Salı Mayıs 14, 2024

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor. AKP için yerel seçimlerin önemi; yıpranan imajı onarmak, Haziran Ayaklanması (Gezi)’nın  rövanşını almak ve bir sonraki genel seçimlerin kazanmanın adımlarını döşemek olarak okunabilir. Daha bir çok nedenler olsa da elbette en önemlisi, AKP’nin yıpranan imajını kurtarmaktır. Bunun anlamı, iktidarda kalma ömrünü uzatmanın, iktidarı kaybetmemek için her yolu mübah gördüğü şeklindedir. Çünkü Haziran Ayaklanması’ndan sonra iyice teşhir olan AKP ve TC başbakanı Erdoğan’a karşı emperyalistler verdikleri desteği geri çekmişe benziyor ve içeride ise Türk burjuvazisinin bir kısmı yeni bir alternatif oluşturmaya hız vermiş gözüküyor. 
 
Önümüzdeki yerel seçimler konusunda da proletaryanın bir tavrı olmak durumundadır. Bu boykot şeklinde olabileceği gibi, seçimlere katılma ya da her hangi bir devrimci-demokrat güçlerle ortaklaşa hareket etemek ya da tek başına katılmakta seçenekler arasında yer alabilir. Ancak, 30 Mart 2014'de yapılacağı aöıklanan yerel seçimleri boykot etmek için proletarya açısından koşullar eleverişli değildir. Bu seçimlere, olumlu yönde, Haziran Ayaklanması’nın gölgesi düşecek olsa da, şu andaki durum bir bekleme tavrı şeklinde kendini göstermektedir. Aslında bu bekleyiş öznel devrimci güçlerin kitleler içndeki etkinliğiyle de doğru orantılı olarak sürmektedir.
 
Önümüzdeki yerel seçimlerde sınıf bilinçli proleterlerin yani komünistlerin güçlü bir çıkışları olamayacağı ve tek başlarına seçimde her hangi bir varlık gösteremeyecekleri de bir gerçektir. Hemen hemen tüm radikal devrimci kesimler açısından bunu söylemek nesnel bir durum saptaması gibi gözüküyor. Devrimci hareketin dağınıklığı ve demokratik bazı eylemlerde dahi bir araya gelmekteki zorlanmaları da dikkate alınırsa, yerel seçimlerde birleşik güçlerini ortaya koymanın önündeki idelojik-siyasal zoruluklar da kendiliğinden anlaşılır oluyor.
 
Önümüzde bir HDP (Halkların Demokratik Partisi) gerçeği var. HDP Türkiye ve Kürdistan’daki reformist güçlerden devrimci güçlere kadar çok çeşitli siyasal grupları içinde barındıran bir yapıdır. İçinde yer alanlardan direkt sosyalizmi savunan siyasal grup ve partiler olduğu gibi, geri düzeyde reformizmi savunan siyasal parti ve gruplarda yer almaktadır. Bütün bunları bir araya getiren esas etmen AKP iktidarının baskıları karşısında bir güç olabilmek ve siyasal varlıklarını parlamentoda ya da fazla ayak altında ezilmeden bir duruş sergileyebilmek amaçlıdır. Genel olarak söylenirse, HDP bir işçi sınıfı partisi değildir. Reformist siyasal yelpazede yerini almaktadır. İçlerinde reformist olmayan güçlerin olması bu gerçekliği değiştirmeye yetmiyor. 
 
HDP’nin programmında ne işçi sınıfının iktidar sorunu vardır ne de düzenin radikal bir şekilde devrimci değişiminin gerekliliği ve bunun eylem planı vardır. Burjuva düzenin aşırı uçlarının törpülenmesinin dilek ve temennileri yer almaktadır. Daha çok da Kürt sorunun “barışçıl” bir çözümü yer alır. Daha doğrusu, Kürtlerin ulusal haklarının verilmesi.
 
Bunlar, demokratik içerikli reformist hedeflerdir. Sınıf bilinçli proleter hareketlerin bunlara karşı itirazları elbette temeldendir. Ancak proletaryanın sınıfsal çıkarları açısından ciddi bir çok siysal problemler taşısada, demokratik talepler özelinde ortaklaşa hareket edilebilecek bir program içerikli bir siyasal oluşumdur  HDP. 
 
HDP’nin diğer bir önemli özelliği, Kürt, Türk ve diğer azınlık uluslardan devimci-demokrat kesimleri bir araya getirme ve en azından, asgari noktalarda birlikte hareket etme espirisini de içinde taşımasıdır. Bu en önemli noktalarından birsidir.
 
Ancak, bir önemli nokta da; HDP’nin  Kürt Ulusal Hareketi’nin (KUH) devlet ile uzlaşıcı yanının ciddi baskısı altında oluşudur. Çünkü HDP içinde etkinlik bu hareketin elindedir.  Kürt ulusal hareketinin içeriği demokratik bir içerik taşıdığından, bu da HDP’nin var olma siyasal gerekçesiyle çelişen  bir durum değildir. Bu örgütlü gücün varlığı ve etkinliği, diğer devrimci ve demokrat güçleri bu politikanın yedeğine alma eğlimi ve baskısını beraberinde getirmektedir. Bir çoğu onunla var olmanın koşullarını yaratmaya çalışırken, bir kısmı ise pragmatis bir çizgi izlemektedir. KUH’nin pragmatis olması, onun genel çizgisinin bir gereği, ancak küçük burjuva devrimciliği ondan sosyalizm bekliyorsa, elbette yanılıyor.
 
Komünistler, HDP içinde erime değil, demokratik bir mücadele açısında ortaklaşa eylem birlikleri ve ittifaklar şekilinde soruna yanaşabilirler. Daha ileri bir birliktelik, proletaryanın siyasal hedeflerinin reformist hedeflere kurban edilmesi olur ki, bu ideolojik olarak proletaryanın davasına ciddi zararlar verir. Reformizmle sıkı bir uzlaşmacılığın bir yanıda, sınıfın radikal devrimci yönünü törpüleme eğilimi taşımasını beraberinde getiri ki, işçi sınıfı partilerinin bunu her zaman gözönünde bulundurması bir zorunluluktur. Kısa vadeli çıkarlar uzun vadeli çıkarların önüne geçirilmemelidir.
HDP, elbette, ne Allende’nin (Şili) Unidad Popular (Halk Birliği), ne de kurucusu Hugo Chavez olan Venezuela Birleşik Soyalist Partisi (PSUV) değildir. Ama, sınıfsal karakter ve program olarak benzer yanları çoktur denebilir. Bu partiler de homojen değil, heterojon siyasal yapılardan oluşuyordu. Aynı HDP’nin oluşumu gibi. Chavez’in PSUV’si şu anda Venezuela da iktidarda. Allende’nin reformist programı onun sonunu hazırladı. Burjuvazi, reformist partilere dahi tahammül edebilecek bir karakterde değildir. Sermayenin varlığı ile demokratik içerik uyuşmaz ve o, çıkarları gereği, kitlelerin lehine tüm demokratik mücadele ve kazanımların karşısında yerini alır. HDP’nin adı geçen bu partilerin düzeyine gelme olasılığının siyasal ve sosyal temeli şimdilik ülkemizde yok gibidir. Her şeyden önce, ne Allende ne de Chavez gibi kitleleri peşinden sürükleyecek reformist liderler söz konusu değildir.  
 
Burada HDP dışında reformist küçük burjuva TKP, her ne kadar, önümüzdeki yerel seçimlere "yurt çapında aday göstererek katılacağını" açıklasa da, girmediği yerlerde CHP ile ortak hareket etmeyi, daha doğrusu destekleme taktiğini izleyecektir. ÖDP ise, bir kaç yerin dışında CHP’yi daha fazla destekleme yoluna gidecektir. 
 
TKP süreç içinde CHP ile daha sıkı fıkı olma durumuna girebilir. “Yurtseverlik”leri onları burjuvazinin “laik” kanadıyla birlikte hareket etmeye yönlendirecektir. Hatta bu “yurtseverlik” anlayışı, onları,  süreç içinde “Kızılelma” koalisyonu ile de dirsek temasına görtürebilecektir. Son olarak TKP Merkez Komitesi üyesi Kemal Okuyan’ın, “Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı “ adlı kitabı, onların burjuvazinin bayrağını sahiplendiklerinin resmen ilanı oluyor. Nihayet, böylece, aradıkları örtülerine kavuşmuş oluyorlar. TKP ve ÖDP'ni HDP ile ortak hareket etmemeye iten nedenlerin başında, hiç kuşkusuz, Kürt ulusal sorunu konusundaki şovenist anlayışa sahip olmaları geliyor.
 
Konumuza dönersek, kısa vadeli siyasal demokratik hedefler için her zaman ilerici güçler ile proleter güçlerin ortak hareket etmesinin proletarya açısından yararları tartışma götürmez. Proletarya tüm ezilen kesimleri kucaklamak ve onlara siyasal olarak hitap etmekle karşı karşıyadır. Bir yandan proletaryanın yakın ve uzun vadeli siyasal hedeflerini reformizme kurban etmemek ve bir yandan da reformist güçlerle demokratik kazanımlar için bir arada olmanın çelişkisi yaşanacaktır. Bu, sınıf mücadelesinin çok yönlü oluşunun siyasal taktiksel görüngüleridir.
 
Sınıf bilinçli proletarya daha geniş kitleleri (başta işçi sınıfı olmak üzere) kucaklamak istiyorsa, dar köşesine çekilip kalmak değil, sınıflar arası siyasal mücadelenin tüm arenalarında yer almak ve kitleleri işçi sınıfının sosyalist programı etrafında örgütlemek ve harekete geçirici doğru ve aktif bir siyaset izleyebilmelidir.
 
Buradan hareketle, önümüzdeki yerel seçimlerde HDP ile ortak olarak seçimlere katılınabilinir. Bir taraftan seçim propagandalarına (legal olanakları zorlayarak) kullanmak ve sınıfın görüşlerinin propagandasını yapmak, düzeni teşhir etmek ve özellikle de AKP kliğini teşhir ve tecrit çalışmalarına daha fazla önem vermek, yerel seçimlerin genel siyasal taktik olmalıdır. Ancak bu siyasi taktik,  HDP’nin reformist dayatmalarına boyun eğme pahasına değil, tersine, sınıf uzlaşmacı yanlarını teşhir etmeyi de şart koşuyor.
 
Yerel seçimlerde PKK, hem BDP ile hem de HDP ile kendini daha güçlü bir şekilde, HDP birleşenlerine dayatmaya çalışacaktır. Bu eşyanın tabiatı gereği böyledir. Güçlü siyasal hareketler, diğer siyasal hareketler karşısında gücünün bilinciyle hareket ederler. Çünkü bir önceki yerel seçimlerde de ve genel seçimlerde de bu görüldü. Bu nedenle de, Dersim’de genel seçimleri kaybetti. Bu, kaybedeceğini bile bile lades demekti ve öyle oldu. BDP, diğer devrimci güçleri hiçe sayarak kendini dayattı ve devrimci güçler ise “bize ne” der gibi siyasetsizliği seçtiler. Bazılarına ise birkaç belediye meclis üyeliği yetti. Siyaset bunun üzerine şekillendirildi. Daha büyük siyasal kazanımların siyaseti ise bir sonraki bahara ertelendi.
 
Bu yerel seçimlerde, yine Dersim, önemli bir yerde durmaktadır. Eğer BDP yine kendini adayını diğer devrimci güçlere rağmen dayatırsa, Dersim Belediye Başkanlığını kazanmanın zorluğu da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Silahların “eleştirel” gücüyle bu her zaman kazanılamaz. Diğer siyasetlerinde, özellikle de Kaypakkaya geleneğinden gelenlerin önemli bir güçleri de vardır. Bir önceki yerel seçimlerde bu görüldü. Bu kez, ortak hareket edilmezse, Dersim’i CHP’ye kaptırma olasılığı daha güçlü gibi gözüküyor. Tabi burada, bunu belirleyecek olan izlenecek doğru siyasal taktiklerdir. Ve bu siyaset,  kitlelere; siyaset olarak “biz de varız” gücünü kendinde bulabilecek mi? Yoksa, Hegel’in “var-yok” özdeşliğine mi sığınılacak, hep birlikte göreceğiz. Çünkü siyasette duygusallığa yer yoktur. Siyasette, sınıfsal çıkarlar her zaman önde gider.  
 
Bu yaklaşım, tüm siyasal gelişmeler için de geçerlidir. Doğa gibi toplumsal yaşamda da siyaset boşluk tanımıyor. İşçi sınıfının gerilediği ya da geri adım attığı yerde, o adımı bir başkası atıyor ve sınıf demokratik mevzilerini de kaybediyor.***11.12.2013
95010

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Mercan dağları; Bel vermiş munzura

Dersim Mercanlar beldesi şahverdi vadisinde üç genç komünist gerillanın faşizm tarafından  katledilişini duyduğumda yüreğimde kan akarcasına bir acı belirdi. Neden ölümler hep bizlere düşer,neden bizler hep öldürülürüz,katlediliriz,yerimizden -yurdumuzdan sürülürüz. Daha geçen hafta üç PKK gerillası aynı yöntemle bombardımanla, alçakca katledildi,İstanbulda Dilek kızımız sorgusuz sualsiz  infaz edildi.Ovacık Mercan vadisinde üç komünist gerilla Cengiz İçli,Özgüç Yalcın,Hakan Çakır saatler süren çatışma ve bombardıman sonucu alçakça katledildiler.

“Şahverdi şehitlerinin safları parti, çağrıları savaş, sevdaları devrimdir!”

İnsanlık tarihinin devrimlerle sarsıldığı ve anıldığı ekim ayında, üç yoldaşımızı daha ölümsüzler katına uğurladık. Bir kez daha sınıf mücadelesinin en acımasız gerçeğiyle ve yoldaşlarımızın kaybının acısıyla yüzleştik. Bir kez daha intikam yeminlerimizi, sınıf kinimizi ve devrim inancımızı tazeledik. Bir kez daha ölümsüzleşen yoldaşların devrimci yaşamlarının yüceliği karşısında ölüm çaresizleşti.

“Fuhuş ülkesi almanya’nın özgür cennetine hoş geldiniz

”(Prostitutionsland Deutschland Willkommen im Paradies für Freier)[1]

 

Ovacık Şehitleri Anma Çağrısı

Şehitlerimiz simgeleşen direniş ve zafer sözümüzdür!

Dersim’in Ovacık (Pulur) ilçesinde 21 Ekim gecesi faşist TC devleti güçlerinin halkımızı teslim almaya yönelik başlattığı operasyonda 3 TKP/ML TİKKO gerillası şehit düştü. Ovacık ilçesi Şahverdi Köyü yakınlarında çıkan çatışmada yoldaşlarımız son sözlerini direnerek söyledi ve toprakta tohum oldular. Halkımızın direniş mevzilerinin ön saflarında mücadeleyi yükselten; Cengiz İçli (Ünal), Hakan Çakır (Yurdal) ve Özgüç Yalçın (Sefkan) isimli TİKKO gerillaları şehit düştü.

Diz çökmeyenlerin direnişini selamlıyoruz! Halk savaşçıları ölümsüzdür!

21 Ekim’i 22 Ekim’e bağlayan gece Dersim’in Pulur (Ovacık) ilçesine bağlı Mercan Vadisi’ndeki Sahverdi Köyü’nde TC ordusu ile TKP/ML TİKKO’ya bağlı gerillalar arasında saatlerce süren çatışmanın ardından 3 halk savaşçısı şehit düştü. Cengiz İçli (Ünal), Özgüç Yalçın (Sefkan), Hakan Çakır (Yurdal), komünist önder İbrahim Kaypakkaya’dan aldıkları “ser verip sır vermeme” geleneğinin sürdürücüsü olarak son nefeslerine kadar düşmanın saldırılarına göğüs germiş ve direnmişlerdir.

YDG: Halk Savaşçıları Ölümsüzdür! Mücadeleniz, Mücadelemizdir!

Dersim Ovacık’ta (Pulur) 21 Ekim’i 22 Ekim’e bağlayan gece faşist TC devletinin sürdürdüğü operasyonlarda çıkan çatışmada üç TİKKO gerillası toprağa düştü. Ovacık Şahverdi köyü çevresinde saat 23.00 sıralarında başlatılan hava destekli operasyonda, yaşamını halkının bağımsızlığı ve özgürlüğüne adamış Cengiz İçli (Ünal), Hakan Çakır (Yurdal), Özgüç Yalçın (Sefkan) isimli üç halk savaşçısı şehit düştü.

TC devleti, Receb’i ve Davut’u “Katliamlara alışın” diyor! /Engin Gören

“Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi dahi var. Takip ediyorsunuz ama bu eylemi gerçekleştirme noktasına kadar bir şey yap”amayız. (12 Ekim 2015 Başbakan ın konuşmasında) diyor.

Derlenin Toparlanın Yoldaslar, Bu Kavga en sonuncu Kavgamızdır!

Faşist diktatörlüğün  Ankara'da patlattığı bomba Türkiye halklarını öldürdü. Orada öldürülen hepimizdik, Faşist Türk devleti kuruluşundan ( ittahat -tarakkiden)günümüze sosyalistler,Ermeniler,Kürtler,Rumlar,Aleviler, Ezidiler yani,Türkiye halkları katledildi . Soykırımdan geçirildi. Taksim'de Maraş'ta,Çorum'da,Sivas'ta,Roboski'de,Diyarbakır'da, Suruç'ta,Ankara'da geçmişten günümüze seri ve toplu katliamları devam ettiriyorsunuz. Ermeni ve Rumların toplu katliamları yetmedi, Ağrı'da, Zilan'da,Koçgiri'de ,Diyarbakır'da, Dersim'de katliamlar yaptınız.

Ankara barış yürüyüşü kana bulandı!

Վայրագություններւմեղավորըթուրքւայւհանրապետություննէ !

Katliamın sorumlusu TC devletidir!

Ankara barış yürüyüşü kana bulandı!

Անկարայւխաղաղցույցըվերածվեցարյունահեղության !

100'e yakın kişinin öldüğü, 500'e yakın kişinin ağır yaralandığı, Ankara katliamı, 1 Mayıs'lardan, Roboski'den... Sonra işlenen en büyük katliam ve kara gün olarak şimdiden işçi sınıfının mücadele tarihine geçti.

BİZİ HER GÜN ÖLDÜREN KAPİTALİST SİSTEMDEN KURTULMALIYIZ

“... Sermaye (dünyaya) tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve pislik damlayarak geliyor” Marx

TKP/ML : ANKARA KATLİAMI DEVRİMİ ÖRGÜTLEME GEREKÇEMİZDİR !

10 Ekim 2015, faşist devletin suçlarla dolu siciline eklediği yeni tarihsel bir gündür. Emek Platformu’nun “Barış ve Demokrasi” mitingine yapılan bombalı saldırıda 128 devrimci, demokrat, ilerici emekçi katledilirken yüzlercesi yaralandı. Bu vahşi saldırı Türkiye tarihinin en kanlı toplu kıyımı olarakta tarihteki yerini aldı.

Saldırıda gözler İŞİD’e çevrilse de, gerçek bambaşkadır. Bu katliamı örgütleyen, yol gösteren Faşist diktatörlüktür. Türk hakim sınıfları ve onun bugünkü temsilcisi AKP bu saldırının sorumlusudur. Bundan kimsenin şüphesi yoktur.

Sayfalar