Cuma Mayıs 17, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’e (TKP/ML) bağlı Kadın Komitesi devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına ilişkin bir açıklama yayınladı. “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz; Direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” diyen Kadın Komitesi saldırıların artmasının yalnısca daha fazla kavga sebebi olabileceğini vurguladı:

“Onlar için en güzel dize zafer çığlığı, en güzel ezgi halkın dilinde...”

“Onlara, en sevgililerimize dair yazılan en güzel dize savaşın ortasında atılan zafer çığlığı olmalı, en güzel cümle egemenlerin karşısında verilen kavga alanlarında yazılmalı, en güzel ezgi ezilen sınıf, cinsiyet, ulus, inanç ve kimliklerin dilinde söylenmeli! Çünkü onlar hayata sundukları ömürlerinin direnç, gençliklerinin kavga ateşi ile bunu hak ettiler! Çünkü onlar dorukları fethedip oraya kanlarıyla halkımızın acılarını yazdılar; sokaklarda, hapishanelerde, fabrikalarda, tarlalarda, gecekondularda devrimin kanlı ama onurlu yolunu nakış nakış ördüler! İşte bu yüzden onlara dair söylenecek en güzel söz, bu yolu tamamlamaktan geçmektedir!

Bugün nakış nakış örülen; ama canla, ama kanla ilerlenen bu yol daha da çetrefilli, daha da zorludur. Heyhat! İmkansız olanın yalnızca daha fazla zaman alacağına inanan, binlerce yıllık sömürü düzenini ters yüz etmeye kendini adayan komünistler için bu zor, ancak daha fazla kavga, daha fazla savaşma sebebi olabilir!”

“Ülke nefes alınmayacak hale getirilmeye çalışılıyor”

Faşist Kemalist diktatörlüğün ekonomik ve siyasi krizinin derinleşmesi ile bir çıkmaza girdiğine, bataklığa gömüldüğüne ve buna çare olarak ülkeyi kan gölüne çevirip halkı daha fazla yoksulluğa biat ettirmekte bulduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi; “Emperyalist-kapitalist sistemin özelde 2008 sonrası yaşadığı ekonomik ve siyasal krizin faturasının dünya halklarına savaş ve yoksulluk olarak döndüğü sürecin ülkemize yansıması olan tüm bu yaşananlar bir kaosun tam ortasında olduğumuzu göstermektedir. Ve bu, bugün mücadele etmek ve savaşmak için daha fazla sebebimizin mevcut olduğuna en açık kanıttır” dedi.

“Çöktürme-çökertme” adı altında kaos ve katliam dolu bir sürece soyunan faşist devlet ve temsilcisi AKP için “bu süreçte; mitinglerde, sokaklarda, düğünlerde halkımızı hedef alarak DAİŞ eliyle bombalar patlatmış, Rojava ve Türkiye Kürdistanı’nda Kürt ulusunun kazanımlarını hedef alıp ‘baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmama’ fermanıyla kentleri kuşatmış, işgal etmiş, ‘Allah’ın lütfu’ olarak değerlendirilen bir Temmuz darbe girişimi ve ardından OHAL süreçleri ilan etmeye başlamış, ev baskınları ile infazları, gözaltı ve tutuklama terörünü, ihanetini, ihbarı sıradanlaştırmış, KHK’ler ve tüm keyfiyetiyle binlerce insan ekmeğinden-işinden edilmiş ve demokratik tüm haklara el koyarak adeta ülkeyi nefes alınmayacak bir hapishaneye çevirmiştir” diyen Kadın Komitesi açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Kadının sokaktan evine dönmesi için kollar sıvandı”

“Egemenler tüm bunları gerçekleştirirken elinden-dilinden düşürmediği, kendisine koltuk değneği yaptığı patriarkayı iyice cilalamış, toplumsallaştırmış ve kadın-LGBTİ-çocuk düşmanlığını adeta ödüllendirir hale getirerek bu iktidarını katillere, tecavüzcülere, istismarcılara pay etmiştir! Kadın ve LGBTİ cinayetlerinde (ve bu cinayetlerin vahşet oranında) % 50’ye varan artış yaşanmış, hemen her gün ülkenin bir yerinden çocuklara dönük istismar haberlerinde ve erkek egemenliğinin, iktidarının çocuk bedeni üzerindeki acı tahakkümünün örneklerinde adeta patlama yaşanmıştır. Bir yandan bu saldırıları gerçekleştiren erk sahipleri cezasız bırakılarak ödüllendirilmiş, istismarı meşrulaştıran yasalar hazırlanmış, buna karşı sokakları ve savaş alanlarını terk etmeyen devrimci, yurtsever, ilerici kadınlar hedef alınmıştır. Kadın savaşçıların bedenleri teşhir edilmiş, işgal edilen kentler JÖH-PÖH’ün sistematik cinsel saldırısı altında bırakılmış, kadın devrimciler vajina ve göğüsleri hedef alınarak kurşunlanmış, yurtsever ve devrimci kadınlar gözaltı ve tutuklama terörü ile ‘terbiye edilmeye’ çalışılmıştır!”

Bu dönemin en önemli özelliklerinden birinin de kadın kazanımlarının hedef alınması olduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi eşbaşkanlık sistemi ile yönetilen belediyelere, açılan kadın kurumlarına, dayanışma evlerine, sığınaklara el konulduğunu, kayyım atandığını ya da kapatıldığını hatırlattı. Açıklamada “Kadınların yıllarca dağda, şehirde, kırda mücadelesini verdiği her türlü kazanım, tek tek adeta kadınlarla alay edilerek, aşağılanarak ellerinden alınmaya çalışılmasıdır, bu süreci zorlu kılan temel nedenlerden biri... Nitekim patriarkayla kol kola ilerleyen iktidardan kadınların kazanımlarına saygı duyması, ilmek ilmek örülen kadın isyanı ve direnişini ayakta alkışlaması beklenemezdi! Tüm nefreti ve olanca öfkesi ile ilk fırsatta bu kazanımlara saldırdı ve erk’e itaat etmesi beklenen kadının sokaktan evine, dört duvar arasına dönmesi için kolları sıvadı” denildi.

“Kadınlar özne değilse, o devrim ağır yaralıdır, eksiktir!”

Bu kazanımların her birinin kadınların can bedeli, uzun süreli mücadelelerle elde ettiğine, uğruna nice emekler verildiğine, görünmez kılınan bu emekle devrim ve demokrasi mücadelesinin nice tıkanan damarlarının açıldığına dikkat çeken Kadın Komitesi; açıklamasını “Ancak açıktır ki; bu kazanımlara gereken değer ve önem; Türkiye devrimci hareketinin ilk şehidi Maria ve ardından partimizin ilk şehidi olan Meral Yakar’dan bu yana 51 kadın şehidiyle komünist ve öncü partimiz dahil olmak üzere devrim ve demokrasi mücadelesinin özneleri tarafından da verilmemiştir. Erkek egemenliğinin kirlerini üzerinde barındırdığı müddetçe hiçbir alanda kadına tam hak eşitliğinin olmadığı ve olmayacağı tarih boyunca sayısız örneklerle karşımıza çıkmış ve hala da çıkmaktadır. Kadınların inşasında özne olmadığı ya da özne olmasına rağmen emeğinin görülmediği hiçbir devrim, milyonlarca emekçi kadını ve taleplerini karşılamayacak ve erk-eklikle ağır yaralanmış, eksik bir devrim olacaktır” şeklinde sürdürdü.

“Bugün şehitlerimizi anarken, onlara devrim sözümüzü yeniden en ateşli yeminlerimizle tazelerken, devrim bilincimizi de cinsiyetlerin tam hak eşitliğiyle yenilemenin kaçınılmazlığını görmek durumundayız” diyen Kadın Komitesi, Proletarya Partisi’nin kadın şehitlerinin mücadelenin kadınlaşmasının yolunu döşediğine vurgu yaptı:

“Dirençleri umutsuzluğa cevap, yenilmezlikleri karanlığa şafak…”

“Bedeni hedef alınarak köy meydanlarında teşhir edilen komutanımız Yıldız Çiçek, işkencehanelerde cinsel saldırılarla esir alınmaya cevabı direnişleriyle veren yoldaşlarımız Kamile Öztürk ve Cahide Karakaş, kadınların önderleşmesinin sembolü olan Beşlerimiz, tüm engellerini geride bırakarak koşa koşa özgürlüğe koşan Kara Kız’ımız/Çiğdemimiz, kalemi ve fotoğraf makinesini birer silaha çeviren Suzan’ımız; Ayfer’imiz, Nurhayat’ımız, Özlem’imiz, Süheyla’mız, Dilek’imiz, Münire’miz, Nergiz’imiz, Nesibe’miz, Perihan’ımız... Her biri egemenlere, halk düşmanlarına karşı devrimin birer neferi olarak devrime giden yolu döşedikleri kadar partimizin, devrimci hareketin, dağların, şehirlerin kadınlaşması yolunu da döşemiştir!

 

Bizler bugün gücümüzü, mücadele azmimizi, direncimizi, tam hak eşitliği mücadalemizi, eşitsizliğe, kadın ve LGBTİ düşmanlığına karşı öfkemizi onlardan alıyoruz. Çünkü onlar devrim umudumuzun öyküsünü yazanlar, özgürlüğü fethetme cesaretini canları pahasına gösterenlerimizdir! Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok! Bunun için de direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” 

45936

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

Sayfalar