Cuma Ocak 24, 2025

Çorbacılar ve halk kahramanı Hristo Botew

Dünyada hainleri en çok olan halklardan biri de herhalde Kürtlerdir. Asırlardır süren sömürgeci cendere bu işbirlikçi hainlerin yardım ve desteği ile ayakta durmaktadır. Onlar olmasa Kürtler çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlardı. Bu ajanlaşmış işbirlikçiler önlerine konulan çanaklarda beslenmenin karşılığında ruhlarını sattıkları gibi halkı da satmaktadırlar. İdrisi Bitlisi, Diyap Ağa, Meço ve Rayber gibi isimler tarihin ünlü Kürt işbirlikçilerinin başında gelirler. Günümüzde de her il ve ilçede sayılamayacak kadar ajanlaşmış Kürt işbirlikçisi vardır. Meclis'e göz attığınızda kudretlilerin önünde diz çökmüş pek çok kişiliksiz Kürt hainini görürsünüz. Hoş Kürd'ün var da Türk'ün yok mu? Türklerin de sürüyle işbirlikçisi var. Meclis'te, basında, siyasi partilerde, kitle örgütlerinde ve hayatın çeşitli alanlarında kendi çıkarları için halkını düzene peşkeş çekmek için takla atan pek çok Türk işbirlikçisine rastlamak mümkündür. Kürt halkı üzerindeki esaret nasıl ki Kürt hainleri kullanılarak sürdürülüyorsa, Türk, Çerkes, Arap, Laz ve diğer emekçi halklar üzerindeki esaret de o halkların işbirlikçileri sayesinde sürdürülmektedir.


 DTP Kars il başkanı olduğum 2006'da Kürt işbirlikçilerine karşı yoğun bir tecrit kampanyası başlatmıştık. Bu onlara verilebilecek en ibretlik cezaydı. Onlarla tüm sosyal ilişkilerimizi kesmiştik. Solucan muamelesi yapıyorduk onlara. Selam vermiyor, selamlarını almıyorduk. Bize uzattıkları elleri havada asılı kalıyordu. Elleri havada kalınca pancar gibi kızarıyorlardı. Taziyelerine gitmiyor, düğünlerimize davet etmiyorduk. Halkın topluca bulunduğu taziye yerlerinde siyaset konuştuğumuzda süt dökmüş kedi gibi önlerine bakıyorlardı. İşyerlerinden alışveriş yapmıyorduk. Dağıttığımız bildirilerde onları lanetliyor ve halkı bu ajanlaşmış işbirlikçilerle ilişkilerini kesmeye çağırıyorduk. Bizimle görüşmek için ricacılar gönderiyorlardı. Ancak biz onlarla bir araya gelmeyi ve bir arada görünmeyi halkın kafasını karıştırır diye kesinlikle reddediyorduk.
İşbirlikçiler alışkın olmadıkları bir durumla karşı karşıya kalmışlardı. Şaşkındılar. Yürüyüşleri bile değişmişti. Hareketlerine bir siniklik ve sönüklük gelmişti. Eskiden Kürtler içinde Kürt olmak birçok kapıyı açabiliyordu. Ancak devir eski devir değildi; biz yeni bir kültür yeşertmeye başlamıştık. Artık iki çeşit Kürt vardı: Biri lânetlik işbirlikçi Kürtler, öteki ise yurtsever devrimci Kürtler ... Ve bu yurtsever devrimci Kürtler sadece Kürtlerle değil, Kars'ta işbirlikçi Türk siyasetçilerin parsellere böldükleri Terekeme, Azeri, Yerli, Türkmen ve Çerkes emekçileriyle de bağ kurmaya çalışıyorlardı. Ne var ki benim 2007 milletvekili seçimi sırasında sarf ettiğim bir söz Kürt işbirlikçilerinin elinde bize karşı öldürücü bir silaha dönüştü.  
 Kars'ta düzenlediğimiz seçim mitingde, "Bazı çorbacı Kürtler Kürt halkını bir tas çorba karşılığında AKP'ye satmak istiyorlar, ancak halkımız bunlara izin vermeyecektir,"dedim. Güya halkı işbirlikçilere karşı uyanık olmaya çağırıyordum. Düşünceme göre, halk teşhir ettiğimiz o işbirlikçilerle kendi arasına bir duvar örecek ve işbirlikçiler o duvarın arkasında utançlı yalnızlıkları ile baş başa kalacaklardı. Nerden bileyim ki, bu sözüm elimde patlayan bir bombaya dönüşecek! İşbirlikçiler bilenmiş bir öfkeyle hemen hücuma geçtiler: "Bakın, Kürtlere Çorbacı diyor!"diye bağırmaya başladılar. Benim onlar için söylediğim sözü tüm halka söylenmiş gibi yansıtarak ortalığı velveleye verdiler. O şeytani akıl çelme kurnazlıklarıyla halkı inandırmayı başardılar.


İşbirlikçi Kürtlerden bazılarına Kars'taki MİT bahçesinde mangal ziyafeti çekildiğini ve orada bize seçimi kaybettirme plânlarının yapıldığını sonradan öğrendik.
 Benim Çorbacı dediğim bu işbirlikçi Kürtler, MİT, emniyet, jandarma ve bürokrasiyle ilişki içinde bize karşı dişe diş bir savaş başlattılar. Seçimi kazandığımızda yapacağımız alternatif çalışmalarla onları siyaset çöplüğüne süpüreceğimizi ve oradan bir daha çıkamayacaklarını biliyorlardı.  Gece gündüz demeden kapı kapı dolaştılar. Asker ve polis bize nefes aldırmıyordu. Devlet ne yapıp edip seçimi bize kaybettirmeye karar vermişti. Tüm çabamıza rağmen devlet ve benim ÇORBACI dediğim işbirlikçi Kürt kuşatmasını yaramadık ve seçimi kaybettik.


 O Çorbacı Kürtlerle iyi geçinsek, yani onların gelecekleri için bir tehdit olmasak seçimi  kazanabilirdik. Gel gelelim böyle bir kazanç uzun zamanda kaybetmek demekti. Çünkü halkın gözünde meşruluğunu koruyan işbirlikçiler bir çıban gibi halkı zehirlemeye ve sömürgecilere köprü olmaya devam edeceklerdi. Şimdi yaptıkları da zaten budur
 Seçimden sonra elimizde kala kala o ÇORBACI sözü kalmıştı. Bir makalemde işbirlikçiler için "Postal Yalayıcılar" demiştim. Ancak Çorbacı tanımlaması onları daha iyi anlatıyordu. Ben bu sözün patentinin bana ait olduğunu düşünüp bazen kendi kendime tebessüm ederdim. Yanıldığımı geçenlerde internette dolaşırken öğrendim. Meğer Bulgaristan halk kahramanlarından Hristo Botew çok önceleri, ta 1870'lerde Bulgar işbirlikçileri için kullanmış bu sözü. Bilindiği gibi Bulgaristan o yıllarda Osmanlı sömürgesiydi.  Hrisro Botew, "Bize yaşatılan bu sömürge karanlığının bir sorumlusu da Çorbacı Bulgarlardır. Çorbacıların halkımız içindeki ajan faaliyetleri etkisizleştirilmedikçe bizi esaret altında tutan Osmanlı sömürge zincir kırılamaz,"demişti.
 Hristo Botew'in hain Bulgarlar için söylediğini, ben hain Kürtler için söylemiştim. Demek ki sadece Kürtlerin değil başka halkların da ÇORBACILARI vardı.
Hristo Botew inandığı gibi yaşadı ve aşağıdaki şiirinde yakardığı şekilde yaşama veda etti.1876'nın 20 Mayıs'ında bir grup arkadaşı ile Veslev Dağı civarında Osmanlı askerleri tarafından kuşatıldıklarında, Hristo Botew henüz 28 yaşındaydı. Onlar teslim olmayı reddettiler, birlikte çatışarak ölümsüzleştiler.


İşte size Hristo Botew'in Bulgar, Kürt, Türk… tüm ÇORBACILARI utandıracak o hazin şiiri:
YAKARIŞ
ey tanrım, ey adalet tanrısı !
sen değil, göklerde oturan !
içimizdeki sen, ey tanrım,
içimdeki, yüreğimdeki, ruhumdaki !
önünde papazların ve rahiplerin eğildikleri,
ortodoks sürülerinin mum yaktıkları,
sen değil.
çamurdan yaratıp kadını erkeği,
sonra da yarattıklarının toprak üstünde
köle gibi yaşamalarına razı olan,
sen değil.
acı çekmeyi öğreten kölelere,
boş umutlarela besleyen onları ta mezara dek,
sen değil.
ey yalancıların tanrısı, sen değil !
alçakların, zorbaların tanrısı,insanlığın düşmanı, salakların putu,
sen değil.
sen, ey aklın tanrısı, sen !
tüm köleleri koruyan.
çok yakın kurtuluş günü o kölelerin,
tekmil halk yakında kutlayacak o günü
uyandır tek tek her insanda, ey tanrım !
gerçek özgürlük sevgisini,
taksın canını dişine, dövüşsün, halkı ezenlere karşı.
güç ver benim de koluma, silahıma
başkaldırdığı gün köleler
güç ver ki, ben de kendi mezarımı dövüşenler arasında bulayım !
koma yaban ellerde sönsün yalım yalım yanan bu yürek.
sesim boşa gitmesin, sesim kalmasın çöllerdeki gibi
yankısız.             

94652

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Mahmut Alınak

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar