CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu
Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.
Ergin Yıldızoğlu bir süre önce Cumhuriyetteki köşesinde (07 Mart 2022) '' Kafa Karışıklığı mı, Teslimiyet mi?'' başlığıyla bir makale yayınlamıştı. Altılı masanın güçlendirilmiş parlamenter sistem açıklamasını şöyle özetlemişti: ''millet ittifakı'nın güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş belgesi ya bir kafa karışıklığının ürünüdür ya da CHP'nin siyasal İslam’ın 'pasif devrim sürecinde' birbiri ardına verdiği tavizlerin sonunda geldiği noktada bir ''termidor'' (değişim görüntüsü altında sürecin kazanımlarını koruma) projesine teslimiyetin...''
CHP lideri hiçbir zaman yönünü İşçiye-Emekçiye, Sola, Kürde, Alevi’ye dönmemiştir. Bu kesimleri hep cepte görmüştür. Sol kesim sosyalist bloklara yönelmiştir, Kürt demokratik kamuoyu da HDP'ye yönelmiştir haklı olarak. Alevi toplumu, işçi ve emekçi yığınları artık yeter deyip CHP'nin dayanağı olmaktan kurtulmalıdır.
CHP lideri, Bozkurt Kemal olabiliyor, Dindar Kemal olabiliyor ama bir türlü Alevi Kemal, Kürt Kemal olamıyor olamazda. Çünkü sınıfsal kimliğinde, mayasında yok. CHP'nin tarihine kısaca bir göz atarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Türk Kurtuluş savaşı sürecinde, Türk ticaret burjuvazisinin ve toprak ağalarının kurduğu bu parti, her zaman Kemalist burjuva devletin, kurucu partisi olarak sınıf pozisyonu almıştır.
Okuyucunun da bildiği gibi devlet, bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki baskı mekanizmasıdır.
CHP, Kemalist burjuvaların (komprador burjuvazi, ticaret burjuvazisi, işbirlikçi burjuvazi bürokrat burjuvazi vs.) ve toprak ağalarının (büyük toprak sahipleri, aşiret ağaları, bazı ulema kesimleri vs.) ve askerlerin kurduğu devlet partisidir. Bu parti kurulduğu günden itibaren, sömürgeci devletin çıkarları doğrultusunda politikalar izlemiş toplumu dizayn etmiştir.
1924 anayasasıyla kabul edilen tek bayrak, tek din, tek devlet, tek dil doğrultusunda kurumsallaşan tek devlet, tek parti faşizminin temsilcisidir. Türkçenin dışındaki dilleri yasaklayan, Sünni İslam’ın dışındaki inançları baskı altına alan, Osmanlı döneminde ve 1921 anayasasında kabul edilen Özerk Kürdistan temsiliyet hakkını ortadan kaldıran, şovenizme, ırkçılığa ve asimilasyona bağlı eğitim ve politika izleyerek varlığını sürdürmüştür.
Alevi inancı ve diğer inançları 1925 yılında çıkardığı yasayla yasaklayan bu partidir. Ve bu yasa 12 Eylül darbesi tarafından anayasal güvenceye alınarak kalıcılaştırılmıştır.
Anayasal değişiklik olmadan Alevi inanç kurumlarına inanç özgürlüğü statüsü veremezler. AKP-MHP hükümeti ya da altılı masa ittifakının Alevi toplumu için öne sürdükleri vaatler boş vaatlerdir. Alevi toplumu anayasal güvence olmadan bu vaatlere inanmamalıdır.
CHP tek parti faşizmi, Batı Avrupa emperyalistlerinin çıkarları doğrultusunda yasalar yapmıştır. Tek parti faşizmini gizlemek için parlamento kurmuşlardır. Türk parlamentosunun görevi kurumsal devlet faşizmini maskelemek içindir. Kimi dönemler başka partiler kurdurarak parlamentoya çok partili görüntü vermiştir. Bu parti içinden, Amerika yanlısı Adnan Menderes ve arkadaşları ayrılarak Demokrat Partiyi kurmuşlardır. Avrupa yanlısı CHP'li klik 27 Mayıs darbesiyle Amerika yanlısı Adnan Menderes ve iki arkadaşını idam ederek tekrar iktidara gelmiştir.
68 kuşağının dünya genelindeki devrimci dalgası Türkiye'yi de sarmıştır. Amerika’nın 6. filosunu denize dökecek kadar kitleselleşen gençlik hareketi kapitalist-emperyalist sistemlerin korkulu rüyası olmuştur.
Kemalist burjuvaların meclisteki temsilcisi CHP, 71 darbesini desteklemekle yetinmemiş, darbeci generallerin talebi doğrultusunda kendi Milletvekili Nihat Erim öncülüğünde yeni bir hükümet kurmuşlardır. Nihat Erim Hükümeti, çoğunluğu CHP ve Adalet Partisinden birçok milletvekilinin oylarıyla Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı idam etmiştir.
Rejim ne zaman sıkışsa CHP yardım etmiştir.1974 yılında, 1977 yılında ve son olarak 2002 seçimlerinde Bülent Ecevit erken seçim kararlarıyla hükümeti ''muhaliflerine'' bırakmıştır.
1999 Yerel seçimlerinde Mersin Belediye başkanlığını HADEP kazanmasına rağmen çakma solcu Ecevit bir kez daha MHP ve CHP ile anlaşarak devlet zoruyla belediyeyi kendisi almıştır.
2002 seçimleri öncesi Amerika’nın Derviş’ini getirip ekonomik düzenlemeleri planlatıp yaptığı planlamaların sonucunu beklemeden en zayıf döneminde erken seçim kararı alarak AKP iktidarının yolunu açmıştır.
AKP döneminde oylanan, yurt içi ve yurt dışı operasyonlarının birçoğuna CHP evet demiştir.
2015 Haziran seçimlerinde %13,5 oy alarak 81 milletvekili çıkaran HDP mecliste üçüncü parti konumuna gelmiştir. Bu durumdan AKP-MHP -CHP rahatsız olmuş ve taban kaptırma korkusu yaşamaya başlamışlardır. AKP hükümet kuramamış, CHP ise süreci geçiştirme yöntemi izleyerek yeniden seçimlere razı olmuştur. AKP yaptığı katliamlarla, hilelerle Kasım seçimlerini kazanıp böyle muhalefete can gurban demiştir.
Selahattin Demirtaş öncülüğündeki HDP'yi tehlike olarak gören bu üç parti anlaşarak milletvekilliği dokunulmazlığını kaldırıp, başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere birçok milletvekilini hapse atmıştır.
20 milletvekilinin oyuyla Selahattin'i ve birçok HDP'li milletvekilini hapse gönderen CHP, 20 milletvekili vererek ırkçı, milliyetçi faşist İyi Parti'yi meclise taşımıştır.
Önlenemez boyutlara ulaşan enflasyon ve hayat pahalılığı, işçi katliamları, kadın cinayetleri, işsizlik intiharları, yurt dışı operasyonları, dezenformasyon yasaları vs. ve bunlara karşı gelişen işçi eylemlerinin olduğu bir dönemde CHP yine iktidara koz vererek gündem değiştirmesine vesile oluyor.
Özetleyecek olursak;
CHP, devlet ve halk ikileminde, daima devletten yana olmuştur.
CHP, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idama, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını hapse göndermiştir.
1.MC, 2.MC ve AKP hükümetleri CHP ve ardılı DSP'nin ''erken seçim'' leri sonucunda olmuştur.
4.CHP, türbanı anayasal güvenceye almak için AKP'ye göz kırpmıştır.
Sonuç olarak; 50 yıllık tarihimiz boyunca hep doğruları can-kan pahasına söyledik. Küçük-burjuva devrimcilerinin dahi anti-emperyalist ve devrimci gördüğü Mustafa Kemal’in, gerçekte askeri faşist bir diktatör olduğunu, Herkesin Karaoğlan dediği Bülent Ecevit'in, gerçekte bir Karayılan olduğunu, CHP'nin solculukla, demokratlıkla alakasının olmadığını defalarca söyledik, söylemeye devam edeceğiz.
İşçi sınıfı ve Alevi kitlesi, CHP'de değil, Türkiye coğrafyasında yaşayan çeşitli milliyetlerden tüm işçi ve emekçilerin tek kurtuluşu olan proletarya partisi saflarında örgütlenmelidir.
Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, sömürü, zulüm, baskı, yasaklar, asimilasyon, cinayetler, iş kazaları, çevre ve doğa felaketleri, savaş korkuları, gelecek kaygıları vs. hepsi kapitalist-emperyalist sistemlerin sonucudur.
Bu düzen ve düzeniçi partilerle, özgür bir düzen kurulamaz. Özel mülkiyet toplumlarının sonu çoktan geldi. Bilimsel iktisadi gelişmeler kollektif yaşamanın ve kollektif toplumların zorunluluğunu muştuluyor.
Öyleyse hep birlikte, eskiyi yıkıp yeniyi inşa etmeliyiz.
Öyleyse hep birlikte, saraylara savaş halklara barış diyerek son kanlı kavgada emekten yana saf tutmalıyız.
***
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki
Comment form