Çarşamba Mart 19, 2025

“Fuhuş ülkesi almanya’nın özgür cennetine hoş geldiniz

”(Prostitutionsland Deutschland Willkommen im Paradies für Freier)[1]

 

Yukarıdaki başlık bana ait değil. Alman ntv haber kanalının online sitesinde yazan Diana Sierpinski’e ait. Ve buna benzer bir başlığı ise 2013 Mayıs ayında, Der Spiegel (ayna) dergisi atmıştı: “Genelev Almanya”[2] diye. Der Spigel’in kapaktan verdiği bu başlık, Almanya’da o zaman çok konuşulmuştu. “Biz fuhuş ükesi miyiz” diye. Oysa insan ticareti, emperyalist Avrupa burjuvazisinin kutsal birliği AB, bu işi resmileştirmişti. Başı ise Alman burjuvazisi çekiyordu. İkinci sırayı ise İspanya burjuvazisi almıştı. 

Almanya, fuhuşu kolaylaştıran, yaygınlaştıran ve buna bağlı olarak da sosyal güvence altına alan yasayı 2002 yılı başında, meşhur SPD[3]-Yeşiller koalisyon hükümeti döneminde yasallaştı. Çünkü, burjuvazi, her şeyi metalaştırdığı gibi, insan ticaretini de “hür teşebbüs”ün sınırsız özgürlükleri kapsamı içine alarak, sermayenin durdurulamaz büyüme isteğini yerine getiriyordu.

Emperyalist burjuvazinin savaş sanayi ve savaşları nasıl ki bir sanayi kolu haline geldiyse, insan ticaretini de bir sanayi kolu haline getirmiştir. Artı-değer yaratan, sermayenin büyümesine ve birikmesine neden olan her şey, burjuvazi için “özgür ticaretin” bir nesnesi (metası) olmak zorundadır. Burjuvazi, sermayenin kutsallığı aşkına, özellikle kadınlara sex köleliğini getirip dayatıyor. Ve bunu reklamıyla, modelleriyle, modalarıyla birlikte normalleştiriyor. Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal iş statüsünde göstererek, “insan ticareti” kavramı dışına çıkarmış oluyor. Böylece Birleş Milletler (BM)in suç saydığı “ticaret” kapsamı dışına çıkmış oluyor.

Alman emperyalist burjuvazisi, sermayenin kar oranının düşme eğilimini önlemek için yalana ve dolandırıcılığa baş vurmaktan da geri kalmıyor. Volkswagen (VW) tekelinin yaptığı sahtekarlık (dizel arabalarda gaz salımını olduğundan düşük göstermesi olayı), hemen hemen bütün tekellerin baş vurduğu kar oranının düşme eğilimini önlemeye çalışmanın bir uygulama biçimiyse, insan ticareti de aynı şekilde sermaye birikimini artırmanın ekonomisidir.

Almanya’nın “geneleve”e çevrilmesini,  “sex işçilerine sosyal güvence saltına almak” gerekçesiyle SPD-Yeşiller[4]koalisyon burjuva hükümeti sağladı. Ancak bu, burada çalışanları ne sex kölesi olmaktan kurtardı ne de kadın ticaretini “sosyal güvenceli” özgürleştirmekten kurtardı. Çıkarlan yasayla genelev açılması kolaylaştırdıkları gibi, cinsel sömürüyü ise doğal bir iş alanı durumuna getirildi. Yani, genelev sıradan bir iş yeri gibi, iş ve işçi bulma kurumu (Bundesagentur für Arbeit) aracılığıyla isteyen buralarda çalışabilir. Çünkü buraalarda Alman iş kanunlarına uygun bir şekilde çalışmaktadır. Bu nedenle de Almanya’nın bir çok şehirindeki işçi bulma kurumlarında, iş arayan kadınlara genelevde çalışmaları öneriliyor. Dünyanın en büyük genelevi (Sauna-Clup Artemis) Berlin’de açıldı. Buraya sex turizmi de yapılıyor. Sex turizmi sadece Tayland vb. ülkeler özgü bir olay değildir.  Kapitalizmin en gelişmiş ülkesi olan Almanya bu konuda başı çekiyor. Yani, kadın (ve elbette insan) ticareti, Almanya’da normal bir iş olarak ekonomideki yerini çoktan almış durumdadır.

Bu durum, gerçekte ise,  burjuva aile “kutsal”lığının gizinin de bu ticaretin içinde saklı olduğunu bir kera daha tescillemiş oldu.

Bugün Almanya’da sex işçiliği (aslında buna insan ticareti demek daha doğru. Ne var ki buralarda binlerce insan çalışıyor ve kendilerini “sex işçileri” olarak adlandırıyorlar. Haksız da değiller. Aşırı sömürülüyorlar ve artı-değer üretiyorlar). Almanya’da sex işçiliği yapan 200 bin ila 700 bin arasında kadın olduğu söyleniyor. Bunların Alman sermayesine katkıları ise ortalama yıllık 14,5 milyar Avro.[5] Almanya sex (kadın ticareti)’nde dünyanın bir numaralı ülkesi durumunda. ABD ise 500 bin insanın bu işte çalıştığı tahmini kayıtlarda yer alıyor. Nüfus oranlaması yapılırsa, ABD Almanya’nın çok çok gerilerinde kalıyor.

Bu işte çalışanların %60-80 arasını, Almanya dışından gelen ülkelerden oluşuyor. Daha çok da Doğu Avrupa, Baltık ve Balkan ülkelerinden geleneleri kapsıyor. Bu alanda çalışanların %90’ı kadın, %7’si erkek ve %3’nü ise transseksüller oluşturuyor.[6] Ve bu alanda çalışanların, çıkarılan yasalara karşın, her türlü sosyal güvenceden[7]yoksun olduğu ve her türlü baskıya, sömürüye ve en aşağılık muamelelere  maruz kaldıkları da bilinen bir gerçektir. Ayrıca, Polis kayıtlarına göre, buralarda 18 yaşın altında çalışmak yasak olmasına karşın, 13-17 yaş arası kaçak çalışanların hiç de sayısının az az olmadığı gerçeğidir.[8]

Sanayi kolu haline gelmiş ve yıllık ortalama 14.5 milyar Avro cirosu olan bir sektörü, Alman burjuvazisinin yasaklaması bir yana, kısıtlaması dahi söz konusu olamaz. Bu alanda hem binlerce insanı “istihdam” ederek işsizliğe kısmen çözüm bulmuşken, esas olarak da Alman sermayesinin büyümesinin ve güçlenmesinin önemli alanlarından biri olmuştur. İnsan ticareti, emperyalist burjuvazinin neoliberal ekonomisinin güçlü bir sektörü olmuştur. Fuhuşun tarihi özel mülkiyetli toplumlarla yaşıt olmasına karşın, bir sanayi üretim kolu haline gelmesi emperyalist burjuvazinin neoliberal ekonomisi sayesinde gerçekleşmiş ve büyümüştür.

Alman burjuvazisinin 2011 yılı silah satışının toplamı 10.8 milyar Avro’dur. İnsan ticareti (ücretli sex köleliği) ise silah sanayinden daha büyük bir sermaye birikimi sağlıyor. Burjuvazi, böylesi büyük bir sermayeden, “ahlaksızlık” ya da “insan ticareti” adı altında hiristiyan-katolik  ahlakı aşkına vazgeçmez. Tersine, bu konudaki yasalarını, insan ticaretini (daha çok da kadın ticareti) kolaylaştırmak için çalışma yapıyor ve destekliyor. 

Sex iş yeri açmak için, işsiz kalanlara kolaylıkta sağlıyor. Bugün Almanya’ın en ücra köşelerinde, orman içlerinde, yol kenarlarında sıklıkla tatil karavanı görebilirisiniz. Bilmeyenler, tatil karavanı sanırlar. Ancak bunlar “karavan genelev”leridir. Ve bunların çoğu, devlet destekli  “Ich AG”[9] (ben şirketim)ler olarak faaliyet yürütmektedir.

Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal bir iş olarak sunarken, öbür yandan ise, burada çalışan kadınları “vesika”landırıyor. Sex işçileri ise buna karşı çıkıyor. Bankadan hesap açtıklarında da sex işçisi olduklarını belirtmeleri isteniyor.[10]

Bugün, Afrika, Asya ve Ortadoğu ve AB ülkesi olmayan Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerinden Almanya, Fransa, ingiltere, Belçika ve İskandinav ülkelerine gelmek isteyenlerin yolları insan kaçakçılarıyla kesişmektedir. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan bütün kıyı ve kapıları insan ticareti yapan kaçakçılarla tutulmuştur. Bunların hikayelerini hergün gazetelerde okuyoruz. Yine, Yunanistan, İtalya ve diğer ülkelerde de tiren garları, deniz kenarları insan ticareti yapan kaçakçılarla tutulmuştur. İnsan ölüsünden, savaştan, yıkımdan para kazanan sermayenin, insan ticareti yapmayacağını düşünmek, kapitalizmin karakteristiğini bilmemek ya da görmezden gelmekle olabilir.

Ortadoğu ve Afrika ülkeleri emperyalistlerce savaşla, yağmayla, aşırı sömürmeyle talan ve tahrip edilip, buranın halklarının yaşam alanları yok edilirken, ölümü göz alıp Avrupa kapılarına düşen insanları yolda sermayenin ölüm kaçakçıları bekliyor. Bu savaşın sermayeye dönüşmesinin bir başka biçimidir.

Bugün, Asya’nın, Afrika’nın ve Ortodoğu cehenneminden kaçıp her türlü bilinmez tehlikeleri göze alarak Almanya’ya gelmek isteyenleri de gözönüne alınınca, Alman burjuvazisinin ülkeyi bir fuhuş cennetine neden çevirdiklerini anlamak zor olamasa gerek. Çünkü bu gelenler, geldikten sonra ayaklarının altında, hayal ettikleri bir refah ve demokrasi ülkesini bulamayacaklar. Canlarını kurtardıkları için geldiklerine sevinecekler, ancak, yaşamları boyunca pişman olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışacaklardır. Çünkü tüm zorluklar, aşağılanmalar ve yoksulluklar, insan ticaretiyle birlikte yürüyen sex işçiliği onlar için var olmaya devam edecektir.

İslamcı hükümetin başta olduğu Türkiye’de ise, genelevler Almanya’da olduğu gibi resmidir ve devlet kontrolü altındadır. Ve yıllık cirosu ise ortalama 4,5 milyar dolar olduğu söylenmektedir.[11100 bin kadının çalıştığı ve bunun ise 15 bininin “vesikalı” olduğu belirtiliyor. Vesikalı olan rakam doğru olabilir, ancak çalışan sayısının daha fazla olduğu ise bir gerçektir. Tarihleri boyunca, hiristiyan ahlakı ile islam ahlakı, aynı nedenlerle ortaya çıkmıştır ve aynı nedenlerle aynı nokta da buluşmuşlardır.

Günümüz kapitalist dünyasında, kadın ve çocuk cinselliği büyük bir sermaye birikim sektörü haline gelmiştir. Bu konuda hiç bir kapitalist ülke temiz değildir. ABD, Tayland, Hindistan, Filipinler, Endenozya ve daha bir çok ülkede çocuklar fuhuş sektöründe yoğun bir şekilde kullanılıyor.[12]

[1]

Burjuvazinin insana verdiği değer, ya da “insani değeri”, sermayenin büyüme oranıyla ters orantılıdır. Sermaye büyüdükçe, burjuvazinin insani değerleride bir o kadar azalır, ahlaksızlığı artar. Bu işin müslümanlıkla, hiristiyanlıkla, yahudilik ve diğer bir dinle hiç bir ilgisi yoktur. Bütün dinlerin tek bir görevi vardır: Gerçeklerin kitleler tarafından görülmesini önlemek için egemen sınıflar lehine perde olmaktır. Burjuvazide bunu iyi kullanmaktadır. 25.10.2015***

2] Der Spiegel, “Bordell Deutschland”, 27.05.2013

[14][3] SPD: Almanya Sosyal-demokrat Partisi

[4] Almanya’da, 2. Emperyalist Paylaşım savaşı’ndan sonra  sosyal hakların en fazla budandığı dönem bu “sosyaldemokrat” kılıflı hükümet döneminde olmuştur.

[5] Der Spiegel, 27.05.2013,

[6] İnsan Ticareti Bugün  (menschenhandelheute.net.de)

[7] Almanya’nın nüfus olarak (17 milyon) en kalabalık NRV (Kuzey Ren Eyaleti) eyaletinde, 37-60 bin arası sex işçisi olduğu tahmin ediliyor. Burada bir sex işçileri sendikasıda kuruldu.

8] Der Spiegel, aynı sayı

[9] Ich AG (ben şirketim), Alman işçi bulma kurumu işsiz olanlara, iş yerleri açması için 4500 Avro tutarında bir destek veriyor

10] Emilija Mitrovij, “Fahişelik ve Kadın Ticareti (Prostitution und Frauenhandel)”, VSA/ Hamburg 2006

11] Habertürk 16.02.2004

12] Bkz. Prof. Oğuz Polat, Sultan Şahin, “İnsan ticareti ve Fuhuşun Uluslararası Düzenlemeler çerçevesinde Değerlendirilmesi”, PDF

1] www.n-tv.de/willkommen-im-Paradies… 20.06.2013 (Elbette, Almanya, tek başına bir fuhuş ülkesi olmaktan ibaret değil. Fuhuşun yaygın olması ve yaygınlaştırılması nedeniyle böyle adlandırılmalara gidilmiştir.)

 

45282

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Örgütlenme, Özgürleşme Ve Devrimin Güncelliği[1]

 

 

“İnsanlara şunu söylüyoruz:

Yalancıların maskelerini kaldırın,

körlerin gözlerini açın!”[2]

 

Sürdürülemez kapitalist çılgınlık şahsında, “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”[3] betimlenmesindeki bir hâl-i pür melal ile yüzleşiyoruz.

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur

Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”

Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

Sayfalar