Perşembe Ekim 31, 2024

Başın öne eğilmesin (Nubar OZANYAN)

Herkeste umut ve heyecan yaratan, ateşi giderek yükselerek yayılan bir direniş dalgası gelişiyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyuma, diktatöre karşı gelişen direniş yayılarak devam ediyor. İttihatçı R.T.Erdoğan tarafından atanan kayyumu kabul etmeyen, istifasını isteyen öğrencilerin “red direnişi” baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşın sürüyor. Direniş Ankara-İzmir-Bursa-Adana ve diğer illerdeki üniversitelere ve semtlere yayıldı.

Ülkenin her tarafını yoksulluk ve zulümle kuru bir bozkıra çeviren AKP-MHP faşist iktidarı, dün Gezi’de bugün Boğaziçi’nde çakılan kıvılcımdan fena korkuyor. Yükselen isyan kıvılcımı, Saray hükümetinin etrafını kaçınılmaz olarak saracaktır. Bütün yalan ve iftiralara karşın söndürülemeyen kıvılcım, zalimleri daha fazla yalan ve zulme itmektedir. Para ve zulmün efendileri, her dönem ve her yerde olduğu gibi yeryüzünün lanetlilerine başlarını eğmeleri talimatını veriyor. Baş eğmenin basit bir fiziki hareket olmadığını herkes bilir. Baş eğmek, itaat etmektir. Boyun eğip diz çökmektir. İnsan iradesinin kırılarak teslim alınması demektir. Köleleşmek, onursuzlaşmaktır.

5 No’lu Zindanda yaşanan vahşetle baş eğdirmenin, yere baktırmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Zindanda devrimci tutsağa, fabrikada işçiye, tarlada köylüye, evde kadına, sokakta LGBTİ+lara, üniversitede öğrenciye, Cemevinde Aleviye, Kürdistan’da Kürt’e boyun eğdirme politikası faşizmin değişmeyen teslim alma yasasıdır.

Gözü dönmüş ve pervasız bir şekilde her şeye saldıran, herkese boyun eğdirmek isteyen ve direneni teslim almaktan başka bir şey düşünmeyen, halkına yoksulluktan başka bir şey sunmayan AKP-MHP faşist iktidarı, bozkırın tutuşan ateşinde yanmaktan kurtulamayacaktır.

Dağlar, ormanlar, ağaçlar, ırmaklar, ovalar... Her yer, saldırı ve kuşatma altındadır. İşçiler, köylüler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar, faşistlerden yana olmayan herkes saldırı altındadır. Rektörler, öğretmenler, öğrenciler saldırı ve kuşatma altındadır. Kırk yıldır Kürt’ün, devrimcilerin başını eğdiremeyenler bugün bilimin, felsefenin, özgürlüğün başını eğdirmek istiyorlar.

Önce beyinlerin teslim alınması faşizmin temel yasasıdır. Aydınların, bilim insanlarının, öncülerin teslim alınması faşizmin öncelikli hedefidir. Bu başarılırsa toplum kolay teslim alınır. Bu zulüm yasalarını tersine çevirecek olan yine öncüler olacaktır. Başı eğdirilerek, aşağı bakılması istenen öğrenci gençlik “Aşağı Bakmayacağız” diyerek direniyor. Faşizmin yasalarını baş aşağı ediyor. Bilinir ki, başı eğilenin fikri de eğilir. Boynu eğilenin onuru da eğilir. Üniversite gençliği, en anlaşılır ve özlü bir şekilde zulüm uygulayıcılarına karşı haykırıyor: “Ne sen rektörsün ne de biz terörist!”  

Zalimler istedi diye mazlumlar başlarını eğmez. Onur ve vicdan sahibi olanlar gözünü dağlara, gökyüzüne, güneşe çevirir. Boğaziçi Üniversitesi’nde bilim ve adalet yolunda yürümek isteyen öğrenciler, başlarını yere çevirmeyecek, gökyüzüne bakarak onurlu direnişlerine devam edecek. Üniversitelerin özerkliği ve akademik özgürlükleri için direnmeye devam edecekler. Çünkü, bilim ve adalet asla baş eğmeyi kabul etmez. Baş eğmenin onur kırıcı olduğunu çok iyi bilir. Çünkü iyi bilir ki, baş eğerek yaşamaktan ve diz çökmektense ayakta ve başı dik direnmek her zaman daha iyidir.  

Yok öyle umutları yitirip zalimlerin önünde diz çökerek karanlıkta savrulmak! Unutmamak gerekiyor ki, aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak. Direniş yoksa özgürlük asla gerçek olamaz.

“Eğer bir gün benim başımı eğik görürsen bil ki başım yere düşen birini kaldırmak için eğilmiştir.” (Che Guevera)

Hiç kimsenin başının öne eğilmeyeceği bir ülkedir hayalimiz. Gözünü dağlara, gözünü deniz gibi gökyüzüne, güneşe çeviren bir halkın çocukları zalimler istedi diye yüzünü aşağıya çevirmez. Ne olursa olsun ayağa kalkacağız.

Devrimciler başkalarının itibarının, halkının onurunun aşağılanmasına izin vermez. Bilirler ki, başı öne eğdirilmiş kölelere kimse saygı duymaz. Halkın gözünde saygı duyulan insan kazanır. Bugün faşist rejimin teslim alma saldırısına karşı direnişin kıvılcımını çakan üniversite öğrencileri köleliğe ve onursuzluğa karşı bedeller ödemek pahasına direniyor. Gençliğin bu direnişiyle birleşmek, kıvılcımı bütün bozkıra yaymak göreviyle karşı karşıyayız. Bu görev Birleşik Devrimci Mücadele’nin önündedir. Herkes bu mücadele saflarında birleşerek faşizme karşı savaşı büyütüp her tarafa yayarsa başımızı eğdirmek isteyenler önümüzde başlarını eğer. O günler mutlaka gelecektir!

3793

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

Sayfalar