“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)
7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.
Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.
Siyonist işgalci ve ilhakçı rejime karşı Filistin ulusal direnişinin, ilk olmayan ve son olmayacak olan bu operasyonunun Gazze Şeridi’nde hakim olan Hamas adlı gerici örgütün önderliğinde gerçekleştirilmesi, bu tartışmaların ana hareket noktasını oluşturdu. Bütün teknolojik üstünlüğüne ve savaş kapasitesine rağmen, Filistin ulusal direnişi karşısında tarihsel bir yenilgi alan siyonizm, yaşadığı ilk şokun ardından zulmünü meşrulaştırmak için yaygın bir medya kampanyasına girişti.
Filistin ulusal direnişi Hamas’la sınırlandırıldı ve “terörizm” etiketiyle yaftalandı. Beklenildiği üzere İsrail siyonizmi, en iyi bildiği şeyi yaparak Gazze Şeridi’nde yaşamak zorunda bıraktığı Filistinlilerin üzerine tonlarca bomba yağdırdı.
Filistin ulusal direnişinde Hamas ve İslami Cihad gibi İslamcı çizgide olan örgütlerin varlığı biliniyor. Dahası bu örgütlerin İran gibi gerici devletler tarafından “Direniş Ekseni” adı altında lojistik olarak desteklendiği de sır değil. Direnişin içinde bu tür gerici örgütlerin yer alması eşyanın tabiatı gereğidir. Her ulusal harekette olduğu gibi Filistin ulusal hareketi içinde çeşitli sınıfların temsiliyeti söz konusudur. Bu objektif gerçeklik beraberinde -siyonist propaganda aygıtının da yadsınamaz etkisiyle- Filistin ulusal direnişine yönelik, özellikle devrimci-ilerici saflarda bir tartışma/saflaşma yaratmış durumdadır.
Filistin ulusal direnişinin şu anki durumda ön plana çıkan kimi güçlerin İslamcı çizgide yer alması, dahası bu örgütlenmelerin ideolojik duruşları kaynaklı düşman kavramlarının bulanıklığı nedeniyle yer yer halkı hedefleyen eylemleri vb. gerekçesiyle Filistin ulusal direnişine karşı ilerici saflarda bir tereddüt ve mesafe yaratılmış görünmektedir.
Kuşkusuz Türkiye devrimci hareketinin ulusal sorun konusunda kafa karışıklığı yeni değil. Yanı başında on yıllardır süren Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı “ama”larla, “fakat”larla başlayan ve “sınıf tahlilleri”yle devam edip, destek ve dayanışma içine girmemeyi meşrulaştıran bu türden anlayışların temel nedeni, hakim Türk ulus milliyetçiliği ve şovenizmdir. Nitekim İsrail siyonizminin saldırganlığını protesto etmek için sıraya girenlerin bir kısmının söz konusu Rojava olduğunda sus pus olmaları bununla ilgilidir.
Benzer durum Azerbaycan ve Türk gericiliğinin Artsakh’a yönelik işgal saldırısında da yaşandı. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı dillerinden düşürmeyenler, söz konusu Ermeni ve Kürt ulusları olunca bin dereden su getirerek bu ulusların özgürce ayrılma hakkı yani ayrı bir devlet kurma hakkı ilkesini yok saymışlardır.
Söz konusu Filistin ulusal direnişi olunca Türk hakim ulus milliyetçiliği ve şovenizm engeli ortadan kalkmakta ve Filistin ulusal direnişi sahiplenilmektedir. Bu tutumda elbette Türk devletinin İsrail siyonizmiyle başta askeri ve ticari olmak üzere her türlü ilişkiyi sürdürüp, Filistin direnişini ikiyüzlüce sahiplenir gibi görünen tutumu etkilidir. Coğrafyamızda Ermeni ve Kürde dair en ufak bir dayanışma ve destek faşist terörle ezilirken Filistin’e desteğe şimdilik karışılmamaktadır. Kuşkusuz devletin çizdiği sınırlar içinde!
Öte yandan Filistin direnişini sahiplenen kimi devrimci anlayışların abartılı yaklaşımlarını da kaydetmek gerekir. Bu türden anlayışların ezen ve ezilen ulus çelişkisinde hareket noktaları doğru olmakla birlikte, şimdiki durumda Filistin ulusal direnişinde baskın olan gerici örgütlerin propagandasını yapmakta sakınca görmemektedirler.
Ezilen ulusun eyleminde onun zulme karşı başkaldırısında ifadesini bulan demokratik yanı kayıtsız şartsız desteklemek, öte yanda şimdiki durumda Filistin ulusal hareketi içinde baskın olan İslamcı gericiliğin kendi imtiyazları için mücadelesinde tarafsız kalmak! Bu ideolojik çizginin gerici mahiyetini ve halka yönelik eylemlerini eleştirmek, meselenin Yahudi halkından değil siyonizmden kaynaklandığını her fırsatta propaganda etmek! Ne sınıf bakış açısı terk edilip kızıl bayrak elden düşürülmelidir ne de ulusal mücadelenin demokratik muhtevasını desteklememek gibi bir yolda yürünmelidir. Doğru olan tutum budur!
Bu pratik, somut ifadesini ise Nubar Ozanyan’da bulmaktadır. Coğrafyamızda Ermeni, Kürt ve Filistin ulusal mücadelelerine katılan ve bu anlamıyla tarihsel devrimci bir pratik sergileyen Nubar Ozanyan; Filistin ulusunun İsrail siyonizmine karşı mücadelesinde, Artsakh Ermeni ulusunun Azerbaycan işgalciliğine ve Kürt ulusunun Türk işgalciliğine karşı mücadelesinde silah elde savaşmış ve bu uğurda ölümsüzleşmiştir.
Nubar Ozanyan, bu ulusların zulme karşı mücadelesini demokratik yanını fiili olarak desteklemiş öte yandan elinden kızıl bayrağı da düşürmemiştir. Nubar Ozanyan’ın ölümsüzlüğünün ardından FHKC’nin açıklamasında olduğu gibi; “O yaşamı boyunca siyonizme, emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaştı. Bölgedeki tüm hakların kurtuluşuna kadar devrimci mücadeleye ve halk savaşına kendini adamış kahraman siyasi tutsak ve siyasi önder İbrahim Kaypakkaya’nın mirasını temsil etti.”
Kürdistan’da, Filistin’de ve Artsakh’da çizgimiz İbrahim Kaypakkaya’dan beri nettir. Nubar Ozanyanlarla sürmektedir.
Son Haberler
Sayfalar
BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu
Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’
Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı. Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında, Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.
Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...
Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.
Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.
AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.
Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.