Cumartesi Mart 1, 2025

Ermeni tarihi ve ittihat terakki dönemi

Türk'ler 11.Yüzyıl'dan itibaren,Anadolu'ya gelmeye başladılar.Doğu,Güney ve Orta Anadolu'da etkin çoğunluğu oluşturan topluluklar Ermeni'lerden oluşmaktaydı.Toros'larda ''Klikya Ermeni Devleti'' vardı.Batı'da Roma vatandaşı Rum'lar,Güney'de,Süryani'ler,Karadeniz'de Pontus krallığı ile Hristiyan Laziki'ler vardı.Osmanlı'nın kuruluş dönemlerinde ,Türk'lerin ve diğer müslümanunsurların,Anadolu halklarının yanında ancak on'da birini oluşturuyordu.Türk'ler zamanla zor yoluyla savaşarak Anadolu'ya zorla yerleştiler.Hristiyanlığı ilk kabul eden topluluk olan Ermeni'ler,Türk'lerin-Osmanlı'ların islamlaşma sürecine denk gelmektedir.

Osmanlı'da iki farklı tebaa vardı.''Hakim unsur ile Tabii unsur''dur.Hakim unsur Müslü man'lardır.Tabii unsur ise Gayri-müslüm'lerdir.Gayri-müslüm'ler her zaman sultana karşı sorumluydular.İslam devleti'ne,hukukuna göre haraç,peşkeş gibi vergiler karşılığında islam devleti'nin koruması altındaydılar.Hakları verilen fermanlarla sınırlıydı.Anadolu'da bu yüzyılda Türk'lerin çoğunluğunu Alevi'ler oluşturuyordu.1512 yılından itibaren,Sultan Selim döneminde Anadolu tümüyle sunni nufus artışı oldu.Toplumsal,dinsel,kültürel değişimler bu döneme denk gelmiştir.Baskı ve katliamlar dönemi olarak tarihe geçen bu yüzyıllar boyu süregelmiştir.İnsanlar dinlerinden,inançlarından zorla dönmeye zorlanmışlardır.Slogan halini alan ''ya öl,ya dininden dön'' denilerek,insanlar tercih yapmaya zorlandılar.Osmanlı'ların son döneminde  ise bu tercih Ermeniler için ''terket'' oldu.

 Ermeni'ler Anadolu'da yaşadıkları her dönem sadık tebaa olmuşlardır.Çalışkan,sanaatkar,yaratıcı özellikleri ile bilinirlerdi.Ama Ermeni'leri zayıflatan,değişime uğramasına sebep olan Osmanlı despot politikaları olmuştur.Balkanlardaki bağımsızlık hareketlerinden sonra Yunanistan'ın Mora isyanında 1821 yılında bağımsızlığını ilan edince ,Ermeniler Osmanlı'ya hep bağımlı kaldılar.Bundan dolayı o dönemlerde ''sadık millet''(Millet-i sadık) olarak anıldılar.Önemli devlet görevle rinde bulundular.Savunma,ekonomi,mali işlerden sorumluluk aldılar.Anayasa'nın hazırlanmasına katkı sundular.

1826 yılında,yürürlüğe giren ''yeniçeri ocakları'' ailelerden zorla toplanan hristiyan çocuklar,eğitilerek kılıç kuşatılıp İslam ordusu oluşturuldu.1789 Fransız Devrimi'nin yankıları kendini Osmanlı'da da göstermiştir.Artık Gayrı-müslümler de ''eşit haklara'' sahip vatandaşlar olmuşlardır.Nizamnameler,iş yönetmelikleri,antlaşmalar Avrupa devletlerinden esinlenerek Osmanlı'ya uyarlandı.Yeniçeri'ler yerini,polis teşkilatları ile istihbarat kurumlarına bıraktı.Ermeni'lerin yaşadığı vilayetlerde meydana gelen mal,can,namus saldırılarında görülen yükseliş huzursuzluğu beraberinde getirdi.Balkanlar'da meydana gelen milliyetçi bağımsızlık hareketleri zorla,kanla bastırılmaya çalışıldı.Müslümanlığı,Türklüğü benimseyen unsurlar,Anadolu'ya gelerek sorun olmaya başladılar.Göç eden bu insanlar Ermeni köylerine dağıtılarak sorunların  başlaması gündeme geldi.Feodal beylerin vergi,haraç altında topladıkları paralar Ermeni'lerde artık sosyal patlamaya  dönüştü.

Tanzimat(1839) ve Islahat(1856) Fermanı ile artık Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine denk gelen,ülkede yaşayan azınlık haklarının güvence altına alınması için Rus'ların,Avrupalı'ların etkisiyle reformların kabul edilmesi sağlanmıştır.Osmanlı devletine verilen borçlar ile kendine bağımlı kılan yabancı sermayenin sömürgesi durumuna gelmiştir.Ermeni toplumunda meydana gelen ulusal uyanış artık Osmanlı'ları rahatsız etmeye başladı.1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile yenilen Osmanlı'lar,Berlin'de imzaladıkları antlaşma ile''G.Doğu'da Ermeni'lerin yoğun olarak yaşadıkları illerde,kürt ve Çerkez saldırılarından koruma altına almayı taahüt etti''.Ama tüm antlaşmalar sözde kaldı.''reform sözü verildi,otonom bir yönetim şekli oluşturulması'',Berlin Antlaşması'nın maddeleri arasına kondu.Ama hiç bir şey hayat bulmadı.

Ermeni'ler,süregelen katliamların durdurulması,Avrupa devletlerinin dikkatlerini buraya çekmek,gelecekteki katliamların önlenmesi için 1896 yılında İstanbul'da Osmanlı Bankası'na bir baskın düzenlediler.Talepleri arasında ''genel af,el konulan mülklerin iadesi,reformların hayata geçirilmesi'' idi.Bu fedai eyleminden hiç kimsenin burnu bile kanamadan sıyrılarak,gemi istekleri kabul edilerek Türkiye'den ayrıldılar.Amaçlarına ulaştılar.Fakat sonradan,istanbul'da başlatılan operasyonlarda 6000 Ermeni öldürüldü.Baltacı'lar diye adlandırılan,Kürt'lerden oluşan hamallar grubu,Kumkapı'da yaşayan Ermeni'leri yerlerinden ederek,kendileri buralara yerleştiler.

Ermeni toplumuna verilen reform sözlerinin yerine getirilmeyişi,ulusal uyanış ile ihtilalci,milliyetçi hareketlerin de doğmasını beraberinde getirmiştir.Kızıl Sultan olarak bilinen Abdülhamit bu hareketlere ve Ermeni'lere karşı katliamlar yaparak karşılık vermiştir.Ama Balkan'larda böyle olmamış,Osmanlı'ların yenilgisiyle sonuçlanmıştır.Milliyetçi,ulusal,ihtilalci hareketler ile ayaklanan halklar uzun süren savaşlar sonucunda Osmanlı'ların Balkanları kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.1912-1913 yıllarında yaşanan yenilgi ile şekillenen ulusal devletler,''Ermeni soykırımı fikrinin doğuşun-da büyük rol oynadığı'' bir gerçekliktir.

1894-1896,Abdülhamit krallığının Ermeni'ler üzerinde baskı,terör ve katliamların en yoğun olarak yaşandığı dönemlerdir.Bu dönemde,hapishaneler boşaltıldı,cinayet ve katliamlardan sanık katiller serbest kaldı.Kürt'lerden oluşan başı bozuk insanlar silahlandırılarak çeteler oluşturuldu.Doğu Anadolu illerinde silahlı Kürt aşiretlerden oluşan,bir askeri örgütlenme olan Hamidiye Alayları Sultan Abdülhamit tarafından kuruldu.Kürtler'den oluşan cinayet şebekeleri ''tetkçi'' rolünü üstlendiler.Ermeni'ler kitleler halinde İslamiyet'e zorlandı.1915 Ermeni Soykırımı arifesinde Ermeni top- lumunu savunmasız bırakmak için daha çok erkeklere yönelik oldu.Abdülhamit Han Hamidiye Alaylarına çok geniş olanaklar sağladı.Yağmacılık,eşkiyalık için Ermeni'lere istedikleri gibi davranma yolunda izin verdi.

300bine yakın Ermeni'nin ölümü ile sonuçlanan 1894-96 katliamları,1915 soykırımını gölgede bırakmıştır.Erzurum'da öğle namazından sonra işitilen borozanla başlayan katliamlar akşam saatlerine kadar,işitilen borozan sesiyle son buluyordu.Tüm bunlar yaşanırken Berlin Antlaşmasında büyük devletlerin vermiş olduğu ''gözleme ve denetleme'' sözü havada kaldı.Katliamlar karşısındaki sessizlik ise onaylamak anlamına geliyordu.Bu tavır 1915 soykırımını kolaylaştıran en büyük etmenlerden birisi oldu.

ITTİHAT  VE  TERAKKİ  DÖNEMİ

Kılıç zoru ile sınırlarını Afrika,Arap Yarımadası,Balkanlara  kadar işgal ederek medeniyetleri yok eden, Osmanlı imparatorluğu 10 milyon km kare olan yüzölçümü,25 parçaya bölünerek küçüldü.Bağımsızlık,ulusal hareketler sonucunda Kuzey Afrika ile Arap Yarımadasında 13 İslam Devleti,Balkanlarda ise 12 Hristiyan devleti meydana çıktı.

1907 yılında Abdülhamit krallığının baskılarına karşı gelen Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile İttihat ve Terakki Partisi 27-29 Aralık 1907 tarihlerinde,Paris'te Osmanlı sultanına karşı bir kongre örgütlediler.Kongre'de sultanı tahttan indirmek,rejimi değiştirmek ile Millet Meclisi kurma konularında anlaştılar.Selanik'te kurulan Genç Türkler(Jön Türk'ler) hareketi ile Paris Genç Türk'ler hareketi aralarında görüş ayrılıkları olsa da ''İslamiyetin hakikatlerin kaynağı olduğu'' konusunda görüş birliğine vararak 1901 yılında İttihat (birlik kurma) ve Terakki'nin (İlerleme,gelişme) temel lerini attılar.

13 Mayıs 1908 tarihinde,Paris'te İttihat ve Terakki Partisi ile EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu) Taşnaklar ''elele çalışmaya söz verdiklerini'' kongrede alınan kararları uygulamaya koyuldular.Ordu içerisinde gizli örgütlemelerde bulunan Enver Paşa orduları ile Selanik'ten İstanbul'a orduları ile yürümeye başladı.Çaresiz kalan kral Meşrutiyeti ilan etme zorunda kaldı.Bu hareket yurt dışında ve ülkede sevinç gösterileri ile karşılandı.Abdülhamit krallığı döneminde yurt dışına kaçanların ülkeye dönüşünün kapısını araladı.Balkanlardan,ABD'ye Kafkaslar'dan Avrupa'ya sürgünde olan elli bin Ermeni tekrardan Van,Bitlis,Erzurum'a ...döndüler.Hürriyet-Adalet-Eşitlik sloganları Meşrutiyet'in ana sloganları oldu.İlk genel seçimlerde tüm adaylar eksiksiz seçildiler.EDF-Taşnaksutyun Partisinden ise altı milletvekili,İ-T Partisinden ise 12 milletvekili Meclis'e girdiler..

İttihat ve Terakki Partisi'nin esas gayesi sanıldığı gibi krallığı devirip halkların özgürce yaşayacağı bir rejim hiç olmamıştır.Aksine parçalanmaya mahkum olan Osmanlı İmparatorluğu'nun birliğinisürdürmekti.Kendilerini,krala  karşı olan,Pan-Turanizm ve Türkçülük ideolojisini rehber edinerek,kendi sonlarını,aynı zamanda yok olmak üzere olan Osmanlı'cılığın mezar kazıcısı oldular.Meşrutiyetin ilan edildiği yıllarda Varna'da bulunan Ermeni halk önderi Antranik Ozanyan (Paşa)'ya EDF-Taşnaklar  önderliği davetiye çıkararak,İstanbul'a gelmesini Muş'tan 50 lira maaşla,milletvekili olması teklifinde bulundular.Genç Türk'lerle samimi ve candan olan Taşnaklar,Meşrutiyet'in sahte özgürlük havasıyla zafer sarhoşluğuna kapılarak,gelecekteki olacakları göremez duruma düştüler

1907-1913 yılına kadar,yani İttihat-Terakki Partisi ile ilişkileri kopana kadar halkı sukunete davet ettiler.Bu politikaya karşı çıkan halkın içinden kesimler olmuş olsa da gelişmelere engel olamadılar.Genç Türk'lerin politik oyunlarını sezen ve ilerisini gören Antranik O.Paşa,EDF-önderleine,Taşnaklar'a cevaben ''ben sultan,Enver vede Talat'ın elini sıkıp kardeş olamam.Bu yeni kardeşlerinize dikkat edin,onlar halkımızın ve sizin başınıza felaketler getirecekler'' diyerek,önerilerini reddetti.

1908 yılında kral Abdülhamit'i devirerek iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Partisi, üyelerinin 1910 yılında Selanik'te gerçekleştirilen kongrelerinde önemli kararlara imza attılar.Tartışılan konuların başında ''tüm uyrukların,tam Osmanlılaştırılması'' denilen,Türkiye'nin zorla Türkleştirilmesi,tek tipleştirilmesi planı üzerinde yoğunlaştı.Özel stratejilerin belirlendiği bu toplantıda Talat Paşa ''...imparatorluğu osmanlılaştırma görevimiz başarılıncaya dek,eşitlik meselesi diye bir şey olamaz'' diyerek,azınlık unsurların tasfiyesini gerekli görüyordu.

İttihat ve Terakki Partisi'nin önde gelen liderlerinden aynı zamanda Turancılık ideolojisinin baş mimarlarından olan Ziya Gökalp da Selanik'te yapılan toplantıya Diyarbakır delegesi olarak katıldı.Turancılık görüşünün resmi devlet görüşü olarak benimsenmesini sağladı.Turancılık,Rusya'ya karşı Osmanlı İmparatorluğundan başlayıp Çin Seddi'ne kadar uzanacak yeni bir cephenin oluşması düşüncesidir.Aynı dili konuşan,aynı ülküyü paylaşan,aynı geçmişe sahip,hayali bir Turan ırkı yaratılmış,bu düşünce Cenevre,Paris'e kadar bulunan genç Türklere kadar ulaşmıştı.Ziya Gökalp'ın hatalı olarak gördüğü 1839-1856 Islahat Fermanlarını eleştirerek Egemen ulus (millet-i hakim)kavramını ''hakimiyet islamındır'' diyerek yeniden düzenledi.İttihat ve Terakki Partisi bu milliyetçi temeller üzerinde kuruldu ve dönüşüme uğradı.Bu coğrafyada yaşayan insanları tek dil,tek bayrak,tek millet adı altında örgütlemek amacı ile savaşın içine soktular.Milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular.Sarıkamış'ta 90 bin insan sadece bu yüzden öldü.Bu ırkçı-milliyetçi düşüncelerinden dolayı Ziya Gökalp Osmanlı Meclisi üyesi seçildi.

İttihat ve Terakki Partisi ile EDF-Taşnaklar arasında ilk güvensizlik sorunları Adana katliamında 1909 yılında yaşandı.30bin Ermeni'nin ölümü ile sonuçlanan katliamlarda,İttihat ve Terakki Partisi olayların sorumlusu olarak EDF-Taşnakları suçladı.Halbuki Selanik'ten getirilen,Genç Türk orduları,katliamı işaret ediyordu.Anayasa inancını hala koruyan Ermeni'ler,silahsızlanma talebini kabul ederek,silahlarını teslim ettiler.Silahların tesliminin hemen ertesi günü olaylar başladı.Ve katliamlar gerçekleştirildi.Ermeni'ler için önemli bir gün olan Paskalya yortusuna denk gelen 12 Nisan1909 tarihine  denk getirdiler.Olayların bitiminden sonra Adana'ya soykırımın planlayıcısı ve uygulayıcısı Cemal Paşa görevli olarak atandı.

Katliamı Alman'lar ve Avrupa'lılar sessizce izlediler.Çünkü büyük güçlerin gözlerini kamaştıran Klikya pamuğından çıkan,çiğidin savaş öncesi barut sanayiinde kullanılmasıdır.Ermeni'lerin ölüm fermanı Avrupalı'ların gözleri önünde yaşandı.Avrupalı'ların mühimmat ihtiyacını karşılayan,Klikya pamuğuna Ermeni'lerin yok edilmesiyle el konuldu.

 

 

 

 

 

62669

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Agop Ekmekciyan

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar