Çarşamba Aralık 4, 2024

ANALİZ | KDP’NİN TC AŞKI!

TC devletinin Irak Kürdistanı'na yönelik işgal amaçlı saldırıları devam ediyor. TC zaten Hewler ve Musul'la ilgili hayallerini sürekli tekrarlıyor.

TC devleti, Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarının sonuncusunu 23 Nisan 2021’de başlattı. TC ordusunun, 23 Nisan’da Irak Kürdistan Yönetim Bölgesi (IKYB) toprakları içerisinde yer alan Metina, Zap ve Avaşin-Basyan’da gerillaya karşı Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım isimleriyle kara ve hava harekatını başlattığını bizzat Savunma Bakanı basına yaptığı açıklamayla duyurdu.

Savaş uçakları ve helikopterlerle havadan bombalamalarla ve helikopterlerle yapılan indirmelerle yürütülen harekât kapsamında özellikle Zendura ve Koordine Tepesi olarak adlandırılan alanlara indirme yapıldığı, TC ordu güçleriyle HPG gerilla güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı bilgileri basına yansıyor.

Karadan ilerleme sağlayamadığından, yoğun teknik ve hava saldırılarına ağırlık veren TC ordusunun sıkıştığı alanlarda kimyasal silah kullandığı da basına yansıdı.

TC ordusunun gerçekleştirdiği bu saldırılarda 2 aya yakın bir süredir amacına ulaşamaması TC’yi çıkmaza sokmuş durumdadır. İndirme yaptığı tepelerde gerilla karşısında tutunamamış, ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Daha doğrusu TC ordusu, her gün gerillanın kuşatması altında daha fazla yıpranmaktadır.

Bundan dolayı da KDP’nin askeri güçlerinin Güney’den gerillaya yönelik askeri harekât başlatmalarını talep etmiştir.

Zaten böyle bir politikaya yıllardır hizmet etme anlayışında olan/hizmet eden KDP, operasyon bölgesine geçtiğimiz günlerde TC tarafından özel olarak eğitilen Zerewani ve Gulan güçlerini sevk etti. Görünen o ki; gerçekleştirdiği saldırılarla amacına ulaşamayan aksine gerillanın kuşatması altında kalan TC güçlerinin imdadına KDP’nin Peşmerge güçlerinin yetişmiştir. KDP, gerilla alanlarını kuşatarak TC’nin silahlı güçlerine destek sunmaktadır.

Böylece TC’nin Medya Savunma Alanlarını işgal etme saldırısına ortak olmaktadır. KDP, TC devletiyle, özellikle de AKP iktidarıyla yaptığı çok sayıda ekonomik ve askeri anlaşmadaki görevini yerine getirme gayreti içerisine girmiş vaziyettedir.

KDP yönetimi, 2 yıl önce Zine Werte’ye güçlerini -asker- yığmıştı. Bu da KDP ve PKK’yi yeni bir çatışmanın eşiğine getirmişti. PKK, KDP’yi TC adına hareket etmekle, TC’nin kendisini tasfiye etme girişimlerine ortak olmakla eleştirmişti.

Daha sonra Haftanin saldırıları başlamıştı. Bu saldırı Gare ile devam etmişti. En son da Zap, Metina ve Avaşin işgal saldırılarında KDP’nin harekete geçirilmesi, KDP’nin TC tarafından kullanıldığını göstermektedir.

Tüm bunlar; ABD-TC-KDP ilişkileri, onların PKK’nin öncülük ettiği ulusal özgürlük mücadelesini tasfiye etme anlayışı olarak gündeme gelmektedir.

Ulusal Değil Sınıfsal!

KDP’nin Zine Werte’ye askeri güç konumlandırmasıyla başlayan ve en son 5 Haziran’da Metina’ya güç konumlandırma yönelimi ve bu sırada yaşanan olaylar KDP ile PKK arasında gerginlik ve çatışma ihtimalini gündeme getirmiştir.

Gerginliğin temelinde KDP’nin Kürt ulusal çıkarları için değil, KDP yönetiminde bulunan bir avuç feodalin sınıfsal çıkarları vardır.

KDP yönetimi, AKP-MHP faşist iktidarıyla çok yönlü anlaşmalar yapıp çeşitli ilişkiler içerisine girmiş durumdadır. TC devleti, KDP’ye ”PKK’ye karşı savaşa katıl” demekte, o da çeşitli yöntemlerle katılım göstermekte ve PKK gerillasını TC’ye ihbar edip kuşatmaya çalışmaktadır. Böylece PKK ile KDP arasındaki gerginlik ve çatışma ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Diğer yandan KDP uzun yıllardır TC ordusunun işgaline hep kapı araladı. TC ordusu da 1997 yerleştiği alanlara yenilerini ekleyerek Güney’e doğru ilerlemesini süreklileştirdi. MİT tarafından eğitilip ajanlaştırılan KDP taraftarlarının verdiği bilgiler/koordinatlarla İHA ve SİHA’lar PKK kadrolarına yönelik suikastler gerçekleştirdi. Aynı zamanda savaş uçaklarının bombardımanlarıyla çok sayıda PKK gerillası yaşamını yitirdi.

Zine Werte olayında görüldüğü gibi KDP, gerilla bölgelerine askeri güç gönderme ve gerillaya karşı TC ordusuyla işbirliği yapmaya devam etmektedir. KDP ile TC’nin son yıllarda daha da sıklaşan ilişkisi 1960’lı yıllara kadar uzanır. ”Saitler Olayı” olarak bilinen olay, KDP’nin ve TC’nin ilk yakınlaşması olur. KDP’nin TC ile olan ilişkileri, PKK’nin 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Şemdinli ve Eruh ilçelerinde gerçekleştirdiği eylemler sonrasında daha açık görülmeye başladı.

Bu tarihten itibaren PKK’ye karşı anti-propaganda yapmaya başlayan KDP, Van ve Hakkari’de kendisine yakın olan aşiretlerden korucu olmalarını ve PKK’ye karşı TC ile birlikte savaşmalarını istedi. 1991-1998 yıllarında PKK’ye karşı ortak askeri harekatlar da yapıldı.

1997’de PKK’ye yönelik yapılan en büyük harekât olarak gösterilen ”Çekiç Harekatı”na KDP de katılım sağladı. Hewler’de yaralıların kaldığı hastaneye saldırı yapılarak PKK’liler katledildi. Bu saldırı ”Hewler Katliamı” olarak tarihe geçti.

TC devletinin 23 Nisan’da başlattığı son saldırılar AKP iktidarının başının ABD başkanı J. Biden ile yaptığı telefon görüşmesinin sonrasındadır. Bu anlamıyla ABD’nin desteğiyle TC ve KDP tarafından planlandığı, KDP’nin Metina kuşatması, gerilla alanları arasında kopukluk yaratma çabası yapılan bir planın uygulamaya konulmasıdır. Kürt ulusal özgürlük güçlerinin tasfiye edilmesi planının parçasıdır.

ABD emperyalistleri, PKK’nin askeri olarak tasfiyesini sağlamak istiyorlar. PKK’yi KDP çizgisine -işbirlikçi çizgi- getirmek istiyorlar. Irak ve Rojava Kürtlerini de kendi siyasi ekseninde birleştirmek amacındalar. Kürt sorununu AKP-MHP faşist iktidarı için kullanılabilir bir noktaya getirmek istiyorlar.

PKK’nin kuşatılarak tasfiye edilmesi, olmuyorsa zayıflatılması, askeri ve siyasi olarak güçten düşürülmesi projesinin sahibi ABD emperyalizmidir. Sahadaki uygulayıcıları da KDP ve TC’dir.

TC devletinin Irak Kürdistanı’na yönelik işgal amaçlı saldırıları devam ediyor. TC zaten Hewler ve Musul’la ilgili hayallerini sürekli tekrarlıyor. Yeri geldiğinde ”Kerkük Türkmen şehridir” diyor. Metina, Zap ve Avaşin’in işgalinden sonra daha aşağılara inerek Şengal’i işgal etmeyi planlıyor. Böylece Musul ve Kerkük için de fırsat yaratma hayalleri de güdüyor.

KDP’nin TC’nin yanında savaşa katılması, Irak Kürdistan topraklarının TC’nin kontrolüne geçmesine yol açacaktır.

TC ile PKK karşıtlığı temelinde bir araya gelip askeri-ekonomik anlaşmalar imzalayan ve ortak operasyonlar yürüten KDP, bugün de 12 bin dolayında askeriyle Irak Kürdistanı’nda bulunan TC’nin “Kürtlere değil PKK’ye karşı savaşıyorum” tezini meşru kılma çabasında. Ama eğer KDP, PKK gerillalarına Metina’da saldırırsa ve KDP ile PKK arasında bir savaşa yol açarsa bu savaş tüm Kürtlerin katılacağı bir savaşa dönüşecektir.

Savaşın kazananı da Kürt düşmanları olacaktır.

 

4639

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar