Perşembe Nisan 24, 2025

Δημήτρης Κουφοντίνας: “Dayanışma, Mücadelede Bizleri Birleştiren Yaşamsal Koşuldur!”

İki ayı geçkin bir süre açlık grevi yapan ve grevini 14 Mart’ta ülkedeki dayanışma eylemlerinin talebinin üzerine çıkması nedeniyle sonlandıran Dimitris Koufontinas, Yunan basınının dışında dünya basınında da yer edindi. Ayrıca geldiğimiz aşamada Yunanistan iç siyaseti üzerinde hükümetin bütün baskı ve sansürüne rağmen güçlü bir etken olarak yer alan açlık grevi eylemi; Yeni Demokrasi hükümetinin bütün terörize etme çabalarını boşa çıkarmanın yanında sokakta güçlü bir dayanışma ağı da kurdu.

17 Kasım ve Koufontinas…

1958 doğumlu olan Koufontinas’ın biyolojik yaşam seyri tüm dünyada sınıf mücadelesinin hareketli olduğu dönemlerde geçmiştir. 70’lerde çocukluğu ve 80’lerde gençliği geçen Koufontinas, Yunanistan’da Albaylar Cuntası olarak adlandırılan askeri cuntayı süresince bir arayış içinde ve çok dinamik bir şekilde yaşamıştır.

Sovyetler Birliği’nde sosyalizmden geriye dönüşün yaşandığı ve revizyonistlerin iktidara geldiği koşullarda, Çin’de Başkan Mao önderliğinde gerçekleştirilen Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarstığı, Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ABD emperyalizmine karşı güçlü darbeler indirdiği koşullarda kapitalizme karşı sosyalizm güçlü bir alternatif olarak ortaya çıkıyordu. BPKD’nin dünyayı saran etkisi kısa sürede Avrupa’yı özellikle de gençlik hareketini etkiledi. 1968 gençlik hareketi böyle bir dinamik üzerinden yükseldi.

Böylesi bir süreçte Yunanistan’ın politik atmosferinin soldan esmesi, Yunanistan’da yaşanan darbenin sağ ve ABD emperyalizmi desteğiyle gerçekleşmesinin temel etkenidir. “Komünistlerin iktidara gelmesi”nin bu dönemlerde her toprakta ve her kesimin diline dolanan bir söylem olmasının ötesinde dönemin koşulları ve dinamikleri rüzgârı bu taraftan estiriyordu diyebiliriz.

Yunanistan’da bu dalgalanmanın yaşanması 21 Nisan 1967’de askeri darbenin gelişini ortaya koymuştur. 1974 yılına kadar süren darbeyi Yunanistan halkı “karanlık dönem” olarak ifade etmektedir ve bu dönemde esasta sol, komünist kesim; sürgün, tutuklanma ve katliam gibi saldırılarla karşı karşıya kalmıştır.

Bu koşullarda Koufontinas öğrencilik döneminde ilk politik mücadelesini PASOK (Panhelenik Sosyalist Hareket) üzerinden şekillendirmiştir. Bu süreç askeri cuntanın devrilmesinden sonraki süreçtir.  PASOK’un ideolojik çizgisi ve mücadele biçimi, Kufontinas gibi bir dizi devrimci ve radikal kesimi kapsayan bir noktada durmadığı için PASOK, bu kesimlerin tasfiyesini izleyen bir süreç geliştirmiş ve Koufontinas’da bu süreçte örgüt dışında bırakılmıştır.

Buraya iki kısa not eklemek gerekir; Birincisi; Yunanistan’da sol, sosyalist, devrimci vb. yapılanmalar tarihsel olarak çok güçlü ve etkili bir Yunanistan Komünist Partisi (KKE) olmasına rağmen esas olarak 1974 ve sonrasında askeri cuntanın yıkılmasıyla inşa edilmiştir ya da yeniden inşa sürecine girmiştir.

İkincisi ise; askeri cuntanın yıkılmasından bir yıl önce, 14-17 Kasım 1973 tarihleri arasında Atina Politeknik Üniversitesi’nde öğrencilerin askeri cunta karşıtı gerçekleştirdiği direniştir. Yunanistan halkı, darbeyi ve ardından gelen cuntayı “karanlık dönem” olarak ifade ederken; cuntanın yıkılmasının önemli etkenlerinden birinin 17 Kasım Politeknik Direnişi olduğunu vurgulamakta ve tarihsel bir değer olarak halen yaşatmaktadır. 1974 sonrası inşa edilen yapılanmaların birçoğu 17 Kasım direnişi üzerinden demlenerek bir çizgi tutturmaya çalışmıştır.

17 Kasım Örgütü de bu sürecin bir ürünü olarak silahlı mücadele perspektifiyle hareket eden bir örgüt olarak ortaya çıkmıştır. Ve daha çok cezalandırma, sansasyonel eylemlilikler üzerinden çizdiği askeri bir tarzla bir dizi eylem gerçekleştirmiş ve dünya kamuoyunda yer edinmiştir.

Koufontinas da örgütsel mücadelesini 17 Kasım Örgütü ile şekillendirmiştir. PASOK’tan silahlı mücadeleye olan eğilimi nedeniyle ihraç edilen Koufontinas, 1981-1983 yılları arasında 17 Kasım Örgütüyle ilişkilenmiş ve devamında örgütün yaptığı bir dizi sansasyonel eylemde ismi geçmiştir.

17 Kasım ve Koufontinas eylemleri…

Basın ve çeşitli kaynaklarda geçen bilgilere göre; 17 Kasım, 1975 ile 2000 yılları arasında Türk, ABD’li, İngiliz ve Yunan diplomat ve askeri yetkililerin hedef alındığı 23 cezalandırma eylemi düzenlemiştir. 2002 yılında kendi iradesiyle teslim olan Koufontinas, mahkemelerde 17 Kasım Örgütünün eylem sorumluluğuyla beraber sürecin genel siyasi sorumluluğunu da üstlenmiştir. Yaptığı savunmalar ve üzerine atılı suçlamalar sonucunda Koufontinas aralarında iki Türk diplomatın da bulunduğu 11 kişinin cezalandırılmasından sorumlu tutuldu. Cezalandırılan bu kişiler arasında Yunanistan’ın şu anki başbakanı Kiryakos Mitsotakis’in eniştesi Pavlos Bakoyannis de bulunuyor.

17 Kasım üyelerinin yargılandığı davada Koufontinas; 11 cinayet, bombalama, soygun ve örgüte katılmaktan 11 müebbet artı 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Koufontinas ve açlık grevleri

Dimitris Koufontinas bugüne kadar çeşitli hak gaspları ve hapishane koşullarından kaynaklı 4 açlık grevi gerçekleştirmiştir. 2005, 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleştirdiği açlık grevlerinde taleplerini kabul ettirerek açlık grevlerini sonlandırmıştır. En son 8 Ocak 2021’de başlattığı açlık grevi Yunanistan’ın her kentinde on binlerin sokaklara dökülmesine neden olmuştur. Yeni Demokrasi Partisi’nin hükümet kurmasından sonra 18 yıl kaldığı Korydallos Hapishanesi’nden Domokou Hapishanesi’ne zorla nakledildi. Domokou hapishanesi yüksek güvenlikli ve Koufontinas’ın ailesine uzak bir konumdadır. Bu nakil, Koufontinas’ın daha önce girdiği açlık grevleriyle elde ettiği çeşitli kazanımları gasp etmeyi hedefleyen bir saldırı idi. Koufontinas nakil işlemine karşı hukuksal olarak başvurduğu bütün girişimlere red kararı alınca 8 Ocak’ta açlık grevine başladı.

Yeni Demokrasi ve açlık grevi

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi Yeni Demokrasi hükümeti, Koufontinas’ın hak arama mücadelesi olarak tercih etmek zorunda kaldığı açlık grevini kara propagandayla terörize etmeye çalıştı. Demokratik her dayanışma eylemine düşmanca yaklaşan Yeni Demokrasi; TOMA, gaz bombası, işkenceli gözaltı vb. ile eylemlere saldırdı. Dünya kamuoyuna da kısmi olarak yansıyan bu saldırganlık gün geçtikçe toplumsal tepkinin daha da artmasına ve dayanışma eylemlerinin güçlenmesini sağladı.

Başbakan Kiryakos Mitsotakis’in eniştesi Pavlos Bakoyannis’in de 17 Kasım tarafından cezalandırılmasından kaynaklı açlık grevine karşı intikamcı bir politika sergileyen Yeni Demokrasi hükümeti, sadece açlık grevi eylemlerine saldırmakla kalmadı. Üniversitelere polisin girememesi geleneği “güvenlik” gerekçesiyle ortadan kaldırıldı. Polisin üniversitelerde bulunmasına dair kanun çıkartıldı. Anarşistlerin ve “serserilerin” mekanı ilan edilen Exarhia gibi mahallelerin “güvenli” hale getirilmesi “soylulaştırılması” yönlü adımlar atıldı. Kısacası Yeni Demokrasi hükümet olduktan sonra, adım adım bugün Yunan halkı arasında popüler hale gelen “Mitsotakis Erdoğanlaşıyor mu?” sözünü haklı çıkarırcasına toplumsal bütün kesimlere yönelik polis baskısı oluşturmaya ve bunu meşrulaştırmaya çalıştı.

Sağcı Yeni Demokrasi hükümeti, Covid önlemlerini bahane ederek polis şiddetini ve baskısını kabul edilebilir kılmaya çalıştı. Son olarak Nea Smyrna (Yeni İzmir) Mahallesi’nde birkaç gence yönelik lince varan polis şiddetinin, sosyal medya aracılığıyla kitlelerin gündemine girmesi bardağı taşıran damla oldu. Kitlelerin öfkesini büyüten sadece polisin birkaç genci öldüresiye dövmesi değildi. Kitleler aynı zamanda polisin olaya ilişkin yapmış olduğu düpedüz yalan açıklamaya ve propagandaya da isyan ettiler. Ardından on binlerce insan sokaklara çıkarak polisle çatıştı.

Bu süreçte Koufondinas’a yönelik başbakan Mitsotakis’in ağzından düşmeyen “terör, terörist ve terörizm” söylemleri hiç yabancısı olmadığımız TC ve R.T. Erdoğan’ın açlık grevi ve ölüm oruçlarına olan yaklaşımını anımsattı. Aralarındaki benzerlik neyin savunucusu olduklarını bir kez daha ortaya koydu.

Hükümetin bütün marjinalize etme ve toplumsal muhalefete karşı bütün alanlarda otoriter bir polis gücü oluşturma çabası, Yunanistan genelinde gerçekleşen eylemlere katılanların sayısının on binleri bulmasıyla boşa çıkarıldı.

Son söz; “Kalbim ve aklımla aranızdayım!”

Gerçekleşen dayanışma eylemlerinin Koufontinas’ın taleplerinin de ötesine geçtiğini ve Yeni Demokrasi hükümetine karşı bir demokrasi mücadelesine dönüştüğünü söylemek yanlış değildir. Koufontinas’ın açlık grevini sonlandırmasının sebebi de bu oldu yani sokak nabzının kendi taleplerinin ötesine geçmesi.

Koufontinas’ın açlık grevleriyle başlayan ve on binlere varan, bakanlık ve rektörlük işgalleriyle devam eden, sokaklarda kitlesel sıcak çatışmalara dönüşen bu eylemler, nihayetinde Yeni Demokrasi hükümetinin baskıcı bir tutumla otoriterleşme politikalarını dünyaya teşhir etmenin yanında ciddi bir dayanışma ve ortak hareket etme tutumunu da ortaya koymuştur.

Koufontinas’ın dediği gibi; “Dayanışma, mücadelede bizleri birleştiren yaşamsal koşuldur. … Dayanışma ve destek, keyfiliğe, şiddete ve otoriterliğe karşı direnen yaşamsal sosyal güçlerin var olduğunu gösterdi. Ve bu yeni bir umut veriyor. İktidardaki aile, yasaları ve anayasayı, içtihadı ne kadar aşağıladığını gösterdi. Onları öylece bırakıyorum. Onları sokağa çıkan insanlar yargıladı. Ne olduğu, nasıl başladığından daha çok önemlidir.”

12615

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Sayfalar