Pazartesi Mayıs 6, 2024

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim. Susturulmaya çalışılan dilimizin, topraklarımızdan koparılışımızın, bodrum katlarında günlerce işkence edilerek katledilişimizin, sokak ortasında öldürülüşümüzün, yaşatılmayan çocukluğumuzun, maden ocaklarında göçük altında nefessiz bırakılışımızın ve onlarca, yüzlercesinin çeteresini tutuyorum. Unutmamak için, her gün yeniden hatırlamak, hatırlatmak için yazıyorum…

Kafamı yastığa koymamla hayal kapılarımı sonuna kadar açıyorum. Uykuya dalana kadar, başarılı firar eylemlerimi yaşama geçiriyorum. Hapishanenin soğuk, donuk duvarlarını terk edip kendimi toprağa, ormanın yeşiline bırakıyorum. Gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğinde kayboluyorum. Yeşilin bitimi mavinin buluşmasıyla gökyüzü koca okyanus oluveriyor. Manzaranın keyfini yakılan ateşte demlenen çayla çıkarıyorum… Her gün böyle dingin olmayan hayallerim, düş dünyamın zenginliğiyle hapishane duvarlarını aşan maceralara sürüklüyor beni…

Zaman akıyor günler geçiyor tarih gösteriyor. Bu defa zamanı geri almak istiyorum. Birçok akşam yüreğimi ısıtan gülümsemeleriyle beni sıkıca kucaklayarak karşılayan, ateşte demlenen çay eşliğinde sohbetler edip, manzaranın tarifsiz güzelliğinde düşlerime misafir olan yoldaşlarımdan ayrılmak istemiyorum. Birazdan kopacak fırtınanın, patlayan bombaların içinden yoldaşlarımla omuz omuza çarpışarak, onları yanan ateş çemberinden çekip çıkarmak istiyorum. Ancak zamana karşı durulmuyor. Kendi döngüsünde akıyor hayat. Yoldaşlarım ölüme meydan okuyarak tarihteki yerlerini alırken, güne bizden alınanların hesabı da ekleniyor. Bu defa kafamı yastığa koyduğumda dağ başındaki ormanın yeşilinin bitimi gökyüzünün okyanus suları gözlerimden taşıyor. Sonra güneş inzivaya çekiliyor, geceler hayalsiz geçiyor, okyanus peşimi bırakmıyor. Bir kere taşmış, sularını göz pınarlarımdan boşaltmak istiyor. Yarın oluyor, yoldaşlarımızın isimleri açıklanmaya başlarken hayallerimdeki kahramanların sülietleri tek tek beliriveriyor zihnimde.

Ah Hasan’ım, arkadaşım, dostum, başım sıkışınca, canım sıkılınca ilk aradığım dayım, hayalimin başkahramanı, en önemlisi yoldaşım bana yaşamım boyunca unutamayacağım üçüncü sürprizini de yaptın. Bu sefer sürprizinin haberini sen vermedin, veremedin, yoldaşlarımız verdi… Ölümsüzlüğe uğurladıklarımızın arasında sen de vardın...

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Ne çentik atabildim zindan duvarlarına ne de hayal kapılarımı açabildim. Karanlıktan yüreğimin ortasına çöreklendi. Bu defa kafamı yastığa koyduğumda ben senin son sürprizini düşünüp aydınlığı ararken hafızam geçmişe sardı. İlk sürprizine gidiverdim. Telefonda “sana sürprizim var” dediğinde merakla yan yana gelmeyi bekledim. Yan yana geldiğimizde de sabırsızlıkla bana sürprizini vermeni istedim. Bana artık “yoldaşız” dediğinde; benim gözlerimde şaşkınlık senin gözlerinde ise sonsuz bir mutluluk görülüyordu. Olması mümkün ama benim beklemediğim sürprizin beni o an şaşırtsa da “şaşırmaması gerekirdi”. Onurlandırmış ve aramızdaki bağın daha da kuvvetlendiği hissiyle sıkıca birbirimize sarılmıştık.

Sonra ileriye doğru zaman sarmaya başladı… Son sarılışımız ve ikinci sürprizin geldi hemen aklıma. Ben tutsaklığımın birinci ayını bitirmiş, ilk açık görüşe çıktığımda sen vardın. İkimiz göz göze geldiğimizde biraz şaşkın, biraz da tedirgin baktık birbirimize. Sen de beni burada görmenin hüznü, üzüntüsü, bende ise tutsaklığın acemiliğiyle ilk defa tattığım açık görüşün etkisiyle tedirginlik ve karşımda seni görmenin heyecanı vardı. Yaşamda geçip bitmeyen bir saatin artık nasıl da anlam veremediğim şekilde hızla akıp geçtiğinin şaşkınlığı… Bir saatin sonunda senin “gözüm arkada kalmayacak” cümlenle son kez göz göze geldik. Benim gözlerimde gene şaşkınlık seninkindeyse gene mutluluk, öylece ayrıldık. Şaşkınlığı üzerimden attığımda olması mümkün ve benim beklediğim sürprizini anladım. Bende yarattığın gururla koğuşa dönerken, sen mutlulukla Dersim’in yolunu tutmuştun…

Zaman ilerliyor, şimdiye geliyor… Derin bir nefes alıyorum, bir çentik daha atıyorum soğuk duvara. Tuttuğum listeye bugün de benden/bizden alınanların notunu tutmak için beklerken; bir ses Ahmet Telli’nin dizelerini kulağıma fısıldıyor sanki;

Coğrafyanın memelerinden

emdiğimiz süt

Kan olup akıyor yaralarımızdan

ama ben

Kendimi çağırdım senin yanına,

haysiyeti

Nedir ölümün görüp

yaşayalım birlikte

Sesini duyalım

topraktaki iniltinin ama sen

Seni unutma,

keder de onarır hayatı bazen

Ateşin lânetini İbrahim’e sor

ve suyu dinle

Şehri anlat, hâtıraları koru,

taş çölün rahmidir

Mermerin damarlarına sızmıştır

hikâyemiz

Suyu dinle, toprağı anlat,

seni unutma, diyor.

Ben de Telli’ye;

“O zaman unutmamak, anlatmak için, yaşamak ve yaşatmak için, haysiyeti, onuru, direnişi, baş eğmezliği, umudu inancı soyut sözcüklerden kurtarıp yaşamda somutlamak için ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızın ardından onları bir kez daha dinleyelim. Çünkü onlar, kendimden öncekilerden devraldıklarıyla adımladılar patikaları. Onlar yaşamanın ve yaşatmanın mücadelede somutlama cüreti sergilediler. Kavgadaki duruşlarıyla yoldaşların umutları, özlemlerini de omuzlayarak yürüdüler bu yolda. Onlar Leylaları, Aşkınları, Hakanları, Orhanları… yeniden yaşattılar. Haysiyetin, onurun, direnişin… yeniden adı oldular. Şimdi sıra bizde: devrim yolunda sıralarını savan yoldaşların yüklerinde omuzlayıp daha ısrarlı ve kararlı devam etmeli bu yolda. Her ne kadar yükümüz giderek ağırlaşıyor olsa da, aynı zamanda bir o kadar yolumuzu kolaylaştıran, aydınlatan İbrahim’den Mehmet’e ölümsüzleşen sekiz yoldaşımıza, bıraktıkları izleri takip etmemiz yeterli!

Elimde kalem kâğıt bu sefer kendim için değil herkesin görebilmesi için yazıyorum. Unutturmamak, anlatmak için.

Hasan yoldaş, ben seninle vedalaşıp, demir parlaklıklar, tel örgüler arasından gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğinin görünen bir kısmına bakarken martılar beliriveriyor biranda. Heyecanla saymaya başlıyorum. 1, 2, 3, …, 7, 8… Martıların gökyüzünde süzülüşlerini hayranlıkla izliyor, hayal kapılarımı sonuna kadar açıyor, yükümü omuzlayıp gökyüzünde onlara eşlik ediyorum… Anlıyorum ki ne yaşanmışlıklarımızı ne hayallerimizi, düşlerimizi ne de siz olmasanız da yaşayabileceklerimizi elimizden alabilme/çalabilme güçleri var onların… Sana söz veriyorum. Bir gün sen görmeyecek olsan da ben o sürprizi yapıp, yaşayacağım…

 

Tutsak Partizan Serda Göçer

Gebze M Tipi Hapishane

46616

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar