Pazar Ocak 5, 2025

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

AP seçimlerinin hemen ertesinde Macron’un partisi, 15.2 ile faşist Ulusal Birlik (RN) partisinin yarısı oranında oy alması ve ikinci sıraya düşmesi siyasi hamleleri de beraberinde getirdi. Macron, 9 Haziran yenilgisinin hemen ardından Fransa Parlamentosu’nun alt kanadı olan Ulusal Meclisi feshetmiş ve erken seçim kararı almıştı. 30 Haziran’da yapılan erken genel seçimlere belirgin olan üç siyasi parti damgasını vurdu. Siyasi partiler ittifaklar kurarak seçime girdi. Dört partiden oluşan Yeni Halk Cephesi NFP (Sol Blok), Le Pen ve Jordan Bardella liderliğinde Ulusal Birlik Partisi RN (faşist hareket), Macron’un partisi Merkezci Birlik (Ensemble) seçimlerde belirgin ana noktayı oluştururken merkez sağda Cumhuriyetçiler Partisi ve Yeniden Fetih Partisi cılız bir seviyede kaldılar.

30 Haziran’da birinci tur seçiminde faşist hareket RN, yüzde 34 ile birinci parti oldu. NFP, yüzde 28.1 ve Ensemble yüzde 20.7 ile üçüncü parti olarak çıktı. Cumhuriyetçiler Partisi ise yüzde 10 civarında kaldı. İlk tur seçimlerinde faşist hareket, 2022 yılındaki oy oranını katlayarak birinci oldu.  Bunun yanı sıra Sol İttifak’ın oylarının da önemli derecede yükseldiği göze battı.

7 Temmuz, ikinci tur seçimleri, aslında anahtar niteliğindeydi. Faşist hareketin aşırı yükselişi ve topluma yansıtılan kaygıların yanısıra Fransız halkının geleneğinde var olan sol toplumsal tepki, demokrasi ve emek mücadelesinin yanısıra anti-demokratik uygulama ve faşizme karşı hassasiyeti de eklenince son kırk üç yılın en yüksek seçimlere katılım oranı yaşandı. İkinci tur seçiminde Yeni Halk Cephesi (Sol İttifak) 182 millet vekili çıkararak birinci parti oldu. Macron’un partisi Ensembe, 168 millet vekili ile ikinci sırayı alırken, faşist Ulusal Birlik Partisi ise 143 millet vekili ile üçüncü konuma yerleşti. Merkez sağ Cumhuriyetçiler Partisi ise 60 vekil çıkararak mevcut parlamentodaki yerini almış oldu.

Toplamda 577 milletvekili ile temsil edilen Ulusal Meclis’te hükümet kurmak için gereken 289 sandalyelik mutlak çoğunluğu tek başına hiçbir parti sağlayamadı. Bu da yeni tartışma ve tıkanıklıkları getirmektedir. Seçimin hemen ardından Başbakan Gabriel Attal istifasını verdi ancak yeni iktidar oluşuncaya kadar Macron mevcut başbakanın görevde kalmasını istedi.

Yeni başbakanın seçimi için tartışma ve görüşmeler sürerken faşist harekete karşı alınan başarıyı halk sokaklarda kutladı. Önümüzdeki günlerde belirlenecek olan isimler üzerinden yeni başbakan ataması gerçekleşecektir. Fransa kanunlarına göre cumhurbaşkanı herhangi birini başbakan olarak belirleyip atayabilmektedir. Yeni tartışma ve tıkanıklıklara yol açmamak adına Macron, başbakanlık için önerilecek isimleri beklemektedir. Yeni Halk Cephesi liderlerinden Melenchon, başbakan olma konusunda “kendini yeterli hissettiğini” ifade etmiş, ardından 22 Haziran’da ise bu sorumluluğa hazır olduğunu açıkça belirtmişti. Ancak Sol İttifak’ın kendi içinde başbakan adayını belirleyememesi ve bu konuda net bir aday ismi ortaya çıkaramadığı için mevcut tıkanıklığı daha zora soktuğunu görüyoruz. Sol İttifak güçlerinin, Melenchon’un adaylığına sıcak bakmadığı da bilinen bir gerçek. SGT Sendikası, 18 Temmuz’da eylem çağrısı yaparak “sol bir başbakan” istediklerini duyurmuştur.

 Kaybeden Macron, kazanım elde eden sol ve sağ ittifak

Macron bu düşüşü durdurmak için faşist hareketin yükselişini tıpkı 2022 seçimlerinde olduğu gibi manivela olarak kullanmak istedi. İki önemli sac ayağı üzerinden hareket etti. Birincisi, “aşırı sağa karşı halk biraz da zorunlu ve alternatifsiz olarak bana oy verir” idi. İkincisi, “solcular birleşemez ve sol ittifak kurulamaz” düşüncesiydi. Bu iki stratejik yaklaşım, Macron’un erken seçim hamlesini yapmasına dayanak oldu. Üç hafta gibi kısa bir zamanda erken seçim kararı alması da bunun en somut göstergesiydi.

Oysa yanıldı. Yeni Halk Cephesi 10 Haziran 2024 tarihinde kuruluşunu ilan etti. Sosyalist Parti, Komünist Parti, Ekolojistler, Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi olarak ittifak antlaşmasına vardıklarını duyurdular. Faşist harekete karşı anti-faşist ittifak olarak kendilerini deklare ettiler. 50 yıl öncesi gibi faşizme karşı bir araya gelen Halk Cephesi’ne atıfta bulunarak Yeni Halk Cephesi ismini aldılar. Böylece hem “solcular” birleşti hem ittifak oluştu hem de alternatif bir anti-faşist cephe sahadaki yerini almış oldu.

Sadece bu yönüyle de değil, asgari ücretlerin yükseltilmesi ve emeklilik yaşının düşürülmesi gibi toplumun ana sorunlarına vurgu yapmaları önemli bir güç olmalarını beraberinde getirdi. Kısacası Macron’un kendi partisini kurtarma hamlesi olarak ele aldığı erken seçim kararı, esasen düşüşünü kurtaramamış ve yenilgisini engelleyememiştir.

Seçimin iki galibi olmuştur. Sol ittifak ve faşist ittifak. Birinci tur seçiminde ilk sırada olmasına karşın ikinci turda üçüncü parti olması Macron ve Sol İttifak Partisi arasında yapılan anlaşmalar sonucunda geriletilmiştir.

Tüm tartışmalar sürerken Başbakan adayının “sol”dan bir isim olacağı varsayılıyor. İttifak içinde de Melenchon’a sıcak bakılmıyor. Muhtemelen başka bir aday üzerinde anlaşma sağlanacak gibi görünüyor.

Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli devlet politikalarıdır

Fransa ve Almanya örneği bize birçok veri sunmaktadır. Macron’un uyguladığı neo-liberal politikalar, Ukrayna ve savaş ekonomisi, yoksullaşmaya karşı zenginleri kayıran politikalar gibi bir dizi ana konu toplumun aşırı sağa ve faşist harekete kaymasındaki en önemli etkenleri oluşturmaktadır. Almanya’da savaş bütçesinde verilen açığın kapatılması için uygulanan ek zam ve politikalara karşı duyulan tepkileri unutmayalım. Sözde sosyal demokrat veya “sol” adına uygulanan neo-liberal politikaların toplumu ittiği konum maalesef ırkçı ve faşist partilerdir. Mevcut iktidarlara duyulan tepki ve gelecek korkusu toplumun sağ popüler söylemlere inanmasını getiriyor.

Bu ülkelerde faşist hareketin canlanması mevcut devlet politikasıdır. İç faşistleşme bilinçli bir siyasetin ürünüdür. Ukrayna savaşının en büyük destekçileri Fransa ve Almanya’dır. İngiltere’de de geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri İşçi Partisi kazandı. Fransa ve İngiltere sözde “sağı durdurdu”. Oysa İngiltere İşçi Partisi seçim döneminde açıktan İsrail yanlısı tutum takınarak, bunun propagandası üzerinden kampanya yürütüyordu. Dünyanın her karışını cehenneme çeviren emperyalist güçlerin yarattığı yıkım ve yağmanın nedenleri deşifre edilmeden, bilinçli bir şekilde bunun faturasını göçmenlere kesmek aslında hem sağın ve faşist hareketin hem de neo-liberal politikaları uygulayan sol etiketli iktidarların işine yaramaktadır.

Fransa’da Ulusal Birlik Partisi (RN) çeşitli ittifak ve taktik politikalar ile üçüncü parti konumuna geriletilmiş oldu. Bu geriletme esasen nicel bir gerilemedir. Bu partinin mevcut gücü ve kitle tabanı geriletilmemiştir. El freni çekilmiş, şimdilik olduğu yerde çakılı kalması sağlanmıştır. Asıl olan, sağın ve ırkçılığın esasen üzerinde yaygara koparıp popüler söylemlerle siyaset yaptığı sorunların (göçmenlik, ekonomik, siyasal) beslenme kanallarının kurutulmasıdır.

Bunun da bugün mevcut düzen partileri tarafından yapılmasının imkanı yoktur. Toplumun anti-faşist duruşunu sisteme entegre eden ve bu canlı dinamik üzerinden mevcut politikalarına yaşam olanakları açan bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.

Macron’un dayandığı veya dayattığı model, sağın ve faşist hareketin gelişmesini sağlamıştır. Kendi nefes alanlarını daralttığı andan itibaren sözde bu tehlikeye karşı mücadele bayrağını çekmektedir. Evet, açık ve net olan toplum artık düzen partilerine olumlu ve güvenle bakmıyor. Farklı arayış içerisinde yolunu bulmaya çalışıyor. Bu anlamıyla daha radikal ve tutarlı anti-faşist mücadeleye ihtiyaç vardır.

Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli bir şekilde devlet politikası olarak geliştiriliyor. İçerdeki faşist ayakları harekete geçiriliyor. Tüm bunlar, savaş tehlikesi ve bozulan ekonomik şartların yaratabileceği sol ve toplumsal başkaldırının boğulmasına yöneliktir. Macron’un “nasıl olsa sol ittifak yapamaz, bir araya gelemez” özlemi kursağında kaldı ise aslında güçlü bir ittifaklar politikasına ihtiyacın olduğu da gün gibi ortada durmaktadır. Mevcut sistem ve faşist saldırganlığı ancak doğru ve asgari oranda duruş sergileyen anti-emperyalist, anti-faşist ittifak güçlerine ihtiyaç var. Gerisi sınıfsız bir dünya ideasında yürüyenlerin yol göstericiliğine kalmıştır.

2322

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

Sayfalar