin ya da Dolmabahçe mutabakatının rafa kaldırılmasıyla birlikte “Birleşik Kürdistan”a açılan kapıyı kapatmak, yani Kobani ile Afrin hattının birleştirilmesini engellemek için Rusya'yla al gülüm ver gülüm hesabıyla El Bab'a kadar inerek ve oradan Menbiç'e uzanan bu koridoru kesmek istedi. ABD ve ne de Rusya daha fazla ilerlemesine izin vermedi: Kunduracı çizmeden yukarı çıkma! Böylece Fırat Kalkanı harekatı kendi içine büzülerek boş kubbede hoş bir seda oldu. Yalnızca bu değildi. Rojava devriminin rüzgarını arkasına alan Kürt ulusal güçlerinin içte ve dışta kazandığı zeminin altını boşaltmak ve PKK'nın Türkiyeli devrimci güçlerle girdiği ittifakın yarattığı dinamizmin arkasına aldığı rüzgarı tersine çevirmek gibi bir rotayla yöneldi. Bunun için de üç karta oynadı ve oynuyor: Türk milliyetçiliği, Kürt düşmanlığı ve dini gericilik. Bu üç kartla tarihsel bir yön değişikliğine yönelen devlet, tam geliştirilmiş bir imha ve inkarla özellikle de mazlum Kürt emekçisine, Kürt meşru temsilcilerine ve ulusal güçlere ve de tüm ilerici, devrimci kesime, işçi ve emekçiye, kendisinden olmayan her kesime yönelmiş durumda. Bunun için de vahşi bir devlet terörü çizgisinde amaçlarına ulaşmak için devleti tek elden yönetmek, gücü tek elde merkezileştirmek ve böylece safları yeni bir mücadele ve savaş çizgisinde yeniden kalıba dökmek istemektedir. Hemen yanı başımızda sınırlar yeniden kalıba dökülürken faşist devlet de hem bu bölünmenin içteki muhtemel sonuçlarından duyduğu endişe ve hem de bölüşümde sofradan pay elde edebilir miyim hesabı içindedir. Askeri araçlar üzerinden yapılacak olan paylaşım da gücün tek elde merkezileştirilmesini ve böylece de başta Kürt ulusal güçleri olmak üzere en ufak bir muhalefeti anında ezmeyi, nefes almayı bile yasaklamayı, işçi ve emekçiye karşı tam kapsamlı saldırıyı, dünyayı onlara dar etmeyi işin merkezine oturtan bir yön değişikliğini gerektiriyor. Şimdilerde yapılan budur. Kurulan tuzak da budur. Partimiz TKP/ML, tarihin akışının yarattığı bu yeni dönemi, tarihsel sorumluluklarımızın, tarihsel fırsatların ve tarihsel görevlerimizin düğümlendiği bir dönem olarak görür, asıl ve temel olan demokratik halk devrimi görevlerimize kuvvetle sarılarak, demokratik devrim için sınıf savaşımını, Kürt ulusal sorunundaki devrimci programımızla birleştirme ekseninde, Kürt ulusal güçleri ve diğer devrimci güçlerle siyasal içeriği ve hedefleri berrakça çizilmiş bir ittifakın bir blokun ve bir anlaşmanın tarihsel önem ve anlamına, güncel zorunluluğuna ısrarla işaret eder. Partimiz bilmektedir ki, girilen bu yeni dönem, ulusal sorundaki Leninist tezlerin sınandığı pratik ilişkiler alanıdır da.

Türkiye ve Orta Doğu başta olmak üzere arz yuvarlağı ateşle sarsılıyor, en çok acıyı da işçi ve emekçiler, mazlumlar, sermayenin sefalete ittiği milyonlarca kitle çekmektedir. Dünyanın emekçi halkları ve sınıfın titanları bu barbarlığa, köleleştirme ve yağmalamaya, geniş bir çoğunluğun zararına küçük bir azınlığın zenginleşmesine daha fazla katlanmayacaklardır.

Dünya proletaryası ve onun Türkiye taburu partimiz TKP/ML, yarım asra yakın denenmiş komünist kimliğiyle, bunca yıldır “ateş altında” sınavından geçmiş devrimci pratiğiyle Türkiye'deki yarı-sömürge, yarı-feodal statüyü, emeğin köleleştirilmesine dayalı bu düzeni uzun süreli ve dağınık halk gerilla savaşıyla alt edip, yeni topluma açılan tek kapıyı fethetme cüret ve cesaretine yeterince ve kuvvetle muktedir yegane komünist partisidir.

45. KURULUŞ YILINDA YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML!

Nisan 2017

TKP/ML- GYDK

41787

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı

TKP/ML TİKKO’ya bağlı Dersim Bölge Komutanlığı yaptığı açıklama ile 24-28 Kasım 2016 tarihlerinde Dersim-Aliboğazı’nda şehit düşen halk savaşçılarına ilişkin bilgiler paylaştı. Yerel kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre yapılan açıklamada “Yaşamlarını halka, devrime ve partiye adayan 12 yoldaşımızın yerleri dolacak, umutları ve görevleri yarım kalmayacaktır.  Onların çabalarıyla gelişen mücadele bugün biz ardıllarının omuzlarındadır” denildi. Haber değeri taşıyan açıklama şu şekilde:

HALKIMIZA;

TKP/ML Dersim Parti Komitesi

 

“Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz! 12’ler savaş ve mücadele gerekçemizdir!"

24-28 Kasım 2016 tarihlerinde faşist TC devleti ordu güçleriyle, partimize bağlı ordu güçleri arasında yaşanan çatışmalarda 12 yoldaşımızı, 12 Halk Savaşçısını ölümsüzlüğe uğurladık. Parti tarihimiz açısından değerlendirildiğinde en ağır askeri kayıplarımızdan olan bu gerçeklik, kendi içinde, ülkemizdeki sınıf mücadelesinin, Halk Savaşının somut tezahürüdür.

TİKKO Kadın Komitesi; “Şehitlerimiz bize savaşı yükseltme çağrısıdır!”

Aliboğazı’nda şehit düşen 12 TKP/ML TİKKO gerillası için bir açıklama da TİKKO Kadın Komitesi tarafından gerçekleştirildi. Yerel kaynaklardan aldığımız bilgilere göre “Özlem, Zilan ve Ekin yoldaşlar adına bir kez daha bütün emekçi kadınlara sesleniyoruz. Bütün bu saldırılar karşısında kadınlar çaresiz değildir. Bizler çaresiz olmadığımız için, bizi ezenlere, sömürenlere, kimliksizleştirenlere savaş açtığımız için bu dağlardayız.

TKP/ML TİKKO savaşçısı Mehmet;“Rojava’daki deneyim Türkiye’deki devrimi etkileyecek!”

 Rojava’da gerçekleştirilen röportajların yayımlandığı Almanca’ya çevrilerek yayınlandığı “Rojava Report” isimli dergide yer alan röportajlardan birinde konuşan TKP/ML TİKKO savaşçısı Mehmet “Bizler ülkemizde kırlardan şehirlere halk savaşını savunuyoruz. Rojava’da ise şehir savaş pratiği edindik. Bu savaş bizlere savaş taktikleri konusunda yeni fikirler sundu.  Bu pratikleri ülke devrimine kanalize ettiğimiz zaman ciddi başarılar elde edilebileceğimizi düşünüyoruz” dedi.

 

Sürüngen , gökte kartal olamaz..

30 yıllık Ermeni mücadele tarhinde Kafkaslar'da,Batı-Doğu Ermenistan'da ve Ortadoğu'da Ermeni toplumum içerisinde en güçlü,çoğunluğu elinde bulunduran,temsil eden EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu ) Taşnak Partisi,aynı zamanda kendi içerisinde siyasal çatışmaların yaşandığı uzun bir dönemeçtir.Yeni bir yüzyılın başında Osmanlı'lara karşı mücadele içerisinde bir HINÇAK Parti taraftarlığından,Taşnak Partisi'nin bir savaşçısı,aynı zamanda Halkın Fedaisi konumuna getiren onun Partilerüstü konumu olmuştur.'' Benim partim Ermeni halkıdır '' diyerek kendi duruşunu belirlemiştir.O'nu efsane durumuna

“Düşünceyi Korkmadan Açıklamak”

Sınıf savaşımında örgüt yaşamında komite çalışmasında en zor ve sancılı olandır militanın kendi gerçek düşüncesini olduğu gibi açıkça ortaya koyması. Gerek komite gerekse değerlendirme ve eleştiri-özeleştiri toplantılarında yaşanan en ciddi sorunların başında militanın-savaşçının kendi gerçek düşüncesini korkmadan düşündüğü gibi ifade etmesi her zaman ciddi bir sorun olarak yaşanmıştır.  

“Adalet Yürüyüşü” Üzerine

“ “Sol” komünistler, biz bolşevikleri pek övüyorlar. Ara sıra insanın onlara söylemesi gerekiyor; bizi biraz az övün de, bolşevik taktiğini daha çok inceleyin, o taktiği daha çok benimseyin!” Lenin

Saygı duyulan militan…

Halkın yoksulluk ve acılarını azaltmanın sömürü ve zulüm dolu yaşamını sonlandırmanın denenmiş ve sınanmış yolu devrimi büyütüp, özgürlüğü çoğaltmaktır. Her gün her an daha fazla işçileri, köylüleri, Kürtleri, alevileri, kadınları, gençleri tüm ezilenleri kolektif etrafında örgütlemenin yol ve yöntemini geliştirmek, zengin araçlarını yaratmaktır. Daha etkili, yaratıcı, gerçekçi propaganda yaparak kitleler üzerinde devrimci etkiyi artırmak, kitleleri adım adım kolektife yakınlaştırarak, örgütlemektir.

Yine söylüyoruz: 2 Temmuz faillerini devlet koruyup kolluyor

Bu topraklarda onlarca, yüzlerce, binlerce acıyla karşı karşıya kalmış Aleviler, için tarihsel bir gün olan 2 Temmuz katliamının 24. yılına giriyoruz. Yüreklerimizde acı, bilincimizde öfke ile bu tarihsel günün hesabının sorulacağına dair antlarımızla günleri geride bırakıyoruz. Bundan tam 24 yıl önce otel görevlileriyle birlikte 35 yürek ateş içinde semaha durdular. Her biri dilinde türkülerle gelecek güzel günlere tebbesümlerini bıraktılar.

Yağma düzeninin suç ortakları adaleti getiremez! Gerçek adalet ezilenlerle gelecek!

Popüler deyimle ifade edersek; Türkiye’de siyaset sahnesi giderek ısınıyor ve öyle anlaşılıyor ki dengeleri sarsacak yeni gelişmelerin arifesindeyiz.

Irak Kürdistanı’nda “bağımsızlık kararı”na karşı politik tavır ne olmalı?

Ezilen bağımlı tüm ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı tartışmasız bir haktır. Bu hakkı hiç kimse bir ulusun elinden alamaz. Ulusun ayrılırken, önderliğinin gerici ya da ilerici olması da kaderini tayin etmede belirleyici değildir. Lenin ve Stalin ulusal meselenin bu can alıcı konusunda; “ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri ilkesi, tarihi-iktisadi bakımdan, siyasi kaderini tayin etme, siyasi bağımsızlık, ulusal bir devletin kurulmasından başka bir anlama gelemez” diyerek soruna tartışmasız bir çözüm getirmişlerdir.

Sayfalar