Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Türk devleti, 1970'lerin „70 cente ihtiyacı“ olan bir devleti değildir artık. O süreçte, gerçekten de yarı-sömürge statüsünde bir ülkeydi ve kendi ekonomisinin yürütmek için daha büyük bir sermaye ihtiyaç duyuyordu. Bugün de duyuyor. Bugün şu veya bu şekilde borç alabiliyor. Diğer emperyalist ülkelerden aldığı borç, büyük bağımlılıklar ve büyük tavizler karşılığında değil, karşılıklı tavizler ilişkisi içinde almaktadır.
TC Merkez Bankası 2024 yılı 4. çeyrek verilerine göre[1], özel tekellerin borçlarının toplamı yaklaşık 154,5 milyar ABD doları kadar. Avrupa ülkeleri bankalarına olan borçlarının toplamı yaklaşık 70,894 milyar ABD doları. Bunun 21 milyarı İngiltere bankalarına, 14,5 milyar'ı Almanya bankalarına, 11,852 milyarı Rusya'ya vs. Kuzey Amerika (ABD, Kanada, Bahamalar, Cayman Adaları, Hollanda Antilleri) bankalarına olan borç toplamı ise 16,776 milyar dolar. Bunun içinde ABD'e olan borç miktarı ise 9,6 milyar dolar.
Türkiye'nin Güney Afrika ve diğer Afrika ülkelerinin bakalarına da borçları var. TCMB'nın „Diğer Afrika“ dediği Katar olsa gerek. Asya ülkeleri bankalarına olan borç toplamı yaklaşık 38,2 milyar dolar. Yaklaşık 12 milyar dolar sadece Bahreyn bankalarına. BAE bankalarına 9,5 milyar dolar, Çin bankalarına 3 milyar doları aşkın, Japonya bankaların 2 milyar dolar. Kuveyt banklarına olan borç yaklaşık 2,2 milyar dolar, Suudi Arabistan bankalarına ise 289 milyon dolar, düşünüldüğünden az. Tahvil borçlarının toplamı ise 28,3 milyar ABD doları kadar. Bu borçların içinde kamu kurumlarının aldığı ve ödemek zorunda olduğu kredi borçları yer almıyor.
Yukarıdaki rakamlardan da hareketle, toplamda 154 milyar olan borcun, 80 milyarı AB ve ABD bankalarına ait. Gerisi çeşitli ülkelerin bankalarına. Bu ülkeler içinde Kazakistan, Azerbaycan ve daha bir çok ülke var.
Türk devleti bugün, çıkarları emperyalist kutuplaşmalar arasında çıkarları ne tarafı gösteriyorsa o tarafa “dümen” kırmaktadır. Ama bu “dümen”, bütünüyle değil, her iki tarafı kollayarak yapılmaktadır. Yani, gerektiğinde AB'e yüzünü döner gibi yapıyor ve gerektiğinde ise Çin ve Rusya'nın olduğu tarafa yüzünü döner gibi yapıyor. Bu özellik sadece Türk devletine özgü olmayıp bütün emperyalist ülkeler genelde aynı taktiği izlerler. ABD ve AB'nin baskısına rağmen Rusya'ya yatrım kararı almadığı gibi, ilişkisinin bütün tehditlere rağmen sürdürmekte ve ABD ve AB'den boşalan ekonomik alanı doldurmaya çalışmaktadır.
Maliye bakanı M. Şimşek'in „kapı kapı dolaşarak para dilendiği“ bir gerçektir. Uluslararsı sermayeyi ülke içine çekme politikası kapitalist ekonominin doğal bir eğilimidir. Bu eğilim büyük emperyalist ülkeler ve tüm kapitalist ülkeler için de geçerlidir. „Sıcak para“ ya da „yatırım“ dedikleri sermaye girişlerinin olması için, sermaye verecek ülke ya da tekellere her türlü kolaylıkları gösteriyorlar. İngiltere başbakanı Sunak, „Küresel şirketler bize 29,5 milyar Sterlin yatırım yapacak“ diyerek ellerini ovuşturuyordu.[2] „Küresel Yatırım Zirvesi“ne katılacak uluslararası tekeller ise, dünyanın en büyük finanas tekellerdir. Hatırlanırsa, aynı çağrıyı eski başbakan B. Johnson'da yapmış ve uluslararsı tekellerin katıldığı bir toplantıyı 19 Ekim 2021 gerçekleştirmişti.[3]
Dünyanın en borçlu ülkesi ABD emperyalist devleti olduğu biliniyor. Bütçe giderlerini karşılamak, borçları kapatmak için borcunu yeni borçlar alarak ödemeye ya da büyük miktarlarda tahvil satarak borçlarını kapatmaya, ekonomisini döndürmeye çalışıyor. Aynı Türk devletinin yaptığı gibi...
2022 yılı verilerine göre, dünya tahvil piyasası 133 trilyon doları aşmıştır. Dünyanın borçlanma senedi son 40 yıl içinde yedi kat büyümüştür. Bu borç büyümesi, yarı-sömürge ülkelerin borçlanmasından değil, esas olarak yarı-sömürge ülkelere borç veren emperyalist ülkelerin borçlanmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Çin'inin 2019-2022 arasında tahvil satış piyasası %13 büyümüştür.
Aşağıdaki tablo, bazı emperyalist ülkelerin tahvil satışlarıyla oluşan borçlarını gösteriyor.
Borç sırası
ülke
ödenmemiş borç miktarı (ABD doları)
toplam tahvil piyasasındaki payı
1
ABD
51.3 Trilyon
%39
2
Çin
20.9 Trilyon
%16
3
Japonya
11.0 Trilyon
%8
4
Fransa
4.4 trilyon
%3
5
İngiltere
4.3 Trilyon
%3
6
Kanada
4.0 Trilyon
%3
7
Almanya
3.7 Trilyon
%3
8
İtalya
2.9 Trilyon
%2
9
Cayman Adaları[4]
2.Trilyon
%2
10
Brezilya
2.4 Trilyon
%2
Kaynak: Dünya Ekonomik Formu[5]
Bu Tablo'nun da ortaya koyduğu bir gerçek var: Dünyanın en büyük kapitalist ekonomileri, en fazla borcu olan ülkelerin başında geliyor. Ve “kupon” keserek, dünyayı soymaya devam ediyorlar. Ve mali olarak emperyalist ülkelerin ayakta kalması yine kupon kesmeleri sayesinde oluyor dense yeridir.
Bu tahvil satışlarının içinde ulusal (kamu ve özel şirketlerin) borçları yoktur. O borçlarda eklendiğinde, örneğin ABD'nin borcu 90 trilyon doları bulur.
Devletlerin çıkardığı bu tahvillerin büyük çoğunluğunu aynı ülkeler alıyor. Hem kendileri tahvil satıyor, hem de başka ülkelerin, özellikle de ABD'nin çıkardığı tahvilleri satın alıyorlar. Örneğin Çin, 2024 3. çeyrek yılı itibariyle ABD'den aldığı tahvil 767,4 milyar ABD doları kadar. Japonya'nın ABD'den aldığı tahvillerin toplam tutarı 1187,88 milyar ABD dolar.[6] Çin ve ABD dünyaya egemen olmak için birbiriyle kıyasıya savaştığı halde, Çin, Japonya'dan sonra ABD'den en fazla tahvil alan ülke konumundadır. 2013 yıllarında ise birinci sıradaydı.
Burada anlatmak istediğim, bir ülkenin emperyalist olmasını belirleyen temel olgu, o ülkenin borçlu ya da borçsuz olmasıyla bir ilgisi yoktur. Bütün ülkeler borçlu olduğu gibi, emperyalist ülekeler daha fazla borçludur. Türki devletinin yana yakıla doviz araması, kendi parasının doviz olmaması nedeniyledir. Ama ABD doları ve Avro ise en değerli paralardır. Özellikle ABD dolarının egemenliği hala hüküm sürmektedir. Çin önderliğindeki BRICS bile hala onun egemenliğini yıkamadı. Türkiye gibi ekonomik olarak (diğer büyük emperyalist ülkelere göre) zayıf ülkelerin dolar ya da avro'nun egemenliklerini yıkması beklenmemelidir. Ayrıca, emperyalist sistemin ekonomik olarak ciddi bir finans sıkıntısı -petrol kuyuları üzerine oturmuş Körfez ülkeleri hariç, ki, bunlarda tahvil satıyor- çektiği bir süreçte, “sıcak para” aramayan yok gibidir.
Lenin deyimiyle, “kupon kırparak” dünyayı soyup soğana çeviren bir avuç emperyalist tekel, tahvil (kağıt) satarak sermayeleri ülkelerine çeken emperyalist ülkelerin varlığı, kapitalizmin en asalak en çürümüş halinin göstergesi olması yanında, bir avuç finans oligarşisinin dünya üzerindeki egemenliğinin de göstergesidir.
„...Burjuvazinin gitgide artan bir ölçüde sermaye ihracından gelen kazançlar ve "kupon kırpmak"la yaşadığı, "rantiyedevlet'in, tefeci-devletin yaratılması, gitgide daha belirgin biçimde emperyalizmin eğilimlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızlı gelişmesini önleyeceğini sanmak yanlış olur. Önlemez. Emperyalist dönemde, bazı sanayi kolları, burjuvazinin bazı katmanları, bazı ülkeler, bu eğilimlerden birini ya da ötekini, küçük ya da büyük ölçüde gösterirler. Genel olarak, kapitalizm, eskiye göre çok daha büyük bir hızla gelişmektedir. Bu gelişme, yalnızca genellikle gitgide daha eşitsiz hale gelmekle kalmayıp gelişme eşitsizliği, sermaye bakımından en zengin ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendini özellikle gostermektedir.“[7]
Lenin'in de belirttiği gibi, kapitalizm asalaklaşmış ve çürümüş olmasına rağmen gelişmesine devam etmektedir. Öte yandan eşitsiz gelişme ve rantiye ve tefecilik en üst boyuta çıkmaya devam eder. Yukarıdaki tablo ve diğer veriler, emperyalizmin tefeciliğinin en net örneğini vermektedir.
Türkiye'de tahvil vb. değerli kağıtlar çıkarıp satıyor. Bu tahviller, aylık, bir yıllık olduğu gibi uzun vadeli (5-10 yıllık gibi) ve olabiliyor ve faiz oranlarına göre de müşteri buluyor. Örneğin Türkiye'nin kamusal ve özel toplam tahvil miktarı (31.05.2024 tarihinde) 133.427 milyar ABD doları kadardı.[8]
16 Haziran 2024 tarihli Sözcü Gazetesi'nde Mehtap Ö. ERTÜRK'ün şöyle bir haberi vardı:
“24 milyar dolarlık sıcak para geldi. Yerel seçimlerden sonra yabancı yatırımcılar hisse senedi, TL swap ve tahvile 24.3 milyar dolarlık yatırım yaptı. Dünyanın en yüksek faizini alan yabancılar, kârı alıp hızla çıkıyor.“[9]
„Sıcak para” geliyor, ama, kısa süre içinde çıkıp, başka ülkelerdeki yüksek karlı yerlere gidiyor ve oradan da başka yerlere. Tipik tefecilik ve kupon keserek daha büyük kar sağlama oyunları... Emperyalizmin yağmacılığı ve çürümüşlüğü böyle kendini gösteriyor.
Türk devletinin mali olarak, ekonomik olarak daha büyük emperyalist ülkelere “bağlı” olması göreceli bir kavramdır. Ekonomisinin büyütmesi için, diğer emperyalistler gibi, onunda uluslararsı sermayeye ihtiyacı vardır. Bu ilişki biçimi yarı-sömürgelik ilşkisi olarak adlandırmak, AB'nin ABD'nin yarı-sömürgesi olduğu sonucuna da götürür ki, bu, emperyalist ülkeler arası ilişkileri yanlış bir değerlendirmenin yanı sıra eşitsiz gelişmeyi gözardı etmek olur.18-06-2024
[1] Tablo 6. Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Uzun Vadeli Kredi Borcunun Alacaklı Ülke Dağılımı (ABD doları) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/5f0d9420-724c-4243-b424-615181559e56/uzun.pdf?
[2] „İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, teknoloji, yenilenebilir enerji, altyapı ve yaşam bilimleri sektörleri dahil olmak üzere, uluslararası şirketlerin İngiltere'ye 29,5 milyar sterlinlik yatırım taahhüdünde bulunduğunu duyurdu“ https://gazeteoksijen.com/ekonomi/ingiltere-basbakani-sunak-kuresel-sirketler-bize-295-milyar-sterlin-yatirim-yapacak-195634 27.11.2023 Zirveye katılan uluslararsı finans tekelleri şunlar: „Küresel Yatırım Zirvesi'ne katılan uluslararası şirketler ve CEO'lar arasında yer alan Avustralya'nın en büyük emeklilik fonu Aware Super'in CEO'su Deanne Stewart'ın 5 milyar sterlinin üzerinde altyapı, emlak ve özel sermaye yatırımları yapmak üzere Londra'da şirketin ilk yurt dışı ofisini açması bekleniyor. Merkezi ABD'de bulunan yatırım yönetim şirketi Blackstone CEO'su Stephen Schwarzman, yatırım bankası Goldman Sachs CEO'su David Solomon ve JP Morgan Chase CEO'su Jamie Dimon da zirveye katılan yaklaşık 200 CEO'nun arasında yer alıyor.“ Bu tekeller, söylem yerindeyse, insanın derisini diri soyan cinsten olanlarıdır.
[3] https://sg.news.yahoo.com/finance/news/boris-johnson-needs-global-investment-113250402.htm
[4] Cayman Adaları'nabir not düşmek gerekiyor. Bu küçük adalar ülkesi, uluslararsı tekellerin vergisiz cennetidir. Tekeller buranın kolaylaştırıcı yasalarından yararlanarak buraya gelip yerleşiyorlar ve buradan diğer ülkelere yatırım yaptıkları gibi, borçlanıyorlarda. Bu nedenle bu ada ülkesi dünyanın en borçlu ülkesi ve en fazla yatırımı (yaklaşık 18 milyar ABD doları) olan ülkeler arasında yer alıyor. Aynı Lüksemburg gibi. Lüksemburg'a Hindistan çelik devi „ArcelorMittal“ tekeli yerleşmiştir. Lüxemburg'un 2022 GSYH 81 milyar dolar, ArcelorMittal'in 2023 toplam geliri ise 68,3 milyar ABD doları kadardır. Gelir açısından 2. büyük tekel olan Ternium Holding'in (Çelik üreticisi) 2023 toplam geliri ise 17 milyar doların üzerindedir. Ternium çelik tekeli Arjantin'de doğmasına karşın, ArcelorMittal gibi, Lüxemburgu merkez üsü haline getirmiştir. Lüksemburg'un 3. büyük tekeli ise Teranis'dir ve bu da İtalyan kökenli bir tekeldir.
[5] https://www.weforum.org/agenda/2023/04/ranked-the-largest-bond-markets-in-the-world/ 17 Nisan 2023
[6] Rakamlar: https://ticdata.treasury.gov/resource-center/data-chart-center/tic/Documents/slt_table5.txt
[7] Lenin, Emperyalizm, sf. 140, 12. Baskı, Sol Yayınları
[8] https://cbonds.com/indexes/21145/
[9] https://www.sozcu.com.tr/24-milyar-dolarlik-sicak-para-geldi-p57615
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Herkes işini yapmalıdır
Yıllar önce önder karolarımızdan Sefagül Kesgin yoldaş çok önemli bir noktaya vurgu yaparak biz yoldaşlarını uyarmış, herkesin öncelikle kendi görevlerine yoğunlaşması gerektiğinin vurgusunu yapmıştı.
“Herkes işini yapsın” demişti. Örgüt bir bilimdir. Bu bilimde en önemli ilkelerden biri “herkese uygun bir iş vermek”tir. Her militan da kendisine verilen işi amacına uygun bir biçimde sonuç alıcı şekilde yapmasıdır.
Öncelikle kendi işi üzerinde yoğunlaşıp işi daha iyi bir şekilde nasıl yaparım kaygı ve sorumluluğunu taşımalıdır.
Faşizmi Yıkıp Özgürlüğü Kazandığımızda Keyif Çayını İçeceğiz!
Fransa’da 16 Ekim Cuma günü öğretmen Samuel Paty, basın ve düşünce özgürlüğü konusunu işlemek için öğrencilerine Muhammed peygamber karikatürünü gösterdiği gerekçesiyle okulun önünde Çeçen cihatçı biri tarafından başı kesilerek öldürüldü.
Bu olay Fransa’da yaşayan Müslümanlara zarar verdi. Bununla da kalmayarak Fransa’da göçmen karşıtlığını da tırmandırdı. Fransa İçişleri Bakanı bu olayla yakından, uzaktan ilişkisi olan Müslüman derneklerin kapatılacağını, nefret suçu işledikleri nedeniyle de bazı camilerin kapısına kilit vurulacağını duyurdu.
Burjuva İdeolojisinin İflası
Emperyalist burjuvazi derinleşen ekonomik ve siyasi krizine çözüm arıyor. Çözümü, her zaman olduğu gibi yine işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla sömürülmesi, artı-değerin kat kat artırılmasında, doğanın onurulmaz tahribatında görüyor.
Մենքկ՛հաղթենք! Biz Kazanacağız!(1)
’70’li yıllarda Filistin halkının mücadelesi “zafere kadar devrim”di. Birkaç sene önce Kürt halkının Kobane Direnişi’nde yükselttiği şiar“Kobane düşmedi,düşmeyecek”ti.
Dayanışma Yaşatır, Gerçekler Özgürleştirir!
Dayanışma,“sosyal mesafe” adı altında birbirinden yalıtılmak, birbirine yabancılaştırılmak istenen ezilenler için tüm bunlara karşı geliştirdiği bir panzehir işlevi gördü.
Dayanışmanın, ezilenlerin inceliği ve gücü olduğu pandeminin tavan yaptığı süreçlerde günlük yaşamda bir kez daha ispatlandı. Salgın karşısında hiçbir önlem almayan devlete inat ezilenler, kendi öz örgütlenmelerini, tabandan gelişen inisiyatiflerini inşa etti.
Ezen-ezilen cins çelişmesi”nin özgün ifadesi olan ataerkilizme karşı mücadele sorunu
Erkeğin kadına uyguladığı her türden şiddete karşı durmak öncelikle insani bir görev ve sorumluluktur!
Ataerkilizme karşı sistematik bir mücadele sefer birliği ilan etmek şarttır ve bu, günün acil ihtiyacıdır.
Bu görev ve sorumluluk en başta kendisini komünist/sosyalist ve devrimci-demokrat addeden politik kurumlarındır. Ve aslında bu görev ve sorumluluk kadınıyla erkeğiyle insanım diyen herkesindir. Ve elbette ki erkeğindir de.
Denge Azadî | İçte ve Dışta Kürt’e saldırı!
"Devrimci güçlerin faşizme karşı ortak mücadeleyi örgütlemekten başka seçeneği yoktur. Gün faşizme karşı mücadele günüdür"
AKP faşist iktidarının ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne dahil olması Ortadoğu’da çatışmalı süreçlerin içerisine girmesini birlikte getirdi.
2011’de Suriye’de başlayan iç çatışmalara taraf olan ve bu çatışmaya/savaşa bilfiil katılan AKP faşist iktidarı,RojavaDevrimi’ne saldırdı. Kürtlerin Rojava’da kurdukları/oluşturdukları demokratik özerk yönetimi boğmak için IŞİD denilen cihatçı çeteleri de destekledi.
Dağlık Karabağ Sorunu Nedir?
Tarihi, ekonomik, kültürel, sosyal dokusu ile yüzyıllardır Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ bölgesi, Ermenistan’la sınırı olmayan bu coğrafya; SSCB döneminde nüfusun büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturmasına rağmen yanlış bir kararla Azerbaycan’a bağlanmıştır.
SSCB Anayasası’na göre Sovyetler Birliği’nin idari düzeninde, Birlik üyesi cumhuriyetler, SSCB Anayasası’nda gösterilen durumlar dışında kendi topraklarında devlet iktidarını bağımsız olarak tesis ediyorlardı.
Ah o atalarımız! İsmail Cem Özkan
Irkçılar kendi çıkarlarına uygun tarih uydururlar, çünkü ırkçı olmak her şeyin üstünde olmak ve saf olmayı getirir... O yüzden bir ırkçı ile eğer sohbet ederseniz, onlar ideal bir geçmiş ve işlerine geldiği gibi tarihi uydurduklarını görürsünüz...
Sil Baştan
Ne zamandan beri sosyalizmle komünizm ayrı gayrı oldu bilmem.
Tek bildiğim; örgütlülük, örgütsüzlük... devletlilik, devletsizlik sadece anarşistler arasında değil sosyalistler arasında da daima tartışılagelmiştir.
Belki de sosyalistler arasında bu tartışmaların gerçekleşmesinin nedeni de sadece sosyalizmle komünizm arasında bu ayrılığın gerçekleşmiş olmasının düşünülmesinden de değildir.
Ayrıca Marksın, komünizm hakkında yeteri kadar açıklama yapmadığının da düşünülmesindendir.
Bu şekilde niye düşünüldü onu da bilmem.
Vatan’ın F3’ünde Dört Gün
“O sözler ki kalbimizin üstünde
Dolu bir tabanca gibi
Ölüp ölesiye taşırız
O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
Uğrunda asılırız...”[1]