Pazartesi Mayıs 20, 2024

Yalandan kim ölmüş! İsmail Cem Özkan

Tarih yalanlar üzerine kuranlar bugün yaşadığımız çarpıklığın ve kafa karışıklığının da temelini kurmuştur. Karşılaştırmalı tarih eğitimi ve anlayışı yerine tek doğrunun hüküm sürdüğü ve tek doğrunun mutlak ve değişmez olarak tarih sayfalarına yazıldığı kabul edenler, diğer ulusların tarihçileri karşısında afallayıp, ne savunacağını bilemez kanıt ve belge yoksunu birer ırkçı konumuna düşer. Çünkü onlara verilen eğitim kanıtlar üzerine değil, büyüklerin kabul etmiş ettiği doğrular üzerine kuruludur. Resmi tarih; iktidardaki erk ideolojisinin ihtiyacını karşılayan tarihi yalanlar bütünüdür.

Bir ülkede resmi tarihin varlığı, o ülkede halkına karşı yalan söylendiğinin bir kanıtıdır. Gerçek tarih sayfaları arasında yalanlar arasına gizlenerek varlığını devam ettirir ama yaratılan ön yargılar var olan gerçeğin inkarını üzerinedir ve bu inkar edilen gerçekliğin kabulü yalanın kabulünden daha zordur. Bir ulusun resmi tarihini çöplüğe atmak ve yeniden oluşturmak demek, o ulusu yeni baştan düzenlemek ve yeni hedefler koymak anlamına gelir.

Bir ülkede resmi tarihi devlet maaşı ile geçinen profesyonel yazıcılar dışında gönüllü edebiyat yazıcılar eli ile de yaratılır ve halka aslında benim yazdığım gerçektir denir. Söz arasında edebi eserler kurgudur, oradan gerçekleri öğrenemezsiniz vurgusu yapılır. Sanat, resmi tarihin hem destekleyici ve toplum içinde kabulün yaygınlaşması için bir silah olarak kullanılırken, tersi de aynı anda kullanılabilmektedir. Sanat zıtların bir arada olduğu ama erk sahibinin olanaklarını kullananların daha baskın olduğu bir çizgi izler. Elbette erk sahibinin ihtiyacına göre bu çizgi eğrilebilir… Romanlarda / öykülerde sanatın diğer alanlarında gerçekler kurgunun arasında fısıldar, bazen bağırır... bu fısıltı ve bağırmayı ancak karşılaştırmalı tarih okumasını yapanlar duyabilir ve görebilir… Çünkü tarih tek bir bakış açısından yazılamaz, yazıldığı an bir ideolojiye hizmet ve sınıflı toplumda sınıfın silahı işlevini görür…

Tarih üzerine konuşmalarda kaynak olarak alınan belgelerin ne kadarı gerçek, ne kadarı toplumun doğrularını yansıyor diye kuşkular içinde yaklaşmayı getirir, çünkü her çağın, sosyal gelişmenin gerçekleri farklıdır ve o fark farklı algıları ortaya çıkarır. Tarih çizgisi bugünden geçmişe bakmayı değil, aynı zamanda geçmişten bugüne bakmayı da gerekli kılar. Bugünün doğruları geçmişi anlatamayacağı gibi, geçmişin doğruları ile de bugünü görme şansına sahip değiliz. Tarih bir birikim işidir ve tarih yazıcılığı kazananların övünme alanı hiç değildir.

Bir şair geçmişte yazılmış bugün dikkatli bir göz ile ortaya çıkarılan dizeler ve kelimeler üzerine bir destan yazabilir, fakat yazdığı dizeler gerçekleri fısıldamayı bırakın, sadece kendisinin bugünden geçmişe bakışını yansıtır. Toplumsal olayda olaylar bittikten sonra ancak onun ile ilgili öyküler ve romanlar yazılabilir, olay yaşanırken yazılan her türlü bilgi sadece bulunduğu noktadan ve görmek istediği gerçekleri anlatır. Yani ihtiyacına uygun yaratılmış gerçekliğe dokunur, gerçek her daim dışarıdan bu yaratılan gerçekliğe gülümseyerek bakar, çünkü mesnevi’de yer alan karanlıkta filin tarifi gibidir.

İzmir’de bir şair yaşadığı şehri anlatan birkaç cümle görmüş, o cümleyi doğru kabul etmiş ve o doğru üzerine bir şiir yazmış. Aldığı kaynak ne kadar güvenilir olup olmadığını sorgulayamaz şair, onun başka bir derdi vardır, o derdini dizeler içinde seslendirir. Fakat o seslendirdiği şeyin gerçek olduğuna inanıp, o doğru olduğu şey için bir anma toplantısı yapılıyorsa ortaya gerçekler üzerine oturmayan yeni bir tarih yazıcılığı ile karşı karşıya kalırız. Resmi ideolojinin yaratmış olduğu gerçek kadar gerçektir. Bugüne kadar resmi tarihin verilerini doğru kabul edip anma toplantıları düzenleyenler bu yeni söyleme uygun anma toplantısı yapmışlardır. Aslında yoktur birbirlerinden farkları ama biz … diye devam cümlenin öznesi konumuna gelebilmekteler.

Tarihte neler doğru olabileceği, nelerin yalan olabileceği karşılaştırmalı tarih araştırması yapanlar için büyük sorun değildir. Şairler tarihçi değildir, istedikleri konuları özgürce işleyebilirler, fakat şairlerin dizlerini doğru kabul edip gerçek tarih budur, oradan bir destan yaratmak resmi tarih duruşundan başka bir şey değildir…

İzmir üzerine bugüne kadar resmi tarih dışında neden karşılaştırmalı tarih yazılmamıştır. Belediyenin oluşturmuş olduğu ve devletin tarih defterinde yaratılan bir İzmir tarihi neden kuşku ile yaklaşılmamış da bir grup komünistin idam konusu işlenmiştir? Çünkü daha zararsızdır, daha risksizdir. İzmir yangını, azınlıkların İzmir’den kovulması için, İzmir’in Türk askeri tarafından alınmasından haftalar sonrası, azınlıkların yaşadığı yerlerde aynı anda üç farklı yerde kundaklanması, bu kundaklamada kimlerin tetikçi olarak kullanıldığı, kimler bu yangın sonucunda karlı çıktığı sorulmaz! İzmir yangını sonucunda İzmir ‘gavur’ olmaktan çıkmış homojen toplum idealine uygun şekilde yapılandırmaya gidildiği, birkaç Rum papazın linç edilmesi ve “acı çektik, acı çektiriyoruz!” diye keyif ile olaylara gönüllü karışan Kadıfekale ahalisinin gerçekliğini yazmaz! Yazamaz, çünkü küçük çıkarlar şairlerin, öykü, roman yazanların, resim çizenlerin işine gelmez. Bugün dahi bu insanların ağızlarını, ellerini devletten aldıkları maaşlar tutar…

İzmir'e Yunan askeri geldiğinde Ege bölgesinde neden halaylar çekildiği, sevinç çığlıklar atıldığı bugün yaşayanlara anlatılmaz, çünkü atalarının sevinçleri bugün yaşayanlar için kara bir leke olarak görülür ama Osmanlı'nın şerrinden bıkmış, çocuklarını alıp Arap çöllerinde, Sarıkamış dağlarında telef edenlere karşı duyulan öfkenin bir dışa yansıması olduğu görmezden gelinir. Savaş yorgunu bir halk, savaş içinde her şeylerini telef edenlere karşı duydukları öfkenin bir patlamasını yaşar. Yunan kökenli komşuları ile beraber ve birlikte yaşayabilecekleri umudun yansımasını kimse görmez. Elbette zaman içinde bu hoşgörü hayal kırıklığı ve direnişi ortaya çıkarmıştır, gelen Yunan askeri de Osmanlı askeri gibi kendisine baskı ve zulüm yapar bulur… Direniş, zaman içinde başka bir umudun rüzgarı üzerilerine estiğinde ortaya çıkar.

Resmi tarih sadece bizim tarihimizde yok değildir, Yunan tarihinde de resmi tarih söylemi vardır ve bugün dahi bizde ki gibi söylenmeye devam ediliyor...

İzmir yangını yalanı bugünde söyleniyor, elbette yalandan kim ölmüş ama bu yalana inanan kuşaklar yetişti, bu yalanı sorgulamak zahmetine katlanmak yerine yeni yalanlar uydurmaya ve yeni destanlar yaratma peşinde koşuyor. Popüler kültür içinde kendi ismini popüler bir olay ile gündeme getirmek popülizmin yaratmış olduğu rant pastasından biraz daha pay almak için girişilmiş hareket olarak ortaya çıkmaktadır.

Bir şair bir dize yazdı, o dizeyi doğru kabul edenler kendilerine rant yaratır umudu ile gerçek diye o dizelere sarıldı. Türklerin değimi ile “yalandan kim ölmüş!”

72391

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar