Pazartesi Nisan 29, 2024

Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği Merkez Komitesi (TMLGB MK)

45 yıllık tarihimizde bayraklaşanlar meşalemiz, partimiz umudumuzdur!

Ülkemiz coğrafyasında ezen ile ezilenler arasındaki mücadele keskin bir dönemeçten geçerken Partimiz TKP/ML’de 45. mücadele yılına hazırlanmaktadır. Bulunduğumuz topraklarda ve bir bütün Ortadoğu coğrafyasında güç dengeleri her an değişirken, gerek emperyalist müdahaleler gerek iç dinamikler sonucu taşlar henüz yerli yerine oturmamıştır. Bu dönemde Kuzey Afrika ülkelerinden başlayan ve Suriye’ye kadar ilerleyen isyanlar; mevcut yönetimlerin korkularını büyütmüş, sonu gelmez sanılan diktatörleri yerinden etmiştir.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ile birlikte iç çelişkilerin derinleşmesi ülkemizde de suların bir an olsun durulmamasına içerisinden geçtiğimiz ateş çemberinin dört bir yanı tutuşturmasına vesile olmuştur. Sınıf mücadelesi arenasında yanan ateş ezilenler cephesinde; yeni mevziler, yeni ittifaklar yaratırken egemenler cephesinden; işçi ve emekçilere, Kürt ulusuna, kadın ve LGBTİ’lere saldırıların artmasına neden olmuştur. 

Bu dönemde beklenen şüphesiz komünist güç partimiz TKP/ML’nin misyonunu oynaması, yaşanan krizin, yükselen muhalefetin ve isyan dalgalarının yönünü Demokratik Halk Devrimine çevirebilecek yolu açması, bu yolda büyüyüp gelişmesidir.

Nitekim bu yolda ilerlemenin temelinde gelişen sınıf mücadelesine uygun politik hamleler geliştirmek ve Partimizi bir bütün bu gelişmelere uygun konumlandırmak yatmaktadır. Ortadoğu’da ve coğrafyamızda ezber bozan niteliklerde gelişmeler yaşanırken bu gelişmelerden Partimizin etkilenmemesi beklenemezdi. Gerçeklik şudur ki Partimiz gelişen her süreçte doğru politik hamleye yaşam veremeyebilir, sürecin temel parametrelerini doğru temelde analiz edemeyebilir. Burada sorunumuz, yeni olan her şeye, Partimizi geliştirebilecek, güçlendirebilecek yeni atılımlara bünyemizi saracak bir hastalık gözüyle bakıldığını açıkça ifade etmeliyiz. Kuşkusuz bu bakış açısının sonucu Partimizi ileriye dönük güçlü adımlar atmasını engellemektedir. Ancak coğrafyamızın dört bir yanında faşist devlet halkımızın üzerinden bir silindir gibi geçerken, direniş mevzileri ve halkımızın örgütlü güçlerine yönelik birbiri ardına askeri operasyonlar gerçekleştirilirken, direnen milyonlar tutuklama, gözaltılarla yıldırılmaya çalışırken bu ablukanın dağıtılması için üzerimize düşen görevleri layıkıyla yerine getirme zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Bu sorumluluklarımızı yerine getirebilecek tarihsel tecrübe, deneyim ve şehit yoldaşlarımızdan aldığımız cüretle zafere ulaşacak ve bu sömürü imparatorluğunu er geç yıkacağız.

Bunun için ihtiyacımız olan tek şey kitlelerin yenileyen ve itici gücünden daha fazla beslenerek tüm Parti örgütlülüklerimizin canlı tutulması ve komitelerimizin baştan sona birbirini büyüten ve besleyen nitelikte konumlandırmasında yatmaktadır. Partimizin komite, üye ve militanlarının sarsılmaz bir iç tüzükle birbirine bağlandığı taktirde önümüze koyduğumuz tüm hedefleri de başarabilecek bir Parti gerçekliğine sahip olmuş olacağız.

Partimizin andaki sorununda görebiliriz ki bugün ki sorunumuz geçmişten buyana taşınan sistemleşmiş sorunumuza paraleldir. Bilinmektedir ki Partimiz belli dönem aralıklarında iç sorunları ile mücadele etmiş ve bu sorunlardan sıyrılarak sınıf mücadelesine devam etmiştir. Fakat görünen odur ki yine Partimiz, sistemleşmiş sorunlarımızla köklü bir hesaplaşma da zayıf kalmıştır. Bugün affedilmez en büyük suçumuzun, bölgemiz emperyalist haydut ve yerli uşaklarının kıskacı altında ezilen milyonların kanı üzerinden pazarlık yapılırken bizim halkımızla birlikte savaş mevzilerini daha ileriye taşımak yerine kendimize yönelmek zorunda oluşumuzdur. Bu zorunluluk bugün köklü bir hesaplaşmayı koşullamaktadır, bugün bu hesaplaşmayı gerçekleştirmeye en yakın olduğumuz gündür. Biz TMLGB olarak Partimizi bu hesaplaşma sürecine taşıyacak ve Partimizin yenilenerek daha güçlü bir çıkış yakalamasını sağlayacak iradenin Parti örgütlülüklerimizde olduğunu biliyoruz. GB’miz bu iradenin açığa çıkması ve pratikte hayat bulması için dünden bugüne görevlere sıkı sıkıya bağlılıkla hareket etmiştir. GB’miz; Partimizin ölümsüzleşen 4. Genel Sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşın rehberliğinden, onun ideolojik netliğinden ve teoriyi pratiğe geçirmede gösterdiği çabadan mayasını almış/almaya devam edecektir. Bugünde GB olarak yolumuza ışık tutan çizginin Demirdağ yoldaşın mücadele pratiğinde yaşam bulan Parti ilkelerine ve değerlerine can kan pahasına sadakatle bağlı kalmak olduğunun bilincindeyiz.  

Bu bilinci daha güçlü kuşandığımız bugünlerde, bilinmelidir ki; Partimizin 45. yılı bu hesaplaşmaya gideceğimiz yıl olacaktır. Bu temelde tüm Parti örgütlülüklerimiz, “dağılmanın değil birleşmenin, çözümsüzlüğün değil çözümün” adımlarını atmalıdır. 

Partimizin 45. yılında başta şehit yoldaşlarımıza, üye-militan, tüm taraftarlarımıza ve halkımıza sözümüz olsun ki, dışarıda sınıf mücadelesinin temel dinamiklerinden kopmayacak içerde ise her türlü hastalıklı anlayışın gelişmesine zemin sunan bataklık kurutulacaktır. “Yapamadım” deme devrimci erdemliğini yitirmiş anlayışa inat sadece görevlerimizi yerine getirdiğimizin bilincinde bir mütevazılıkla, Partimizin bu zorlu dönemeci aşmasında kaldıraç görevi görecek, bütün enerjimizi ve gücümüzü sınıf mücadelesinin içinde, ezilen milyonların direnişinin bir parçası olarak, savaş mevzilerimizde daha fazla yer alarak Partimizin gözbebeği Komsomolumuzu büyüteceğimizi, Partimize soluk aldıracak dinamikleri inşa edeceğimizi, Partimizin 45. savaş yılı vesilesi ile bir kez daha ilan ediyoruz.

 

Yaşasın Partimiz TKP/ML, TİKKO ve TMLGB

45. mücadele yılında şan olsun Partimiz TKP/ML’ye!

42020

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu

Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt

(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil

 

Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
 

“Iyi” Papa mı?

“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]

Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?

Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…

Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)

“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]

Şiir şöyle: 

“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.

Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il

Yolsuzluk

2010 yılında Anayasa refarandumu onaylanması için Maltepe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada Başbakan R.T.Erdoğan şöyle diyordu '' merhum Menderes'lerin biz bu yola çıkarken kefenimizi de yanımıza aldık'' dedikleri gibi,''biz kefenimizi zaten yanımızda taşıyoruz'' sözlerini şaşkınlıkla dinledim.Bir başbakan vatandaşlarına ''nasıl böyle bir şey der'' diye düşündüm.Ne yapmış olabilir ki ''kefene'' gerek duyulsun.Bu sözün ne anlam taşıdığını bugün daha rahat anlayabiliyorum.

Beni ve hamile eşimi çırılçıplak soydular!

Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca'nın, Kürt milletvekili K'ye cevap vermek için çıktığı meclis kürsüsünde, "Türkiye'de her Türk vatandaşı Türk'tür. Hepsi Türk'tür. Kendi vicdanınızda bunu hissediyorsanız öyledir; ama kendiniz sapmışsanız o zaman size ancak susmak ve susanlara karşı Türk devletinin gösterdiği sabırdan istifade etmek düşer, daha fazlası değil…"dediği günlerdi.

Sayfalar