Perşembe Nisan 17, 2025

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Türkiye ve K. Kürdistan’da Osmanlı’dan, biraz reforme edilerek, devralınan bir Alevi sorunu hep var olagelmiştir. Sorunun özü, Osmanlı’da da devlet dini olan hâkim Sünni siyasal İslam’ın Aleviliği “sapkın inanç” olarak lanetleyip, yaşam hakkı tanımamasıdır. Bu anlayışla muhtelif kereler on binlerle ifade edilen toplu soykırımlar yaşatılmıştır bu halka. Sonra TC. Devleti güya hilafeti kaldırmış ve keza güya laikliği benimsemişse de fakat bizzat bir devlet kurumu olan ve din işlerini devlet adına yürütmekle görevlendirilen Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Sünni İslam, devletin resmi dini olarak varlığını sürdürmeye devam ettiğinden; anayasaya geçirilen laiklik ilkesi de böylece boşa düşürülerek, göstermelik bir hale sokuldu. Haliyle Alevi sorunun çözümünü bulma zemini de bu şekilde, esasen ortadan kaldırılmış oldu.

TC. Devleti’nin kurucu partisi sıfatıyla kurumsal olarak CHP, Cumhuriyet dönemi uygulamalarının doğrudan sorumlularındandır. Hal böyleyken, Özgür Özel’in bu Parti’nin Başkanı sıfatını devre dışı bırakan yukarıdaki beyanatı, esasen sorunludur. Partisinin Alevi sorununun bugüne değin çözümsüz kalmasındaki payını es geçerek; “Cem evleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken” demesi, her şeyden öte, en başta, samimiyetten uzaktır. Öte yandan sorunu laik sorunun bir ürünü olarak görmeyip, bir hak ihlali olarak, ibadethane hakkının çiğnenmesi sorununa indirgemesi de bir başka tutarsızlık örneğidir.

Keza bir başka tutarsızlığı da anayasada her yurttaşın eşit olduğu hükmünü sadece Aleviler özgülünde hatırlayıp, sorgularken; iktidara talip bir ana muhalefet partisi olarak oy isteyeceği Kürtler için bu eşitliği istemeyi ise özenle es geçmesidir. Hâlbuki mesela “her konuda her yurttaşımız eşit haklara sahiptir. Sünni’nin ne hakkı varsa, Alevinin de Türkün ne hakkı varsa bir Kürdün de aynı hakları vardır. Örneğin kendi anadilinde eğitim Türk için nasıl doğal insani bir hak ise; Kürt için de bir haktır, ayrım yapılamaz.” şeklinde bir genellemeyi dahi yapmıyor, yapamıyor. Oysa bunlar çoktan aşılmış şeyler, çünkü daha önceleri çeşitli siyasilerce defalarca dillendirilmişti de dolayısıyla rahatlıkla bunu yapabilirdi toplumun beklenti ve hassasiyetlerini gözeterek. Neden bütün hassasiyetler hâkim din ve ulus için gösteriliyor da ezilen ve mağdurlar için gösterilmiyor acaba? Açık ki bu, her şeyden önce, CHP’nin sahip olduğu zihniyet ve siyaset yapış tarzıyla alakalı bir durumdur. Özgür Özel belki kişi olarak daha farklı eğilimler içinde olabilir, fakat partiye hâkim olamadığından, kurumsal yapının resmiyeti dışına çıkmaya pek cesareti yok gibi görünüyor dışardan bakışla.

Bu kısa değerlendirmenin ardından artık doğrudan ana soruna geçebiliriz: Cem evlerinin “resmi ibadethane” olarak tanınması talebi, başta bazı Alevi kurumları olmak üzere birçok ilerici-demokrat ve sol-sosyalist kesim ve hatta yukarıda ki örneğinde görüldüğü üzere, birçok burjuva partisi tarafından da öteden beridir ileri sürülüp, desteklenmektir. Görünüşte, Anayasal bir yükümlülük de olan “eşit yurttaşlık” gereği, bu hak, Alevilerin de en meşru demokratik hakkı olarak ileri sürülüp savunuluyorsa da aslında bu, yine de söz konusu eşitsizliği sadece kısmi olarak giderebilir bir “ara çözüm” olabilir ancak ki. Buna rağmen, evet elbette, asıl talep edilmesi gerekenin önüne geçmemesi koşuluyla, bu da talep edilebilir ve desteklenebilir de.

Genel olarak dinler ve özel olarak da farklı inançlar arasında toplumsal barışın teminatı, ancak ki bunların devlet nezdinde, gerçek anlamda, anayasal olarak eşit kılınması ve bunun güvenceye alınması ile mümkün olabilir. Bu ise, din ve tüm diğer inançların kamu alanı dışına çıkarılmasını ve her birinin, o inanç ve dine mensup bireylerin “özel yaşamının bir unsuru” haline getirilmesini gerektirir.

Yani özcesi şu ki bu toplumun ihtiyacını karşılayabilecek, geçerli tek gerçek çözüm, her türlü düşünce ve inanç özgürlüğünün bir diğer teminatı olan laikliktir. Dolayısıyla da başta Aleviler olmak üzere, kendilerini ilerici-demokrat ve sol-sosyalist addeden tüm kesimlerin bir diğer acil demokratik talebi, elbette ki kesinlikle laiklik olmalıdır.

Laiklik olmadan, özellikle de demokrasi kültürü, adeta yok denecek kadar son derece geri toplumlarda, toplum asla dinsel ve inançsal gerilimlerden kurtulmuş olamayacaktır. Öte taraftan devletin resmi dini de olan hâkim dinin sahip olacağı bütün o ayrıcalıklı konum ve avantajlar karşısında cemevlerinin resmi ibadethane olarak kabul edilmesiyle de Aleviler asla gerçek anlamda bir eşitliğe kavuşmuş olmayacaktır. Dolayısıyla da cemevlerinin resmi ibadethane olarak tanınması talebi laikliğe doğru atılacak bir adım değil; hem dinin kamu alanı dışına çıkarılması talep ve mücadelesini geri iten ve hem de hâkim din veya mezhebin konumunu daha da pekiştirmesine hizmet eden bir adım özelliği de taşıyor olacaktır kaçınılmaz olarak.

Bu sebeple, ısraren laiklik talep edilmelidir. Bu talebin asıl özneleri olan başta Alevi kurumları olmak üzere, ilerici-demokrat, sol-sosyalistler ve komünistler asıl olarak bu talebi dillendirmeli ve bunu toplumsal bir harekete dönüştürmeyi hedeflemelidirler.

Bu aynı zamanda kendilerini laiklik yanlısı addeden burjuva partilerinin (bilindiği üzere laiklik, burjuva demokrasisinin en temel ilkelerinden olup, burjuvazinin gereksinimini duyduğu bilimsel eğitim açısından son derece önemlidir de. Zaten böyle olduğu için değil midir TÜSİAD’ın her fırsatta buna vurgu yapması?) hem gerçek anlamda ne kadar laiklik istemcisi olduklarını ve hem de “Alevi yurttaşlarımız da diğerleri kadar aynı haklara sahiptir, sonuna kadar arkasındayız” söylemlerinde ki samimiyetlerini ayan beyan ortaya serecek bir turnusol kağıdı işlevi görecektir.

Bununla, bu özgülde başta CHP olmak üzere Alevilerin haklarının da savunucusu olduklarını ileri süren tüm burjuva partileri, kaçınılmaz olarak laiklik kantarında boy ölçülerini vermek zorunda kalacaklardır.

CHP gibi, onların bazıları, niyetleri olsa da fakat güçlü toplumsal talepler ortaya çıkmadıkça; hem kurulu nizama karşı çıkmaya ve hem de dini gericiliğin hışmını göğüsleme cesaretine sahip olmadıklarından; onların bu talebi gündemlerine alabilmeleri ancak ki bu şekilde organize olmuş bir toplumsal talep ile mümkün hale gelebilir.

Çok güçlü bir propaganda ile TC. Devleti’nin, Anayasasında yazmasına rağmen, asla gerçek anlamıyla laik bir devlet olmadığını, bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı ile, aslında bir din devleti olduğunu, bunun ise laiklik ile asla bağdaşır olmadığını geniş kamuoyu nezdinde teşhir ederek; Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere dinin, tüm kurumlarıyla, kamu alanı dışına çıkarılarak, gerçek anlamda laikliğe geçilmesini talep etmek gerekiyor. Bu talep aynı zamanda hem özel olarak “Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeli”ne ve hem de genel olarak şeriatçı gidişe dur demenin bir vesilesi olarak toplumda kesinlikle yankı bulacaktır. 

 

1933

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Sayfalar