Çarşamba Mayıs 22, 2024

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında ilk dökülen, bir makyaj malzemesi olarak hukuk olur.Geriye de sadece çelişkilerin antagonist özü kalır.Robozke davasında alınan karar ve TC Başbakanı’nın kendi kabinesine yönelik yolsuzluk soruşturmasında aldırdığı kararlarda olduğu gibi.Türkiye’nin son on yıllık tarihini bir cümleyle özetlemem istenseydi benden,cevabım: “İslamcı-Türk milliyetçisi Milli Görüş hareketinin dünya sistemiyle uzlaşarak iktidar olmayı tercih eden ikinci kuşak önderlerinin sisteme biatı üzerinden Türkiye’de iktidarın AKP’ye teslimi ve bunun yarattığı olanakların tetiklediği özgüven balonu,TC iktidar elitini neo-Osmanlıcı hayallere sürükleyince,o balonun ustalıkla patlatılması” olurdu.

2003 yılında “göreve getirilen” AKP iktidarı ilk günden itibaren çok ciddi bir dış desteğe kavuştu.”Başrol Türkiye’ye verildiğinden kapsamlı restorasyonla işe başlandı: a) Küresel sermayenin yönü Türkiye’ye çevrildi, sel gibi para akmaya başladı, b) Türkiye, uluslararası düzeyde inanılmaz diplomatik ve siyasî desteğe sahip kılındı, c) Avrupalılara Türkiye’yi AB üyelik sürecine daha aktif dahil etmeleri için baskı yapıldı, d) İçeride periyodik darbeler yapan cuntaların tasfiye edilmesine yardım edildi, askerî vesayet rejimi “durduruldu”, yok edilmedi. e) Yakın bölge ülkeleriyle, özellikle Suud ve Körfez ülkeleriyle ciddi parasal ve siyasî ilişkiler kuruldu, “sıfır ihtilaf” politikasıyla neredeyse ortak bakanlar kurulu oluşturuldu. f) Afrika’ya koridor açıldı." (Ali Bulaç,Zaman Gazetesi,02.01.2014).Dünya sisteminin açmış olduğu bu sınırsız global krediyi tam bir "milli görüş" darkafalılığıyla ve değişen dünyayı okuyamama basiretsizliğiyle Neo-Osmanlıcılığa tahvil etmeye çalışan TC'nin yeni iktidar eliti kendisine açılan kredi limitini aşıp Ortadoğu'da hakimiyet alanlarını genişletmeye,Irak ve Suriye'de yönetimleri değiştirmeye/belirlemeye,Kürdistan petrollerine ortak olmaya,Kuzey Kürdistan'daki etkinliğini KDP üzerinden Güney Kürdistan'a, selefiler ve El-Qaide türevleri üzerinden Batı Kürdistan'a yaymaya çalışınca, dünya sistemi açısından TC balonunu patlatmak ya da havasını indirmek zorunluluk haline geldi.Özgüven patlaması yaşayan TC'nin Başbakanı’na yapılan dolaylı ve direkt uyarılar bir politika değişikliğine yolaçmayınca ABD kontrollü cemaat ve bürokrasideki uzantıları aracılığıyla operasyon için düğmeye basıldı.Türki iktidarın tarihsel olarak mütemmim cüzü olan yolsuzluk üzerinden başlatılan operasyon, kabinenin dört bakanını yedikten sonra TC Başbakanının oğluna uzanacakken,süreç kuvvetler ayrılığının ve bir üstyapı kurumu olarak hukukun TC hükümetince askıya alınmasıyla sonuçlandı.Oysa Türki devlet geleneğinde yolsuzluk bir gelenek olmanın ötesinde bir haktır.Yolsuzluklar değil,rant ve mülk birikimi takip edilir ve çizgi aşılırsa müsadere gerçekleşir.Müsadere Türki devlet geleneğinde devletin zenginleşmiş vatandaşlarının mallarına istediği zaman el koyabilmesidir ve sonuncusu Uzanlar olmak üzere pek çok örneği vardır.Burada önemli olan yolsuzluğun değil,birikimin cezalandırılmasıdır ve talan geleneğiyle de uyumludur.Yani yolsuzluk bu operasyonun nedeni değil,bahanesidir.

Mevcut gelişmelerin tetiklediği ve dış dinamiklerce de önü açılan bir ön ekonomik kriz kapıya dayanınca,süreç TC iktidar eliti açısından o kadar riskli bir boyuta geldi ki 1 Ağustos 2013 tarihinde Anıtkabir özel defterine "Türkiye kararlı bir şekilde bölgesel ve küresel bir güç olmaya ilerlerken, sürekli istikrar, barış ve huzura da katkı koymaya devam ediyor" yazan TC Başbakanı Ocak 2014'te çıktığı Japonya gezisinde "Türkiye’nin bölgesel veya küresel güç olma gibi bir hedefi yok. Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Olan budur, olması gereken de budur. Diğeri ise bir hırs diye tanımlanır ki hırs her zaman tehlikelidir. Bizim böyle bir hırsımız yok." diyerek ricat etmek zorunda kaldı.Gezi olaylarıyla başlayan uyarı süreci karşıdakinin algılama kapasitesinin düşüklüğü ve hayal katsayısının yüksekliğine bağlı olarak sonuç vermeyince 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla derinleştirildi ve an itibariyle gecikmiş bir ricatla mola vermiş görünüyor.Bu mola TC Başbakanı'nın özel danışmanı Cüneyd Zapsu'nun 2006 yılında Washington'da American Enterprise Institute adlı think-tank kuruluşunda yaptığı konuşmada " Bu adamdan yararlanın. Bence onu devirmeye çalışmak,delikten aşağı süpürmek yerine onu kullanın.Burada ve Avrupa'da ondan yararlanmalısınız." deyişinin aksine deliğe süpürülmeyle de sonuçlanabilir, mevcut politikaların pişmanlıkla terkedilerek mevcut veya yeni bir liderle tekrar hizaya dönülmesiyle de.Ancak sonuç değişmez: paradigma değişmiştir/değiştirilmiştir.Ve bu paradigma değişikliği bir bütün olarak Kürdistan'ı etkileyecektir.

Kürdistan'ın güneyinde petrol ve doğalgaz ortaklığıyla TC'nin mevcut yönetimi ile ittifak kurmuş bir yönetim işbaşında.Kuzey Kürdistan'da "çözüm" süreci üzerinden TC'nin mevcut yönetiminin ve mevcut paradigmanın devamını veri kabul eden bir angajman sözkonusu.Batı Kürdistan ise uzun zamandır TC destekli selefiler ve El-Qaide türevlerinin vekalet savaşı ile karşı karşıya. Mevcut paradigma değişikliği Güney Kürdistanlıların TC'ye rüşvet olarak ucuz petrol ve doğalgaz sağlayıp karşılığında istikrar ve petrol/doğalgazın uluslararası piyasaya ulaşması için deniz çıkışı satın alma politikalarını da ; Kuzey Kürdistanlıların ve TC'nin ortaklaştığı "Türkiyelileşme ve Entegrasyon" odaklı "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ni de temelinden sarsar.

Kürdistan'ın parçalı yapısının mahkum kıldığı bu angajmanların aşılmasının yolu Batı Kürdistan topraklarının denize bir taş atımı uzaklığında olduğu jeostratejik olgusunda aranmalıdır. Kürdistan'ı sömürgeleştiren her dört devletin de birer "derin devleti" var.Kürdistanlıların da Bedirxan Bey'den bu yana olgunlaşarak gelen "derin Kürdistan aklı".Haklı olanın kazandığını görme şansımız olacak.

 

ZÜLKÜF AZEW, 11.01.2014

99891

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Sayfalar