Pazartesi Mayıs 20, 2024

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Sen hep bu sıfatların çok ötesinde bir yerdeydin.

Şimdi de öylesin.

Bir asır sonra da öyle olacaksın.

***

Abin Nurettin Buca Cezaevi'ndeydi.

Ayda bir aranızda para toplayıp ta Diyarbakır'dan Buca'ya, abin Nurettin'i görmeye giderdiniz.

Kimi zaman o kadar yolu gittikten sonra "Bugün görüş yok." sözüyle cezaevi önünde kalakalırdınız da, "ah" etmezdiniz.

Ananız, avukat tutmak için bileziğini sattı.

Sen arada bir, babanın o çok sevdiği "Çift camlardan ses gelmiyor" türküsünü çaldın.

Baba bu türküyü her dinlediğinde gizli gizli ağladı.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi sen o çift camların ardındasın.

Bozulmadan,

Kırılıp dökülmeden,

diz çökmeden

ve sarayına, saltanatına aman etmeden.

***

Bir kez olsun şaşırtsaydın beni.

Bir kez olsun "Bak, bunu sana hiç yakıştıramadım." deseydim.

Karşına çıkıp "Bu kadar da olmaz ki." diye sitem etseydim.

Sen beni hiç ama hiç şaşırtmadın.

Bir süre avukatlık yaptın.

Ardından Diyarbakır'da İnsan Hakları Derneği'nde. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nda ve Uluslararası Af Örgütünün Türkiye Şubesi yönetici oldun.

Bir kez olsun etiketinle,

bir kez olsun kartvizitinle ya da kariyerinle konuşmadın.

Herkesin "mühim insan" olmak istediği bu asırda, sen hep o sıradan yaşamın yolundan yürüdün.

Sonra milletvekili oldun.

Eş başkan oldun.

Kürsülere çıktın, eylemlere katıldın.

Barikatlarda, cenaze evlerinde, kutlamalarda, halaylarda, seçim meydanlarında hep sen vardın.

Ama öyle "Dünyaları ben yarattım havası" olmadan.

İnsanlara yüksekten yüksekten bakmadan.

Akıl vermeden, hot höt yapmadan, itip kakmadan, incitmeden ve üzmeden.

Kibirden ve egodan uzak.

Ne olursan ol, nerede olursan ol ve kaç yaşında olursan ol, sen yine, annesinden bile su isterken utanıp sıkılan çocuksun.

Bir eş.

Bir baba.

Bir oğul.

Kardeş, dayı, amca, kuzen.

Öylesine biri.

Öylesine, bizi utandıracak kadar "Hiç".

Düşünüyorum da,

Şimdi içerdesin ama bizden daha çok dışardasın.

Daha ne diyeyim ben sana!

***

Benim için,

bırak Türkiye'nin, dünyanın ihtiyacı olan bir iyilik var senin üstünde.

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece gönül yarası, keder ve yalnızlık demektir dost.

Koltukların, alkışların, övgülerin ve sıfatların insanları köleleştirdiği bir yüzyıldan bahsediyorum.

Bu yüzyıl dostu, düşmanı birbirine kattı.

Kim dost, kim düşman, bilmiyoruz artık.

At izi, it izine karıştı.

Sular bulanık.

Hava puslu.

Yanılgılarla dolu hayatların çaresiz insanlarına dönüştürüldük hepimiz.

Artık kimseyi sevesimiz, kimseye sarılasımız ve kimseye gönül bağlayasımız yok.

Yorgunuz köyler, kasabalar kadar.

Ve yorgunuz düşler, umutlar ve inançlar kadar.

Çocuklarımız öldü bizim.

Gül yüzlü gençlerimiz öldü.

Hapishaneler tıka basa dolu.

Ayağını, elini, kolunu kaybedenler,

Kızlarından, oğullarından haber alamayan analar, babalar,

mezarlıklar,

mezar taşları,

mezar taşlarına giydirilen hırkalar, yelekler...

Artık kimseye dert diyesimiz, derman bekleyenimiz yok.

Kapılar sürgülü.

Pencereler kapalı.

Evler soğuk.

İnsanlar daha soğuk.

***

Bu senin iyiliğin, bu ülkede sadece kurşun, bomba, linç ve hapishane duvarları demektir.

Onlara benzemiyorsan, onlar gibi olmuyorsan, ötesi yok.

Biraz önce gördüm.

Açıklama yapmışsın ve "Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum. Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum. Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Eleştirilerden yararlanmaya çalışacağım. Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum. Hepinize yoldaşça selam, sevgilerimi gönderiyor, hepinizi hasretle kucaklıyorum. Özgür günlerde görüşebilmek dileğiyle.” demişsin.

Bir kez ya hu bir kez.

Bir kez olsun beni şaşırtsan ya.

Yok.

Sen kafaya koymuşsun bir kere.

Sadece bizi utandırmakla kalmayıp, bir de yeri açıp içine sokmaya çalışıyorsun!

Hepimizin "Ölümsüz" olmak istediği, "Kahraman" olmak istediği, "Mühim insan" olmak istediği bu zamanda, sen yine "Hiç"liginle bizi dövüyorsun.

Döv vallahi.

Hakkımızdır!

***

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Bu senin iyiliğin, eski zamanlarda kaldı.

Çoktan unuttuğumuz güzel zamanlarda...

Yaşar Kemal'İn dediği gibi "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

Bu senin iyiliğin dostum, tutar, karda boranda filizlenir, gecenin içinde ışıklanır, umutsuzlukta insana düş kurdurur. Ama gel gör ki, bu topraklarda zar zor ayakta durur.

Fırtına yıkamaz da, bir nefeslik suskunluk yerle bir eder.

Fırtına kalır.

Nefes kalır.

Suskunluk kalır.

Yer kalır.

Ama bu iyilik bu topraklarda kalmaz.

ka

la

maz.

***

İyi ki, seni tanıdım, iyi ki seni bildim.

İyi ki, birkaç yıllık şu ömür yolculuğum sana denk geldi.

Bundan böyle ne olur bilmiyorum.

Belki hiç tanışamadan ölür gideriz.

Olsun.

Sen hep buralarda bir yerdesin işte.

Yüreğin umut ettiği o adreste.

Kendine iyi bakasın emi.

Hasretle...

T a m e r  D u r s u n

1790

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar