Diyalektiği güncelle!
Her faaliyet alanı bir önceki sürecin devrimci çalışmalarını kapsamlı bir şekilde örgütsel-pratiksel-yönetsel boyutuyla değerlendirmelidir. Bölge ve alanlar bu süreçte kitlelere ne kadar gidebildi? Ulaştığı, kapısını çaldığı emekçilere sistemin politik teşhirini ne kadar, nasıl yaptı? Kitleleri bilinçlendirip-örgütlemede ikna ve inandırmada ne kadar etkili ve başarılı oldu? Nasıl bir yol ve yöntem izledi ve ne kadar mesafe kat etti? Propagandanın içeriği kitleleri uyandırmak-bilinçlendirmek-harekete geçirip örgütlemek için yeterli miydi? Yürütülen propaganda çalışması karşısında halkın tepkisi nasıldı? Seçim süreci, sömürücü-zalimlerin politik teşhirine, demokratik halk devriminin propaganda çalışmasına çevrilebildi mi? Sömürülen ve ezilen kesimlere, onların yaşadıkları sorunlar, ihtiyaçlar dikkate alınarak propaganda yapılabildi mi? Sürecin olumluluk ve olumsuzlukları neler oldu? Eksiklikleri, yetersizlikleri nelerdi?
Mevcut devrimci güçlerimizi ne kadar harekete geçirebildik? Bilinç ve örgütlenme düzeylerinde bir ilerleme yaşandı mı? İstek-çaba-kararlılığımız arttı mı? Bilinç ve örgütlülük düzeyimizde bir gelişim yaşandı mı?
Bu ve buna benzer birçok sorunun yanıtı bilimsel temelde aranmalı, sürecin ideolojik-politik-örgütsel boyutu kapsamlı olarak değerlendirilmelidir. Neden-niçin-nasıl-nerede-ne kadar sorularına diyalektik (analitik) düşünüş ve materyalist (kavrayış) bilgi teorisi ışığında, örgüt yaratma perspektifiyle yanıt aranmalıdır. Sorulan sorular, aranan yanıtlar kitlelerin sistemden kopartılıp demokratik halk devrimine yakınlaştırma sorunlarından, örgütsel gelişim çizgisinden bağımsız ve ondan kopuk ele alınmamalıdır.
Çalışmaların değerlendirilmesi için gerekli ve yeterli zaman ayırıp kafa yormadan, ideolojik nedenlerine, sınıfsal kaynağına inilmeden, önderlik meselelerine ciddi dikkat çekmeden, hata ve zaaflara güçlü dokunulmadan sonraki faaliyetlerimizin başarısını sağlayamaz.
Her devrimci çalışma değerlendirilmelidir. Değerlendirilip-sorgulanmadık hiçbir pratik bırakılmamalıdır.
Ancak faaliyet değerlendirmeleri sürekli bir şekilde benzer tarzda yapılıyorsa ya da hiç yapılmıyorsa orada gelişimin kapısına kilit vurulmuş demektir. Önümüzdeki (1 Mayıs-6 Mayıs-18 Mayıs) çalışmaların daha nitelikli ve kitlesel tarzda örgütlenmesi için geçmiş faaliyetlerin bütünlüklü-derinlikli bir devrimci değerlendirmesi yapılmalıdır. Şimdiye kadar yaşanan ve var olan yetersizlik ve yetmezliklerin ortadan kaldırılması için ciddi ve nitelikli bir değerlendirme faaliyeti örgütlenmelidir.
Seçim sürecinde başarı ve başarısızlıklarımızı, olumluluk ve olumsuzluklarımızı alt alta yazıp kapsamlı bir değerlendirme yaparak, samimi ve dürüst bir öz-eleştirel tutum sergileyerek, yeni sürecin görevlerine hazırlanmak gerekir. Her bileşen, her birey mutlaka öz-eleştirel bir tutumla yeni sürecin çalışmalarına hazırlanmalıdır. Öz-eleştirel tutum ne kadar bilimsel-nitelikli ve samimi olursa yeni süreç daha gelişkin ve örgütlü tarzda yürütülür.
Her başarısızlığın, her hata ve zaafın ideolojik kökenine ve sınıfsal nedenlerine inilerek, bizden kaynaklı gerilikler, yetmezlikler değerlendirilip kapsamlı sonuçlar çıkartılmalıdır. Bu çalışmalar üzerinden önümüzdeki sürecin devrimci çalışmalarına daha bilinçli-örgütlü-kararlı başlanmalıdır. Nisan-Mayıs ayları bir dizi temel devrimci pratik ve görevlerle dolu bir süreçtir.
Bir yanda yağma ve talan üzerine kurulu hırsızlıklarla dolu biriktirilmiş zenginlikleri ellerinde toplayan bir avuç sömürücü sınıf; diğer yanda yokluk ve yoksulluk içinde sefalete mahkum edilmiş milyonlarca emekçi halk.
Bir yanda ne yapacağını bilemeyen, çaresizlik-çözümsüzlük-örgütsüzlük içinde feodal-burjuva ideolojinin yanılgılarıyla acı ve çile dolu bir yaşama mahkum edilmiş geniş emekçi yığınlar diğer yanda her türlü zenginliği-tekniği-bilimi elinde toplayan, devlet erkini polisi ve asker gücünü elinde saldırı gücü olarak kullanan bir avuç kan emici komprador.
Bir yandan şiddete dayalı saldırılardan geri durmayan, provokasyon yapmaktan çekinmeyen en kıyıcı imha edici silahlarla beslemeli çetelerini donatarak halka saldırmanın provasını, hazırlığını yapmaktan vazgeçmeyen egemenler diğer tarafta örgütsüzlük-bilinçsizlik içinde kendisine kurtuluş yolunu açacak öncüsünü-önderini bekleyen geniş emekçi yığınlar.
Bu gerçeklik karşısında yapılacak, yerine getirilecek görevlerin bilinciyle hareket etmek gerekir. Halk, proleter devrimcilerden güven veren, özüyle sözü bir olan profesyonel bir devrimci örgüt bekliyor. Karşılarında güvenilir-kararlı-inançlı militanlar görmek istiyor. Halkın güven duyacağı bir örgüt ve inanacağı sağlam militan modeli yaratılmadan örgütlenme sorunu çözülemez. Bunun için her şeyden önce kendimize çekidüzen vermek, yetersiz yanlarımızı hızla atıp, hata ve zaaflarımızdan kurtulmak gibi kendimize ait görevlerle karşı karşıyayız.
Örgüt ve militanların sınanıp, denendiği yerler devrimci pratik alanlarıdır. Meydanlar-sokaklar-köyler-fabrika ve okullardır. Mücadele alanlarıdır. Özgürlük ve demokrasi arayan kitlelerin olduğu yerlerdir. Ezilenlerin olduğu her alan birer sınav yeridir. Halkımız devrimcilerin özgül ağırlıklarını mücadele alanlarında ölçer. Değer verir, ya benimser ya da tereddüt eder; ya güvenir, peşinden gider ya da güvensizliğini geri durarak dile getirir.
Bunun için proletarya partisi ve militanları düzenli olarak üzerinde biriken tozları temizlemeli, küçük burjuva yanları korkmadan atmalıdır. Halkın karşısına hazırlıklı ve örgütlü çıkılmalıdır. Bunun için düzenli-sistemli bir şekilde kendimize çekidüzen vermeliyiz. Küçük burjuvaziye ait olan ne varsa korkmadan, tereddüt etmeden yıkıp, proleter yanlarımızı inşa etmeliyiz. Her gün düşünce, davranış ve hareket tarzımıza yön veren, itim kazandıran idealizme-metafiziğe-kitlelerden kopuk kendiliğindenci, dar pratik çalışmaya-bürokrat burjuva önderlik yanlarımıza karşı mücadele etmeliyiz. Devrime-bilime-özgürlüğe ve halka ait olmayan her şeyi tereddütsüz bir şekilde yıkıp atmalıyız. Her gün yıkım ve inşanın diyalektiği içinde kendimizi güncellemeliyiz. Yenileyip devrimcileştirmeliyiz.
Her bileşen, her militan öncelikle kendisini değerlendirmelidir. Görev ve sorumluluklarımızı ne kadar, nasıl ve hangi tarzda yerine getiriyoruz? Halk ve yoldaşlar bizlere ne kadar güven duyuyor? Özümüzle sözümüz bir midir? Söylem ve eylemimiz, teori ve pratiğimiz bir bütün müdür? Kitleler ve yoldaşlar bizlere güven duymayıp, peşimizden gelmiyorsa bizden kaynaklı nedenler nelerdir? Bu soruların yanıtını nesnel gerçeklik içinde kendimizi dürüst bir şekilde ortaya koyup değerlendirerek vermeliyiz. Kendimizi bilimle-felsefeyle sorgulamalıyız. Tespit edilen her hata ve belirlenen her zaafın nedenlerine dürüst ve samimi bir şekilde eğilmeliyiz. Ortadan kaldırılması için büyük bir çaba ve devrimci emek ortaya koymaktan asla geri durmamalıyız.
Felsefi idealizmin karşısına materyalizmi, metafiziğin karşısına diyalektiği, kendiliğindenci-dar pratiğin karşısına devrimci pratiği, bürokrat önderlik karşısına devrimci önderliği çıkarıp egemen bir çizgi haline getirmeyi esas almalıyız. Bu görevleri başarıyla yerine getirirsek halkın güvendiği devrimci bir profesyonel örgüt yaratabilir ve güvenilir devrimci militan kişilikler haline gelebiliriz.
Son Haberler
Sayfalar
Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri
Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.
Hesaplaşma mı? Kutlama mı?
Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.
TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.
Halka Nasıl Yaklaşacağız?
Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.
“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*
Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.
Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.
Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)
Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.
Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.
Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN
Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.
Üüüü.... üüüü....
Ya.... ya...
Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.
Hom... hom.. hom...
Bunlar... bunlar... daha çok....
Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.
Daha çok...
Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)
Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.
“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)
Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.
“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)
7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.
Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.
Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!
Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.
Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.
Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.
Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!