Salı Ocak 28, 2025

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı. Bin yıl sonra Tayyip tarafından Nizamülmülk’den ödünç alınmış bu söz bugün Fettullah Gülen için söyleniyor! Tayyip sadece Nizamülmülk’ten bu sözleri ödünç almıyor aynı zamanda ondan bir devlet geleneğini de devralıyor. Cemaat için “Haşhaşiler” derken, F. Gülen’i de Hasan Sabbah’a benzeterek, bir dönem koalisyon ortaklığı yaptığı kişileri “entrikacı”, “suikastçı”, “afyonkeş”, devleti arkadan hançerleyen komplocular, dış mihrakların maşası ilan ederek Gülen Cemaatini Hasan Sabbah-Alamut Kalesi üzerinden yıpratmak istiyor.

Hasan Sabbah üzerinden yaratılmak istenen olumsuz algı “Haşhaşiler” kavramı üzerinden perçinleniyor. AKP-Gülen koalisyon ortaklığının bitmesiyle başlayan çatışma iktidar etrafında şiddetlenerek devam etmektedir. Cemaatin AKP’li köşe yazarları tarafından  “Haşhaşilere” benzetilmesi, Tayyip’in bizzat üst perdeden, devlet içine sızmaya çalışan çeteler tarafından arkamızdan ‘hançerlendik’ demesiyle, ‘haşhaşiler’ söylemi bir anda popülerleşerek dillere pelesenk oldu.

Tayyip ve AKP’li köşe yazarları tarafından, “Haşhaşiler’’ kavramının Gülen cemaati için kullanılması bir tesadüf sonucu veya cemaat örgütlenme modellerinin belli oranda birbirlerine benzerliklerinden kaynaklı ortaya atılmıştır. Kavramlar üzerinden meşruluk oluşturma karşı tarafı köşeye sıkıştırıp zayıflatma, kendini tek meşru suç gösterme çalışmasıdır. Kavramlar ideolojilerin bir mücadele alanıdır, teorik mücadele bu alanda gerçekleştirilir. Kavramlarla bir zihinsel dünya inşa edilebilir ve ideolojik hegemonya kurulabilir. Kavramlar bir yönetme aracıdır. Tayyip de bizzat devlet ve devletin resmi İslam alimleri tarafından H. Sabbah hakkında oluşturulmuş kara propagandayı, sahte H. Sabbah “gerçeği” ile cemaati köşeye sıkıştırmak, Sünni tabandan koparmak için kullanılıyor.

Sünni Hanefilik dışında kalan inanç grupları AKP-Cemaat çatışmasında malzeme olarak kullanılmakta, bu inanç gruplarının simge ve sembolleri çatışan kliklerin elinde birbirlerini suçlamanın nesnesine dönüştürülmekte, seslendikleri kitlenin nefret duygularını beslemektedir.

Hasan Sabbah (Alamut Kalesi), Gülen Cemaatine ilk kez benzetilmiyor. 90’lı yıllarda klikler artası çatışma boyutlanırken de aynı benzetmeler yapılmıştı. Hatta sadece Gülen cemaati değil, Hizbullah, Cemalettin Kaplan, El Kaide gibi halk düşmanı çeteler de böyle tanımlanmıştı. Doğrusu “Haşhaşiler” suikast çetesi söylemleri ana akım medyanın her dönem ilgisini çekmiştir.

Biz hakkında yapılan spekülasyonları bir yana bırakıp kimdir Hasan Sabbah sorusuna odaklanalım.

İran’ın Kum kentinde Şii bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hasan Sabbah on iki imam Şiiliğiyle yetişir. Eğitimli, entelektüel yanı gelişmiş, bilme, sanata, felsefeye varana kadar birçok konuda kendini yetiştirmiş, (kendisi içim “7 yaşına bastığımdan beri çeşitli ilimleri, öğretileri öğrenme merakıyla yanım tutuşuyorum” diyor) ezilen yoksul köylüler ve şehir esnafı halkın yanında, yoksuldan yana, sömürüye karşı komünal eşitlikçi bir yaklaşımı kendisine rehber edinmiş bir halk önderidir. Kendine, öğretilerini yaymak için yurt edindiği Alamut Kalesine büyük bir kütüphane kurdurmuş, birçok alim-felsefeciyi Alamut Kalesi’nde misafir etmiş, eğitime büyük önem vermiş ve Nizarileri de bu temelde eğitmiş birisidir.

Nizariler; 909 yılında kurulan Fatımi Devleti’nin, kurulduktan yüz yıl sonra yozlaşmaya başlayarak eşitlik ve adalet söylemleri ile etraflarına topladıkları halka, onun sorunlarına yabancılaşmasıyla birlikte İsmaili Fatımiliğinden kopanlardır.   Fatımiler ilk ortaya çıktıklarında Abbasilerin zulmü altında ezilen yoksul halk ve inanç gruplarının sesi olmuş, eşitlik ve adalet söylemleriyle etrafına topladığı halk kitleleriyle kısa sürede büyük başarılar elde etmişlerdir. Lakin, mülkiyet ve sınıf ilişkilerinin getirdiği sonuçlar, yüz yıl sonra onları Abbasi aristokrasisi ile aynı noktaya getirmiştir.

Nizarilerin Fatımilikten kopuş tarihleri, Halife El Mustansır ölmeden (1094) önce büyük oğlu Abu Mansur Nizar’ı imam (halife) tayin etmesi ama Fatımi devlet aristokrasisinin Nizar’ın yerine küçük kardeşi Abu Kasım Ahmed’i tahta çıkarması ile başlar. Nizar’ın hakkı olan halifelikten Nizar’ın uzaklaştırılıyor olmasını haksızlık kabul edenler, Fatımilikten koparak Nizariliği kurarlar.  

“Nizarilerin Fatımilerden kopmasının en önemli nedeni kuruluşundan yüz yıl sonra giderek tutuculaşan, hantallaşan, alt katmanların sınıf çıkarlarından uzaklaşan, sadece söylemde adalet ve eşitlikten söz edip halktan uzaklaşmalarıdır.” ( Faik Bulut) Hasan Sabbah’ın başını çektiği Nizarilik, Sünni ve Şii egemenlerine karşı, ezilenler için eşitlik ve adil bir toplum hayalini temsil etmektedir.

Hasan Sabbah hakkında birçok hurafe ve karalama yapılmaktadır. Bunlardan en yaygın birkaç tanesi şunlardır.

Hasan Sabbah’ın Nizamülmülk ve Ömer Hayyam’la okul arkadaşı olduğu, üç arkadaşın kendi aralarında anlaşarak birbirlerine “hangimiz yükselir ve bir yerlere gelirsek diğer ikisine yardım edecek” sözü verdikleri rivayeti. Buna göre Nizamülmülk Selçuklu sarayında vezir olur ve sözüne sadık kalarak Hasan Sabbah’ı yanına saraya alır. Bir müddet sonra arkadaşının yükselme hırsından korkan, yerine geçme planı yaptığını düşündüğü Hasan Sabbah’ı bir yolunu bularak Sultan Melikşah’ın gözünden düşürür ve saraydan kovulmasını sağlar. Bu olaydan sonra Hasan Sabbah Nizamülmülk’e düşman olur. Bu söylence Hasan Sabbah’ı sıradanlaştırmak ve hareketin sosyal-siyasal içeriğini boşaltmak için uydurulmuştur. Hasan Sabbah’ı o dönem sarayda baş sayman, denetçi, istihbarat örgütünün başı olduğu iddiaları da rivayeti sürükleyici ve etkili kılmak için uydurulmuştur. Bunlar gerçekle uyuşmayan hayal ürünü ve kurgudan ibarettir.

Bu rivayeti çürüten ikinci olay, “üç arkadaşın okul arkadaşı olmaları ve Nişabur’da okumuş olmaları”dır. Hasan Sabbah Kum ve Rey şehirlerinde eğitim görmüştür. Haliyle üç arkadaşın Nişabur’da okul arkadaşı olmaları hayalden ibarettir.

Hasan Sabbah, Alamut Kalesi ve İsmaililiğin Nizari kolu için çok bilinen diğer bir rivayette Nizari fedaileri ile ilgilidir. Onlar cennet bahçelerinde hurilerle birlikte olup haşhaşın etkisiyle suikast düzenleyen, şeyhlerinin emri ile sorgusuz-sualsiz kendilerini öldürebilen cahil-bilgisiz afyonkeşler olarak sunulur. Böylece Hasan Sabbah da korkutucu bir imge olarak zihinlere nakşedilir.

Hasan Sabbah ve Nizariliğin Avrupa’da “Haşhaşişer” olarak biliniyor olmasının önemli nedenlerinden biri ise Alamut Kalesine hiç gitmemiş İtalyan gezgin Marco Polo’nun Seyahatnamesinde yazdıklarıdır. Marco Polo’nun yazdıkları kendinden önce bölgede bulunmuş Hıristiyan din adamları, haçlı seferlerine katılmış komutanlar, krallar ve Ortodoks İslam’ın bağnaz temsilcilerinin Nizarileri karalamak için uydurduğu yalanlardan ibarettir.

“Marco Polo 1273 yılında Horasan ve Kirman eyaletlerine gitmiş, Alamut Kalesi 1256 yılında Moğollar tarafından istila edildiği için, Marco Polo’nun Alamut Kalesini görme olanağı olmadı. Moğollar kaleyi sitila ettikten sonra yerle bir etmişti.” (Faik Bulut Hasan Sabbah Gerçeği) Marco Polo’nun Nizarileri ‘Haşhaşiler’ olarak adlandırması onlar hakkında gerçek olmayan, hayal ürünü anlatımları zamanla Avrupa edebiyatına girmiş ve “Haşhaşiler” afyon içen, suikast yaparlar… olarak günümüze kadar bu şekilde anılmıştır.

Tayyip’in Fettullah Gülen Cemaatini tanımlarken kullandığı “gözü dönmüş Haşhaşi çeteleri” bizlerin yabancısı olmadığı şeylerdir. Bugün devrimci eylemler sonrası sıklıkla söylenen “ uyuşturucu hapların etkisiyle bu eylemleri yapıyorlar, kendilerinde değillerdi…” açıklamaları bin yıl önce de Ortodoks İslam’ın bağnaz temsilcileri tarafından Hasan Sabbah ve arkadaşları için kullanılıyordu. Faik Bulut’un Alamut Kalesi için söylediği; “onlar eşitlikçi dervişan cumhuriyetlerinin temsilcileridir” sözleri onları açıklamaya yetiyor. Egemenler her dara düştüğünde aynı oyunu oynar. Hasan Sabbah’ı Fethullah’la eşleştirmek; ezilenlerden yana tavır takınan, Şii ve Sünni sömürüsüne başkaldıran halk önderine hakaret ve saygısızlıktır.

 

92886

Uykuya daldı şimdi

UYU SEN DEDİLER BİR TÜRLÜ UYANMADI! UYKUYA DALDI ŞİMDİ.

Berkin, çocuklukla gençlik arasında bir yaşta Devletin Kurşunuyla sonsuzluk uykusuna gönderildi. Diğer yoldaşlarımız, dostlarımız gibi Berkin de yaşlanmayanlar arasına katıldı. Tıpkı “Ölüler Genç Kalır” kitabında olduğu gibi değişim yaşı da Berkinin yaşı olarak kalacak. Hep o yaşta anılacak.

Güvercinleri de, Çocukları da Vururlar

Bu topraklarda barışın simgesi güvercinleri vurdular. Bu topraklarda masumiyetin simgesi çocukları da vurdular. İşte bundan ötürüdür, diyoruz ki bu coğrafyanın, bu ülkenin tarihi katliamlar tarihidir.  Bu katliamları yapan iktidarlar değişti, katillerin adları değişti, ama katillerin zihniyeti hiç değişmedi.

Bu zihniyet Kerbela’da kendisine biat etmediği için direnişin sembolü olmuş Hüseyin’i ve ailesinden çocukları da susuzluktan öldüren Yezit zihniyetidir.

Gelecek: Bir Perdelik Piyes / Ergün Aslan

Florensa' da bir malikane.

Göçmen işçi    :   

Şu balkonda duran güzel kızda kim ?

Acep Kimlerdendir ?

Sorsam adını bahş eder mi?

Küçük burjuvazi  :    

Gökyüzündeki yıldızlar ne kadar berak

Sınıfımızın kapitalizm karşısındaki haliylede  ne kadar tezat. 

Göçmen işçi  :     

Fark etmedi her halde beni.

Biraz daha yaklaşsam mı ?

Nöbetçiyde atlata bilir miyim?

Yerel    :   

Bu gün bu  kapıda  yarında başka kapıda.

Balkonda duranda .....

( Sömürgeci ) kapitalizmin sayesinde var olan ara sınıf.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRASİ[*]

“Ben kimseye hiçbir şey öğretemem,

sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”[1]

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışma zemini, biçime mündemiç “teknik” bir “soru(n)” olarak ele alınamaz.

Sosyalist örgüt/veya örgütlenme; ideolojik bir “soru(n)”dur. Yani bugünden geleceği nasıl tahayyül ve tasavvur ettiğimizin siyasal pratiğidir. Böyle de olmalıdır.

Bu çerçevede sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışmak, aynı zamanda sosyalist demokrasiden ne anladığımızı da ortaya koymaktır.

Sevgili Dost(lar),

 8 Mart’tan 8 Mart’a değil; her gün, her an sadece ekmekle yetinmeyip; gül de istedik Lilith’le başlayan özgürlük mücadelemizde…Arkadaş Zekai Özger’in, “Pencereyi aç,/ sesin sarsın dünyayı./ Duyulur elbet ta ötelerden,/ yürek kendini tanır”…Adnan Yücel’in, “Durmak yok bu koşuda/ Teslim olmak yok/ Ağıt yok dilimizde/ Dizlerde titreme yok”…Ahmet Telli’nin, “ne zindan karanlığı/ ne zulüm/ ne işkence/ indiremez dudaklarındaki,/ gülümsemenin bayrağını”… dizelerini terennüm ettik ısrarla dünyanın bütün dillerinde;Hepatia,  Kazvinli Kürret-ül Ayn,  Olympe de Gouges,  Louise Michel,  Pankhurst Kardeşl

TKP/ML Kadın Komitesi’nden 8 Mart açıklaması

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken TKP/ML Kadın Komitesi, bir açıklama yayınlayarak “Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur” dedi.

Tusiad 2050 Vizyon Türkiye Çerçevesinde Mevcut Politik Ortam Değerlendirmesi Denemesi

2001 dünya krizinin Türkiye’ye etkisi ile Emperyalizm yeni bir yönelime girmiştir.(bu süreç 1980 de başlamış orta seviye ye de 2001 de ulaşmıştır.) Bu yönelim mevcut krizin sonucunda belirginleşerek dünya da tüm sınıflarda huzursuzluk yaratmıştır. Ezenlerin kendi arasındaki çelişkiler belirginleşmiş, gelişmekte olan ülkelerin emperyalizmle olan çelişkileri yeni bir boyut kazanmış, yerel hükümetler, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu hareketleri gerçekleştirme de ağır kalarak krizi daha da derinleştirmiştir.

Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan

 

KATLEDİLİŞİNİN 41. YILINDA O’NU ANIYOR, O’NUN İZİNDE YÜRÜYORUZ!

Emekçiler, Devrimciler

Partimiz TKP/ML’nin kurucusu ve kuramcısı komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin 41. yılındayız. Kaypakkaya yoldaş, Ocak 1973’de Dersimde yaralı olarak düşmana esir düştükten sonra aylarca süren işkencelerin ardından Diyarbakır zindanlarında katledildi. İşkence altında tarihi bir direniş örneği sergileyen yoldaş Kaypakkaya komünist baş eğmezliğin sembolü haline geldi.

Emekçi Kardeşler, 

Bilimsel Sosyalizmin Öncü Kadınları:Yusuf KÖSE

 

Jenny Marx’ın 200. doğum yılı anısına... 

Evet nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara

Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx

EVLAT-YOLDAŞ(LAR) ORÇUN(LAR) İÇİN[*] Temel Demirer-Sibel Özbudun

“Çok şeyler var ki çürürler, unutulur, ölürler.Saltanat tahtı, tacı, asası gibi.Oysa bazı şeyler var ne çürürler,ne unutulur ne de ölürler,Charlie Chaplin’in şapkası,bastonu, ayakkabısı gibi.”[1]

Yakınlarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz için yazmamaya, konuşmamaya gayret ederiz; malum ne yapılırsa yapılsın “öznellik” girer işin içine.

Kolay mı? Dünyanın en zor işidir insanın sevdikleri için yazması; zor olduğu kadar “belalı”dır da…

Sayfalar