Cuma Mayıs 31, 2024

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Sen hep bu sıfatların çok ötesinde bir yerdeydin.

Şimdi de öylesin.

Bir asır sonra da öyle olacaksın.

***

Abin Nurettin Buca Cezaevi'ndeydi.

Ayda bir aranızda para toplayıp ta Diyarbakır'dan Buca'ya, abin Nurettin'i görmeye giderdiniz.

Kimi zaman o kadar yolu gittikten sonra "Bugün görüş yok." sözüyle cezaevi önünde kalakalırdınız da, "ah" etmezdiniz.

Ananız, avukat tutmak için bileziğini sattı.

Sen arada bir, babanın o çok sevdiği "Çift camlardan ses gelmiyor" türküsünü çaldın.

Baba bu türküyü her dinlediğinde gizli gizli ağladı.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi sen o çift camların ardındasın.

Bozulmadan,

Kırılıp dökülmeden,

diz çökmeden

ve sarayına, saltanatına aman etmeden.

***

Bir kez olsun şaşırtsaydın beni.

Bir kez olsun "Bak, bunu sana hiç yakıştıramadım." deseydim.

Karşına çıkıp "Bu kadar da olmaz ki." diye sitem etseydim.

Sen beni hiç ama hiç şaşırtmadın.

Bir süre avukatlık yaptın.

Ardından Diyarbakır'da İnsan Hakları Derneği'nde. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nda ve Uluslararası Af Örgütünün Türkiye Şubesi yönetici oldun.

Bir kez olsun etiketinle,

bir kez olsun kartvizitinle ya da kariyerinle konuşmadın.

Herkesin "mühim insan" olmak istediği bu asırda, sen hep o sıradan yaşamın yolundan yürüdün.

Sonra milletvekili oldun.

Eş başkan oldun.

Kürsülere çıktın, eylemlere katıldın.

Barikatlarda, cenaze evlerinde, kutlamalarda, halaylarda, seçim meydanlarında hep sen vardın.

Ama öyle "Dünyaları ben yarattım havası" olmadan.

İnsanlara yüksekten yüksekten bakmadan.

Akıl vermeden, hot höt yapmadan, itip kakmadan, incitmeden ve üzmeden.

Kibirden ve egodan uzak.

Ne olursan ol, nerede olursan ol ve kaç yaşında olursan ol, sen yine, annesinden bile su isterken utanıp sıkılan çocuksun.

Bir eş.

Bir baba.

Bir oğul.

Kardeş, dayı, amca, kuzen.

Öylesine biri.

Öylesine, bizi utandıracak kadar "Hiç".

Düşünüyorum da,

Şimdi içerdesin ama bizden daha çok dışardasın.

Daha ne diyeyim ben sana!

***

Benim için,

bırak Türkiye'nin, dünyanın ihtiyacı olan bir iyilik var senin üstünde.

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece gönül yarası, keder ve yalnızlık demektir dost.

Koltukların, alkışların, övgülerin ve sıfatların insanları köleleştirdiği bir yüzyıldan bahsediyorum.

Bu yüzyıl dostu, düşmanı birbirine kattı.

Kim dost, kim düşman, bilmiyoruz artık.

At izi, it izine karıştı.

Sular bulanık.

Hava puslu.

Yanılgılarla dolu hayatların çaresiz insanlarına dönüştürüldük hepimiz.

Artık kimseyi sevesimiz, kimseye sarılasımız ve kimseye gönül bağlayasımız yok.

Yorgunuz köyler, kasabalar kadar.

Ve yorgunuz düşler, umutlar ve inançlar kadar.

Çocuklarımız öldü bizim.

Gül yüzlü gençlerimiz öldü.

Hapishaneler tıka basa dolu.

Ayağını, elini, kolunu kaybedenler,

Kızlarından, oğullarından haber alamayan analar, babalar,

mezarlıklar,

mezar taşları,

mezar taşlarına giydirilen hırkalar, yelekler...

Artık kimseye dert diyesimiz, derman bekleyenimiz yok.

Kapılar sürgülü.

Pencereler kapalı.

Evler soğuk.

İnsanlar daha soğuk.

***

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece kurşun, bomba, linç ve hapishane duvarları demektir.

Onlara benzemiyorsan, onlar gibi olmuyorsan, ötesi yok.

Biraz önce gördüm.

Açıklama yapmışsın ve "Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum. Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum. Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Eleştirilerden yararlanmaya çalışacağım. Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum. Hepinize yoldaşça selam, sevgilerimi gönderiyor, hepinizi hasretle kucaklıyorum. Özgür günlerde görüşebilmek dileğiyle.” demişsin.

Bir kez ya hu bir kez.

Bir kez olsun beni şaşırtsan ya.

Yok.

Sen kafaya koymuşsun bir kere.

Sadece bizi utandırmakla kalmayıp, bir de yeri açıp içine sokmaya çalışıyorsun!

Hepimizin "Ölümsüz" olmak istediği, "Kahraman" olmak istediği, "Mühim insan" olmak istediği bu zamanda, sen yine "Hiç"liginle bizi dövüyorsun.

Döv vallahi.

Hakkımızdır!

***

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Bu senin iyiliğin, eski zamanlarda kaldı.

Çoktan unuttuğumuz güzel zamanlarda...

Yaşar Kemal'İn dediği gibi "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

Bu senin iyiliğin dostum, tutar, karda boranda filizlenir, gecenin içinde ışıklanır, umutsuzlukta insana düş kurdurur. Ama gel gör ki, bu topraklarda zar zor ayakta durur.

Fırtına yıkamaz da, bir nefeslik suskunluk yerle bir eder.

Fırtına kalır.

Nefes kalır.

Suskunluk kalır.

Yer kalır.

Ama bu iyilik bu topraklarda kalmaz.

ka

la

maz.

***

İyi ki, seni tanıdım, iyi ki seni bildim.

İyi ki, birkaç yıllık şu ömür yolculuğum sana denk geldi.

Bundan böyle ne olur bilmiyorum.

Belki hiç tanışamadan ölür gideriz.

Olsun.

Sen hep buralarda bir yerdesin işte.

Yüreğin umut ettiği o adreste.

Kendine iyi bakasın emi.

Hasretle...

T a m e r  D u r s u n

1849

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Sayfalar