Cuma Şubat 28, 2025

Can Serdar… /Nubar Ozanyan

Dünyayı, kim olduğunu anlamaya-tanımaya çalışan Heval Serdar, bildiğini söyleyen ve söylediğini bilen insandı. Yaşamı boyunca bir yandan bir şeyler yazdı, bir yandan yazılacak değerler bıraktı. Bu uzun ve çileli yolda bütün hakikat savaşçıları gibi büyük acılar çekip bedeller ödedi. Amed 5 No’lu Zindanı’nda gizli bir Ermeni, açık bir devrimci olarak ağır işkenceler gördü. Sağlam ve onurlu duruşundan; ezilenden ve mazlumdan yana olan, net tutumundan dolayı kalbi zulme ve soykırımlara dayanamadı. Eylül ayının soluk bir gününde ölümsüzleşince geride tanımlanması zor ve ağır bir hüzün, tamamlamamızı istediği görevler ve zalimlere karşı sıkılı bir yumruk bıraktı.

Amedliydi. Nenesi Ermeni’ydi. Daha yürümeye ve çevresini tanımaya başladığı çocukluk yıllarında nenesinin masal gizemliliğinde anlattığı Ermeni Soykırımı’nı dinlemeye başladı. Çocuk dünyasına ait ilk hayallerinde kendisi olmanın adımlarını atmaya başladı. Masal anlatımları onun gerçek kimliğinin tohumları oldu. Yaşadıklarını şifresiz anlatamayan nenesi, o çocuk dünyasına neler mırıldandı? Neler anlatmak istedi? Neden yaşanılanları masal renginde anlattı? Doğrudan ve şifresiz anlatamaz mıydı? Heval Serdar, o ana kadar kendisine verilen isim ve öğretilen kimliğin gerçek olmadığını anladıkça kökenini sorgulamaya başladı. Ermeni olduğunu öğrenince tüm yaşamı boyunca görünmez olanların hikayelerini aradı. Arayışının derinliğinde onların masal dili olmaya çalıştı. İlk kez anlatılmamış olan Müslümanlaş(tırıl)mış Ermenilerin hikayesini “Nenemin Masalları”nı yazdı. Ardından sayısız isyan ve hüzün şiirleri kaleme aldı. Amed Zindanı’nın vahşetini kendisine özgü ustalıkla mizah dilinde yazınca dikkatleri daha fazla üstüne çekti. Her anlattığı aslında kendi hikayesiydi. “Nenemin Masalları” da bir anlamıyla masal tadındaki kendi hikayesiydi.

Soykırımın yüz yıllara varan bir zaman diliminde bile sürüp giden korku olduğunu gördü. Nenesi sonra annesi neden Ermeni olduklarını uzun süre gizledi? Kim bilir daha kaç insan görünmezlik içinde açık kimliğini gizleyerek yaşıyor? Nenesi nasıl bir vahşete ve nasıl gözü dönmüş bir zulme tanıklık etti ki; bütün Ermeniler gibi yüreklerini tutsak eden korkunun etkisinden bir türlü kurtulamadı. Soykırım, sadece ölüm ve sürgün değildir. Yüz binlerce Ermeninin kendilerine ait bir mezar taşına bile sahip olmadan, kum tanelerine isimlerinin yazılarak ruhlarının çöllere savrulmasıdır soykırım. Yüz binlere varan kadın ve çocuğun en sevdiklerinin gözleri önünde tecavüze uğramasıdır. Açlık ve hastalıktan kırılmasıdır. Geride kalanların zorla Müslümanlaştırılarak görünmez olmalarıdır. Serdar Can, görünmez olanların çocuğuydu. Gerçek kimliğini öğrendiğinde bunu ne gizleme yoluna gitti ne de kimliğinden dolayı anlamsız bir utancın zayıflığını yaşadı. Can Serdar, Ermeni Soykırımı sonrası yüz binlere varan insanın kalbinin bir yanının Kürt diğer yanının Ermeni gerçekliğinin kendisi oldu.

Yanı başında Ermeni devrimcilerle tanışınca daha fazla doğduğu ve yaşadıkları toprakların tarihini-dilini öğrenmeye çalıştı. Komutan Martager’le yolu Bekaa’da kesişirken ikisinin de yollarının bir gün Ermenistan’a düşeceğini hiç ama hiç tahmin etmemişti. Devrimci mücadele bilinen yollarda yürümek kadar tahminlerin çok üzerinde önceden öngörülmeyen patikalara çıkılmasıdır. Yazılmayan yollara düşülmesidir. O da bu öngörülemeyen yola bir gün düşeceğini kestiremedi. Ermenistan’da kaldığı süre içinde sayısız aydın-yazar ve Batı Ermenistan topraklarından gelip Sovyet Ermenistanı’na yolu düşen insanlarla tanıştı. Neden aradan bir asır geçmesine karşın halen bir kısım Ermeni’nin “nerelisin?” sorusuna “Muşluyum-Vanlıyım-Sasonluyum” yanıtı verdiğini merak etti. Bir derviş gibi dolaştığı köy ve kasabalarda, Erivan sokaklarında koltuğunun altında satranç taşları ve tahtası eksik olmadı. Ermenilerin satranç oyununda neden bu kadar usta olduklarının sırrını öğrenmeye çalıştığında beş bin yıllık tarihsel bir geçmişin derinliklerine gitmek zorunda kaldı.

İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerine inandı. 12 Eylül’ün karabasan zulmünde Kürdistan dağlarının ilk gizli Ermeni gerillası oldu. Soykırım sonrası ilk Ermeni fedaisi olarak Hazro’da düşman güçleriyle girdiği çatışmada ne teslim oldu ne de biten mermilerine yenik düştü. Parçaladı silahını, vermedi elini işgalciye. Gözlerinden asla gitmedi çatışmada yitirdiği iki yiğit yoldaşının yere düşen sureti.

Bekaa’da gördüğü ilk Ermeni komutanı Martager ile ikinci kez karşılaştığında düşünce ve duyguları onu bir kez daha görünmezlerin tarihine ve geçmiş anılarına götürdü. İlk komutanının Rojava’da ölümsüzleştiğini öğrendiği an, o gün yaşamının en yaslı günü oldu. Kalbi sıkıştı. Zulüm ve işkence dolu zorlu yolculukta zayıflayan kalbi zulme ve soykırım acılarına dayanamadı. Bizlere veda ettiği törende ise Güzel Anamızı kaybettik. Komutan Martager, Can Serdar ve Güzel Ana sanki birbirlerine halen söylenmemiş sözleri varmış gibi bakarak ölüme birlikte yürüdüler. Birlikte ölümsüzleştiler… 

(21.09.2020, Yeni Özgür Politika)

7197

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Sayfalar