ANALİZ | KDP’NİN TC AŞKI!
TC devletinin Irak Kürdistanı'na yönelik işgal amaçlı saldırıları devam ediyor. TC zaten Hewler ve Musul'la ilgili hayallerini sürekli tekrarlıyor.
TC devleti, Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarının sonuncusunu 23 Nisan 2021’de başlattı. TC ordusunun, 23 Nisan’da Irak Kürdistan Yönetim Bölgesi (IKYB) toprakları içerisinde yer alan Metina, Zap ve Avaşin-Basyan’da gerillaya karşı Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım isimleriyle kara ve hava harekatını başlattığını bizzat Savunma Bakanı basına yaptığı açıklamayla duyurdu.
Savaş uçakları ve helikopterlerle havadan bombalamalarla ve helikopterlerle yapılan indirmelerle yürütülen harekât kapsamında özellikle Zendura ve Koordine Tepesi olarak adlandırılan alanlara indirme yapıldığı, TC ordu güçleriyle HPG gerilla güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı bilgileri basına yansıyor.
Karadan ilerleme sağlayamadığından, yoğun teknik ve hava saldırılarına ağırlık veren TC ordusunun sıkıştığı alanlarda kimyasal silah kullandığı da basına yansıdı.
TC ordusunun gerçekleştirdiği bu saldırılarda 2 aya yakın bir süredir amacına ulaşamaması TC’yi çıkmaza sokmuş durumdadır. İndirme yaptığı tepelerde gerilla karşısında tutunamamış, ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Daha doğrusu TC ordusu, her gün gerillanın kuşatması altında daha fazla yıpranmaktadır.
Bundan dolayı da KDP’nin askeri güçlerinin Güney’den gerillaya yönelik askeri harekât başlatmalarını talep etmiştir.
Zaten böyle bir politikaya yıllardır hizmet etme anlayışında olan/hizmet eden KDP, operasyon bölgesine geçtiğimiz günlerde TC tarafından özel olarak eğitilen Zerewani ve Gulan güçlerini sevk etti. Görünen o ki; gerçekleştirdiği saldırılarla amacına ulaşamayan aksine gerillanın kuşatması altında kalan TC güçlerinin imdadına KDP’nin Peşmerge güçlerinin yetişmiştir. KDP, gerilla alanlarını kuşatarak TC’nin silahlı güçlerine destek sunmaktadır.
Böylece TC’nin Medya Savunma Alanlarını işgal etme saldırısına ortak olmaktadır. KDP, TC devletiyle, özellikle de AKP iktidarıyla yaptığı çok sayıda ekonomik ve askeri anlaşmadaki görevini yerine getirme gayreti içerisine girmiş vaziyettedir.
KDP yönetimi, 2 yıl önce Zine Werte’ye güçlerini -asker- yığmıştı. Bu da KDP ve PKK’yi yeni bir çatışmanın eşiğine getirmişti. PKK, KDP’yi TC adına hareket etmekle, TC’nin kendisini tasfiye etme girişimlerine ortak olmakla eleştirmişti.
Daha sonra Haftanin saldırıları başlamıştı. Bu saldırı Gare ile devam etmişti. En son da Zap, Metina ve Avaşin işgal saldırılarında KDP’nin harekete geçirilmesi, KDP’nin TC tarafından kullanıldığını göstermektedir.
Tüm bunlar; ABD-TC-KDP ilişkileri, onların PKK’nin öncülük ettiği ulusal özgürlük mücadelesini tasfiye etme anlayışı olarak gündeme gelmektedir.
Ulusal Değil Sınıfsal!
KDP’nin Zine Werte’ye askeri güç konumlandırmasıyla başlayan ve en son 5 Haziran’da Metina’ya güç konumlandırma yönelimi ve bu sırada yaşanan olaylar KDP ile PKK arasında gerginlik ve çatışma ihtimalini gündeme getirmiştir.
Gerginliğin temelinde KDP’nin Kürt ulusal çıkarları için değil, KDP yönetiminde bulunan bir avuç feodalin sınıfsal çıkarları vardır.
KDP yönetimi, AKP-MHP faşist iktidarıyla çok yönlü anlaşmalar yapıp çeşitli ilişkiler içerisine girmiş durumdadır. TC devleti, KDP’ye ”PKK’ye karşı savaşa katıl” demekte, o da çeşitli yöntemlerle katılım göstermekte ve PKK gerillasını TC’ye ihbar edip kuşatmaya çalışmaktadır. Böylece PKK ile KDP arasındaki gerginlik ve çatışma ihtimali ortaya çıkmaktadır.
Diğer yandan KDP uzun yıllardır TC ordusunun işgaline hep kapı araladı. TC ordusu da 1997 yerleştiği alanlara yenilerini ekleyerek Güney’e doğru ilerlemesini süreklileştirdi. MİT tarafından eğitilip ajanlaştırılan KDP taraftarlarının verdiği bilgiler/koordinatlarla İHA ve SİHA’lar PKK kadrolarına yönelik suikastler gerçekleştirdi. Aynı zamanda savaş uçaklarının bombardımanlarıyla çok sayıda PKK gerillası yaşamını yitirdi.
Zine Werte olayında görüldüğü gibi KDP, gerilla bölgelerine askeri güç gönderme ve gerillaya karşı TC ordusuyla işbirliği yapmaya devam etmektedir. KDP ile TC’nin son yıllarda daha da sıklaşan ilişkisi 1960’lı yıllara kadar uzanır. ”Saitler Olayı” olarak bilinen olay, KDP’nin ve TC’nin ilk yakınlaşması olur. KDP’nin TC ile olan ilişkileri, PKK’nin 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Şemdinli ve Eruh ilçelerinde gerçekleştirdiği eylemler sonrasında daha açık görülmeye başladı.
Bu tarihten itibaren PKK’ye karşı anti-propaganda yapmaya başlayan KDP, Van ve Hakkari’de kendisine yakın olan aşiretlerden korucu olmalarını ve PKK’ye karşı TC ile birlikte savaşmalarını istedi. 1991-1998 yıllarında PKK’ye karşı ortak askeri harekatlar da yapıldı.
1997’de PKK’ye yönelik yapılan en büyük harekât olarak gösterilen ”Çekiç Harekatı”na KDP de katılım sağladı. Hewler’de yaralıların kaldığı hastaneye saldırı yapılarak PKK’liler katledildi. Bu saldırı ”Hewler Katliamı” olarak tarihe geçti.
TC devletinin 23 Nisan’da başlattığı son saldırılar AKP iktidarının başının ABD başkanı J. Biden ile yaptığı telefon görüşmesinin sonrasındadır. Bu anlamıyla ABD’nin desteğiyle TC ve KDP tarafından planlandığı, KDP’nin Metina kuşatması, gerilla alanları arasında kopukluk yaratma çabası yapılan bir planın uygulamaya konulmasıdır. Kürt ulusal özgürlük güçlerinin tasfiye edilmesi planının parçasıdır.
ABD emperyalistleri, PKK’nin askeri olarak tasfiyesini sağlamak istiyorlar. PKK’yi KDP çizgisine -işbirlikçi çizgi- getirmek istiyorlar. Irak ve Rojava Kürtlerini de kendi siyasi ekseninde birleştirmek amacındalar. Kürt sorununu AKP-MHP faşist iktidarı için kullanılabilir bir noktaya getirmek istiyorlar.
PKK’nin kuşatılarak tasfiye edilmesi, olmuyorsa zayıflatılması, askeri ve siyasi olarak güçten düşürülmesi projesinin sahibi ABD emperyalizmidir. Sahadaki uygulayıcıları da KDP ve TC’dir.
TC devletinin Irak Kürdistanı’na yönelik işgal amaçlı saldırıları devam ediyor. TC zaten Hewler ve Musul’la ilgili hayallerini sürekli tekrarlıyor. Yeri geldiğinde ”Kerkük Türkmen şehridir” diyor. Metina, Zap ve Avaşin’in işgalinden sonra daha aşağılara inerek Şengal’i işgal etmeyi planlıyor. Böylece Musul ve Kerkük için de fırsat yaratma hayalleri de güdüyor.
KDP’nin TC’nin yanında savaşa katılması, Irak Kürdistan topraklarının TC’nin kontrolüne geçmesine yol açacaktır.
TC ile PKK karşıtlığı temelinde bir araya gelip askeri-ekonomik anlaşmalar imzalayan ve ortak operasyonlar yürüten KDP, bugün de 12 bin dolayında askeriyle Irak Kürdistanı’nda bulunan TC’nin “Kürtlere değil PKK’ye karşı savaşıyorum” tezini meşru kılma çabasında. Ama eğer KDP, PKK gerillalarına Metina’da saldırırsa ve KDP ile PKK arasında bir savaşa yol açarsa bu savaş tüm Kürtlerin katılacağı bir savaşa dönüşecektir.
Savaşın kazananı da Kürt düşmanları olacaktır.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form