Cuma Mayıs 17, 2024

Yine bir Mayıs günü...Rojava’dan bir Partizan

Ölüm kutsanmaz bizde. Kutsanan özgür yaşamdır. Ancak özgür bir yaşam için ölmek gerekiyorsa tıpkı umutla yaşama koşar gibi, cesaretle karşılarız ölümü. Öncülük kutsanmaz bizde ancak geleceği kısaltmak içinse öncülük, bir sıra neferi gibi atılırız öne. Yaşamın, savaşın, gelişimin diyalektiğinde anlamlandırırız her ölümü ve öncülüğü. 

Yine taze bir mayıs günü kaybettik yüreği cesaretle çarpan iki gerillayı. Yine bir mayıs günü karşıladık onların kavga türkülerini. Haydar ve Murat yoldaşlarımızı mayısın altısında uğurladık özgürlüğe.  Son on yıldır dipten akıp-gelen devrimci gençlik geleneğinin öncüleri-neferleri,  gerillanın komutanları ve siyasi komiserleri oluyor. Ülkemizin en güzel, en direngen yoldaşları olan gençleri devrime armağan ediyoruz. Çiğdem, Fatma, Derya, Cengiz, Özgüç, Yurdal, Haydar, Murat yoldaşlarımız, gençlik mücadelesinin ortasından, en kavgalı toprağından, en ateşli çatışmaların içinden kopup gerillaya katıldılar.

Toprağa düşen her gerillayla birlikte anlatılması zor derin bir hüzün içinde onlarla ilk karşılaşma anına ve tanışma mekanına döner anılar. Ve geriye dönen adımlarla birlikte “keşke ben olsaydım” isteği güçlenir.  Sinan yoldaş bir aydan biraz fazla bir süreliğine de olsa gerilla alanında Beşler’in yanında kısa bir eğitim devresi yaşar. Kısa zamanlı ilk gerilla yaşamı boyunca tüm yoldaşlar ve özellikle Beşler üzerinde etkili bir iz bırakır. Gerillanın yüksek beğenisine sığdırır, duruş ve kararlılığını. Gerillaya katıldığı ilk günden itibaren kendine özgü, esmer duruşu ve yürüyüşüyle geleceğin komutanı olacak güçlü bir izlenim bırakır. Ve ilk günkü gözlemin haklılığını son nefesini verinceye dek ortaya koyar.

Aramızdan fiziki olarak ayrılıp toprağa düşen her yoldaşın ardından önce derin bir hüzün sonra tarifi zor sessiz bir yolculuk başlar; yoldaşla yaşananlara ve paylaşılanlara doğru. Geçmişe, yoldaşla gerçekleşen tanışma anına doğru gidilir. Sonra başlar “ilk”lere dair sorular. “İlk nerede karşılaştık?” İlk izlenim-ilk gözlem ve en çok da bizde bıraktığı ilk neydi? Gençlik toplantısında karşılaştık ilk. Belirgin olan esmer teni ve üzerindeki soluk koyu renkli tişörtü siyasi komiserin dikkatini çeker. “Yoldaş üstündeki tişört dikkat çekici bir renkte. Zaten esmer bir tenin var, yolculuklarda tenine uygun açık bir renk giysen daha iyi olur.” Sinan yoldaşta söylenenleri sessiz bir karşılamanın dışında bir tepki görülmez. İkinci kez gerillaya katılması talebi gelir, gerilla yönetimi tarafından. Olumlama ve sessiz bir alçakgönüllü sevincin dışında başka bir belirti görülmez. Haydar yoldaşta her şey o kadar sade ve yalındı ki tıpkı üzerinde duran tişört gibi. Belirgin ve görünür olmayan ancak emek ve çalışmaya ait ne varsa görünmeden var olanlar vardı. Devrimin sessiz ve sıra neferinde alçakgönüllük kadar öncülük ve emek dolu değerler vardı.    

Sinan yoldaş devrim ve parti karşısındaki duruşu ve tutumu örnekti. Söz konusu parti ve devrim olunca akan sular durur, konuşan ve karar veren sadece parti olur. Ve öyle oldu. Sinan yoldaşa ne zaman gerilla alanına dönmen, devrimci çalışmalarını gerilla alanında sürdürmen gerekir denilince tek bir itiraz tek bir isteksizlik belirtisi göstermeden, sessizce ancak bir o kadar sevinç ve onurla karşıladı, gerillaya katılım kararını. Eğer söz konusu gerillaysa, söz konusu partiyse her şey durur ve donar. Konuşan, yürüyen ve mücadele eden parti olur. Gerillada ilk kamp pratiğiydi. Heyecan, coşku, ilk olmanın anlaşılır belirsizliği, güçlü yapma isteği iç içe geçmişti. Her şeye karşın olumlu bir pratik diyebileceğimiz, süreç yaşanmıştı. Adım adım, basamak basamak yükselerek zenginleşen pratik ve bunun içinden damla damla aratarak çoğalan devrimci savaş bilinci büyüyordu. Ve her geçen gün Haydar yoldaş gerillanın ve halkın komutan Sinan’ı oluyordu. İnce uzun boyu, Yılmaz Güney’i anımsatan esmer yüzü, gözlerinden eksik olmayan gülüşüyle her geçen gün daha çok toprağa-gerçeğe-yoldaşlara ve halka yakın oluyordu. Yakınlaştıkça gücü artıyor, gerilla yaşamı-duruşu ve yürüyüşü ona daha çok yakışıyordu. Her geçen gün yaşamın her anı ve gerillanın her pratiği ve tecrübesiyle bütünleşerek, yürüyen komutan Sinan, gerillanın ve yaşamın aranan-özlenen-beklenen yoldaşı oluyordu.

GERİLLA BİLİNÇ ve YÜREK İŞİDİR

Sinan yoldaş! “Gerilla, bilinçli bir savaşım işidir. Onun en sahici yerinde yürek ve direniş vardır.  En önde savaşmak vardır.  Ölümü halkın, yaşamın korkusu yapmaya çalışanlara inat ve karşıtlık temelinde onu yaşamdan çıkartmak vardır.” Sen ve siz yoldaşlar bunu başarıyorsunuz.

Sinan yoldaş! “Siyasal çalışmalar ön planda gözükse de bir yıkım ve yok etme aracı olsa da savaş olgusu ve gerçekliğini ve güncelliğini koruyor. Çelişkilerin, sorunların başka biçim ve yolla çözülmesi mümkün olmadığından dolayıdır ki savaş bir çözüm aracı olma güncelliğini koruyor. Kan ve acı gerçek bir olgu olarak durmaktadır.” Sen ve sizler bunu kavradınız. Bu güçlü kavrayışa uygun bir yürüyüş gerçekleştirdiniz.

Sinan yoldaş! “Beynin beyinle, iradenin iradeyle savaşımı sürüyor. Yasaları ve yürüyüşü kanla dokunarak işlese de bir kuvvet eylemi olarak bir bilim ve sanat olarak öğrenmeye, uygulamaya, geliştirmeye, zenginleştirmeye devam ediliyor. Bu yasa bir tercihin, belirsiz bir istemin değil zorunlulukların var olması ve yaşanmasıdır. Kendini en iyi örgütleyen, irade ve güç olur. Etkili bir söz ve eylem olur.” Sen ve siz gerilla yoldaşlar bunların öncüsü oldunuz.

Sinan yoldaş! “Sömürü ve zulüm dünyasına karşı savaşımda en ileri, en tutarlı devrimi,  sonuna kadar tutarlı bir şekilde götürecek olan proleter soluklu gerilladır. Ancak tam zafere ulaşmış bir devrim köylülüğü feodalizmin varlığından ve kalıntılarından kurtarır. Kadınları gerçek anlamda özgürlüğe kavuşturur. Kürt ulusunu ve diğer azınlık milliyetleri,  ezilen dilleri, inançları, cinsleri, tam özgürlüğe götürür” dedin ve bunun için yiğitçe savaştın.  

Sinan yoldaş! “Dağ aydınlanma yeridir. Özgürlük bilinciyle en dolaysız yoldan buluşma yeridir. Umut, moral ve cesaret kaynağıdır. Her türlü köleliğe, zorbalığa, eşitsizliğe karşı mücadelenin yürütüldüğü yerdir. Dağ sadece coğrafik bir yükseklik yeri değildir; duygu ve düşüncelerin en yüksek ve en yüce yaşandığı yerdir” dedin ve bu güçlü bilinçle feda ruhunu kuşanarak, seni en çok seven ve en çok sevdiğin Beşler’in yanına gitmeyi çok istedin.

 

(Rojava’dan bir Partizan)

43882

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

Sayfalar