“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
Irkçı, faşist bir ideoloji olan Siyonizmi kendine rehber edinen İsrail devleti, aralarında FHKC gibi sol-Marksist direniş örgütlerinin de olduğu çok sayıda hareketin 7 Ekim çıkışıyla büyük bir hezimet yaşadı. Vurulan ağır darbeyle, İsrail etrafından örülen yenilmezlik pelerininin yırtılabileceğini tüm dünya halkları bir kez daha görmüş oldu. Siyonizmin bu çıkışa yanıtı, ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere neredeyse tüm AB ülkelerinin desteğini arkasına alarak soykırıma girişmek oldu.
Gazze’de taş üstünde taş bırakmayan, bölgeyi yerle bir eden Siyonizmin savaş makinesi, işgal ve imha saldırılarıyla büyük bir soykırıma imza attı. Buna mukabil, hemen her renkten/ideolojiden Filistinli direniş örgütlerinin dinmeyen mücadelesi, kararlı savaşımını da not düşmek gerekir. Filistin direnişi, her türlü zorluğa, soykırıma karşın varlığını sürdürüyor zira söz konusu olan bir halkın topyekun imhaya karşı direniş ve isyanıdır.
Bu var oldukça direniş de varlığını sürdürecektir!
Açık ki direniş, yalnızca tepeden tırnağa son teknoloji silahlarla donanmış Siyonist İsrail devletine karşı da yürütülmüyor. İsrail’in Ortadoğu’nun kalbinde ortaya çıkması, gelişmesi, kurumsallaşarak bir devlet haline gelmesi ve adım adım topraklarını büyüterek bugüne gelmesi, emperyalist-kapitalizmin bölgeye yönelik uzun vadeli projeksiyonunun bir sonucudur. ABD/NATO/AB’li emperyalistler için İsrail, Ortadoğu’da deyim yerindeyse bir ileri karakol işlevi görüyor. Bu bağlamda İsrail’in dokunulmazlığı ve yenilmezliği miti, emperyalistlerin bölgeye yönelik bu projeksiyonu açısından hayatidir. Yaşanan gelişmeler de bu tezi sürekli bir biçimde doğrulamaktadır. Gazze’nin ardından namlunun ucunu İran’a çevirmek üzere Beyrut’u/Hizbullah’ı vuran İsrail, bölgede büyük bir yıkım, katliam ve soykırım pahasına, işgal ve ilhak politikasını yaşama geçirmeye çalışacaktır.
Besbelli ki hedef, tıpkı Ukrayna’da Rusya’ya yapıldığı üzere, İsrail eliyle İran’ın savaşa çekilmesi, yıpratılması/zayıflatılması ve hegemonya dalaşında saf dışı bırakılmasıdır. Emperyalist-kapitalist sistemin 2009 yılından bu yana içinde debelendiği ve de giderek daha da derinleşen krizinin adım adım bölgesel savaşlara ve buradan da bir bütün olarak yeni bir paylaşım savaşına doğru yol aldığı açık.
Elbette ABD/NATO’nun bölgedeki tek savaş makinesi İsrail değil. Türk devleti, kurulduğu günden bu yana halkların kanını akıtıyor. İsrail’in Filistin’de yaptığı vahşeti T. Kürdistanı’nda on yıllardır uyguluyor. Bir yandan Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Balkanlar’da ABD’nin emir eri olarak cepheye koşarken, beri yandan Kürdistan’da, Rojava’da işgal ve katliam saldırılarını sürdürüyor.
MHP’nin tescilli faşist başkanı Bahçeli’nin, parlamentonun açılışında sarf ettiği “yeni bir döneme giriyoruz” sözlerini bu tarihsel bellekle okumak gerekiyor. Bahçeli/ R.T.Erdoğan, tıpkı sayısız defa karşılaştığımız üzere, ‘yurt savunması’ adı altında, tüm düzen partilerini, ırkçı, şovenist, tekçi, Kürt düşmanlığıyla bezenmiş bir çizgiye çağırıyor.
“Savaş çıkacak, vatan toprağı tehdit altında” çığırtkanlığı; Kürt ulusunun ulusal hakları için yürüttüğü direnişin, işçi sınıfı ve emekçilerin temel hakları için verdiği mücadelenin hedefe konacağı; her türlü hak ve özgürlük arayışının yasaklanacağı, fiili OHAL’de vitesin yükseltileceği bir sürece işaret ediyor.
AKP-MHP faşist ittifakı, bölgede yaşanan gelişmeleri, işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik yeni bir saldırı dalgası başlatmak, Rojava devrimini boğmak için bir kaldıraç olarak kullanmak isteyecektir.
‘Yeni dönem’den kasıt tam da budur!
Devrimci, ilerici ve yurtseverlerin, emek ve özgürlük güçlerinin ve geniş toplumsal kesimlerin ‘yeni dönemde’ AKP-MHP faşist blokunun saldırganlığı karşısında daha güçlü bir dayanışma ve güç birliği, birlikte mücadele, ‘özgürlük ve demokrasi cephesinde’ safların sıkılaştırılması acil bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.
Son Haberler
Sayfalar
İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!
İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..
Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim
Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların yürütüldüğü bir süreçten geçerek bugünlere geldi.
“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”
“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]
“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.
“5N 1K değil miydi?” denecek olursa… Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…
Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.
Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]
“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]
Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.
“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:
“her şey akıyor
her şey akıyor, panta rei ve irin
akıyor kalbimize, senin ve benim;
yazdıkları taş levha üstüne, kirle
Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]
“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]
Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…
Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal…
Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2
Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.
Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.
Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]
“Durgunsa ya da suskunsa insan,
mutlak bir nedeni vardır.
Suskunluğa aldanma,
herşeyin bir zamanı var!”[2]
Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…
Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…
SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]
“Bir yazarı okumak, yalnızca
neler söylediğini öğrenmek değildir;
onunla birlikte yollara düşmek,
onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]
Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2
Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2
DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz
Bir kez daha, “Terör” mü?[1]
“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]