Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
AP seçimlerinin hemen ertesinde Macron’un partisi, 15.2 ile faşist Ulusal Birlik (RN) partisinin yarısı oranında oy alması ve ikinci sıraya düşmesi siyasi hamleleri de beraberinde getirdi. Macron, 9 Haziran yenilgisinin hemen ardından Fransa Parlamentosu’nun alt kanadı olan Ulusal Meclisi feshetmiş ve erken seçim kararı almıştı. 30 Haziran’da yapılan erken genel seçimlere belirgin olan üç siyasi parti damgasını vurdu. Siyasi partiler ittifaklar kurarak seçime girdi. Dört partiden oluşan Yeni Halk Cephesi NFP (Sol Blok), Le Pen ve Jordan Bardella liderliğinde Ulusal Birlik Partisi RN (faşist hareket), Macron’un partisi Merkezci Birlik (Ensemble) seçimlerde belirgin ana noktayı oluştururken merkez sağda Cumhuriyetçiler Partisi ve Yeniden Fetih Partisi cılız bir seviyede kaldılar.
30 Haziran’da birinci tur seçiminde faşist hareket RN, yüzde 34 ile birinci parti oldu. NFP, yüzde 28.1 ve Ensemble yüzde 20.7 ile üçüncü parti olarak çıktı. Cumhuriyetçiler Partisi ise yüzde 10 civarında kaldı. İlk tur seçimlerinde faşist hareket, 2022 yılındaki oy oranını katlayarak birinci oldu. Bunun yanı sıra Sol İttifak’ın oylarının da önemli derecede yükseldiği göze battı.
7 Temmuz, ikinci tur seçimleri, aslında anahtar niteliğindeydi. Faşist hareketin aşırı yükselişi ve topluma yansıtılan kaygıların yanısıra Fransız halkının geleneğinde var olan sol toplumsal tepki, demokrasi ve emek mücadelesinin yanısıra anti-demokratik uygulama ve faşizme karşı hassasiyeti de eklenince son kırk üç yılın en yüksek seçimlere katılım oranı yaşandı. İkinci tur seçiminde Yeni Halk Cephesi (Sol İttifak) 182 millet vekili çıkararak birinci parti oldu. Macron’un partisi Ensembe, 168 millet vekili ile ikinci sırayı alırken, faşist Ulusal Birlik Partisi ise 143 millet vekili ile üçüncü konuma yerleşti. Merkez sağ Cumhuriyetçiler Partisi ise 60 vekil çıkararak mevcut parlamentodaki yerini almış oldu.
Toplamda 577 milletvekili ile temsil edilen Ulusal Meclis’te hükümet kurmak için gereken 289 sandalyelik mutlak çoğunluğu tek başına hiçbir parti sağlayamadı. Bu da yeni tartışma ve tıkanıklıkları getirmektedir. Seçimin hemen ardından Başbakan Gabriel Attal istifasını verdi ancak yeni iktidar oluşuncaya kadar Macron mevcut başbakanın görevde kalmasını istedi.
Yeni başbakanın seçimi için tartışma ve görüşmeler sürerken faşist harekete karşı alınan başarıyı halk sokaklarda kutladı. Önümüzdeki günlerde belirlenecek olan isimler üzerinden yeni başbakan ataması gerçekleşecektir. Fransa kanunlarına göre cumhurbaşkanı herhangi birini başbakan olarak belirleyip atayabilmektedir. Yeni tartışma ve tıkanıklıklara yol açmamak adına Macron, başbakanlık için önerilecek isimleri beklemektedir. Yeni Halk Cephesi liderlerinden Melenchon, başbakan olma konusunda “kendini yeterli hissettiğini” ifade etmiş, ardından 22 Haziran’da ise bu sorumluluğa hazır olduğunu açıkça belirtmişti. Ancak Sol İttifak’ın kendi içinde başbakan adayını belirleyememesi ve bu konuda net bir aday ismi ortaya çıkaramadığı için mevcut tıkanıklığı daha zora soktuğunu görüyoruz. Sol İttifak güçlerinin, Melenchon’un adaylığına sıcak bakmadığı da bilinen bir gerçek. SGT Sendikası, 18 Temmuz’da eylem çağrısı yaparak “sol bir başbakan” istediklerini duyurmuştur.
Kaybeden Macron, kazanım elde eden sol ve sağ ittifak
Macron bu düşüşü durdurmak için faşist hareketin yükselişini tıpkı 2022 seçimlerinde olduğu gibi manivela olarak kullanmak istedi. İki önemli sac ayağı üzerinden hareket etti. Birincisi, “aşırı sağa karşı halk biraz da zorunlu ve alternatifsiz olarak bana oy verir” idi. İkincisi, “solcular birleşemez ve sol ittifak kurulamaz” düşüncesiydi. Bu iki stratejik yaklaşım, Macron’un erken seçim hamlesini yapmasına dayanak oldu. Üç hafta gibi kısa bir zamanda erken seçim kararı alması da bunun en somut göstergesiydi.
Oysa yanıldı. Yeni Halk Cephesi 10 Haziran 2024 tarihinde kuruluşunu ilan etti. Sosyalist Parti, Komünist Parti, Ekolojistler, Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi olarak ittifak antlaşmasına vardıklarını duyurdular. Faşist harekete karşı anti-faşist ittifak olarak kendilerini deklare ettiler. 50 yıl öncesi gibi faşizme karşı bir araya gelen Halk Cephesi’ne atıfta bulunarak Yeni Halk Cephesi ismini aldılar. Böylece hem “solcular” birleşti hem ittifak oluştu hem de alternatif bir anti-faşist cephe sahadaki yerini almış oldu.
Sadece bu yönüyle de değil, asgari ücretlerin yükseltilmesi ve emeklilik yaşının düşürülmesi gibi toplumun ana sorunlarına vurgu yapmaları önemli bir güç olmalarını beraberinde getirdi. Kısacası Macron’un kendi partisini kurtarma hamlesi olarak ele aldığı erken seçim kararı, esasen düşüşünü kurtaramamış ve yenilgisini engelleyememiştir.
Seçimin iki galibi olmuştur. Sol ittifak ve faşist ittifak. Birinci tur seçiminde ilk sırada olmasına karşın ikinci turda üçüncü parti olması Macron ve Sol İttifak Partisi arasında yapılan anlaşmalar sonucunda geriletilmiştir.
Tüm tartışmalar sürerken Başbakan adayının “sol”dan bir isim olacağı varsayılıyor. İttifak içinde de Melenchon’a sıcak bakılmıyor. Muhtemelen başka bir aday üzerinde anlaşma sağlanacak gibi görünüyor.
Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli devlet politikalarıdır
Fransa ve Almanya örneği bize birçok veri sunmaktadır. Macron’un uyguladığı neo-liberal politikalar, Ukrayna ve savaş ekonomisi, yoksullaşmaya karşı zenginleri kayıran politikalar gibi bir dizi ana konu toplumun aşırı sağa ve faşist harekete kaymasındaki en önemli etkenleri oluşturmaktadır. Almanya’da savaş bütçesinde verilen açığın kapatılması için uygulanan ek zam ve politikalara karşı duyulan tepkileri unutmayalım. Sözde sosyal demokrat veya “sol” adına uygulanan neo-liberal politikaların toplumu ittiği konum maalesef ırkçı ve faşist partilerdir. Mevcut iktidarlara duyulan tepki ve gelecek korkusu toplumun sağ popüler söylemlere inanmasını getiriyor.
Bu ülkelerde faşist hareketin canlanması mevcut devlet politikasıdır. İç faşistleşme bilinçli bir siyasetin ürünüdür. Ukrayna savaşının en büyük destekçileri Fransa ve Almanya’dır. İngiltere’de de geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri İşçi Partisi kazandı. Fransa ve İngiltere sözde “sağı durdurdu”. Oysa İngiltere İşçi Partisi seçim döneminde açıktan İsrail yanlısı tutum takınarak, bunun propagandası üzerinden kampanya yürütüyordu. Dünyanın her karışını cehenneme çeviren emperyalist güçlerin yarattığı yıkım ve yağmanın nedenleri deşifre edilmeden, bilinçli bir şekilde bunun faturasını göçmenlere kesmek aslında hem sağın ve faşist hareketin hem de neo-liberal politikaları uygulayan sol etiketli iktidarların işine yaramaktadır.
Fransa’da Ulusal Birlik Partisi (RN) çeşitli ittifak ve taktik politikalar ile üçüncü parti konumuna geriletilmiş oldu. Bu geriletme esasen nicel bir gerilemedir. Bu partinin mevcut gücü ve kitle tabanı geriletilmemiştir. El freni çekilmiş, şimdilik olduğu yerde çakılı kalması sağlanmıştır. Asıl olan, sağın ve ırkçılığın esasen üzerinde yaygara koparıp popüler söylemlerle siyaset yaptığı sorunların (göçmenlik, ekonomik, siyasal) beslenme kanallarının kurutulmasıdır.
Bunun da bugün mevcut düzen partileri tarafından yapılmasının imkanı yoktur. Toplumun anti-faşist duruşunu sisteme entegre eden ve bu canlı dinamik üzerinden mevcut politikalarına yaşam olanakları açan bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.
Macron’un dayandığı veya dayattığı model, sağın ve faşist hareketin gelişmesini sağlamıştır. Kendi nefes alanlarını daralttığı andan itibaren sözde bu tehlikeye karşı mücadele bayrağını çekmektedir. Evet, açık ve net olan toplum artık düzen partilerine olumlu ve güvenle bakmıyor. Farklı arayış içerisinde yolunu bulmaya çalışıyor. Bu anlamıyla daha radikal ve tutarlı anti-faşist mücadeleye ihtiyaç vardır.
Faşist ve ırkçı eğilimler bilinçli bir şekilde devlet politikası olarak geliştiriliyor. İçerdeki faşist ayakları harekete geçiriliyor. Tüm bunlar, savaş tehlikesi ve bozulan ekonomik şartların yaratabileceği sol ve toplumsal başkaldırının boğulmasına yöneliktir. Macron’un “nasıl olsa sol ittifak yapamaz, bir araya gelemez” özlemi kursağında kaldı ise aslında güçlü bir ittifaklar politikasına ihtiyacın olduğu da gün gibi ortada durmaktadır. Mevcut sistem ve faşist saldırganlığı ancak doğru ve asgari oranda duruş sergileyen anti-emperyalist, anti-faşist ittifak güçlerine ihtiyaç var. Gerisi sınıfsız bir dünya ideasında yürüyenlerin yol göstericiliğine kalmıştır.
Son Haberler
Sayfalar
Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar
“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,
zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]
İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.
Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.
KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]
“Belki de asıl ustalık budur;
her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]
Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…
Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…
NEDEN KAYPAKKAYA
“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.
KÜRTLER TARIH YAZIYOR!
KÜRTLER TARİH YAZIYOR!
Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.
Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.
Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.
NEWROZ ATEŞİ!
Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.
İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.
"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY
Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...
Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...
AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]
“Alev, başka şeyleri aydınlattığı
kadar aydınlatmaz kendini.”[1]
Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…
KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK
ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]
"Çocukluk saflığını kaybetmeyen
insana büyük insan denir."[2]
I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...
Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...
“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3
Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN, ELP ve M-19
“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1
“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti