Garip Şahin

Garip Şahin bir müddeten beridir hasta. Sağlığına kavuşup, aramıza döneceği umudundayım. Bu umudum güçlü. Güçlü diyorum çünkü dünyanın derdini kendi özel derdi haline getirmiş ve yaşamını direnme üzerine kurmuş bir ozandır Garip Şahin. Hastalığa karşı da direniyor
Kendisini ilk kez, Emekçi ile birlikte, Niğde cezaevine, bizleri ziyarete geldiğinde tanıdım. O zaman açık görüş vardı. Hem devrimci hareketlerin taraftarları hem de aileler geliyordu. Sohbetlerimizin ve yemeklerimizin çeşnisi zenginleşmişti. Garip Şahin ve Emekçi ile bir masanın çevresinde kümelenip saatlerce sohbet ettik. Geçmişimizi, günümüzü ve geleceğimizi kattık bu sohbete. Halk kültürünün bağrından çıkıp komünist harekete katılmış iki özgür ruhlu ozanla yaptığımız bu sohbetin anılarımda ayrı bir yeri vardır.
Her ikisi de marşları ve besteledikleri türküleri, köy köy dolaşıp, halka okuma arzularını açtılar. Müziğin ve sözün birleşik gücünü, Süleyman Cihan ve Erhan Gencer gibi partinin önder kadroları çok iyi kavramış olmalılar ki, ozanların bu arzularını, hem tek tek, hem ikili, hem de kurmayı kafalarından geçirdikleri gezginci tiyatro ekiplerinin eşliğinde hayata geçirme kararında olduklarını söylüyorlardı. İki güçlü ozanın, her yaş ve cinsten toplanan köylülere, müzik şöleni sunmalarını, konuşmalarını düşünün. Bir tiyatro ekibinin de bunu bir oyunla taçlandırmasını düşünün. Bu tasarımda benim de bir nebze payım olduğu için heyecanıma diyecek yoktu. Köyler, sanatla siyasetin iç içe geçtiği sahneler haline gelecek, canlanacak, aydınlanacaktı.
Ben müziğin ve tiyatronun yığınlar üzerindeki etkisini, Aşık İhsani’nin icrasında ve Mehmet Ulusoy’un sokak tiyatrosunda yakinen görmüş gözlemlemiştim. Değirmenköy toprak işgalinde, Mehmet Ulusoy’un işgalci köylüleri nasıl sevindirip canlandırdığını da biliyordum.
Garip Şahin ile Emekçi’nin müziği, kitleler üzerinde, duygu ve bilinç yaratma, düşündürme harekete geçirme bakımından iki etkin müziktir. Garip Şahin’in tarzında, uyuşuk insanı, sarsma, silkeleme, yürütme ateşi vardır. Bu, nispeten daha ajitatif, duvarı zayıf yerinden zorlayan, çatlatıp yıkmaya çalışan bir tarzdır. İktidar odakları için ürkütücüdür. Bu, söz ile müziğin uyumundan, üslubun ritmik, vurucu mizacından alıyor gücünü.
Emekçinin müziğinin bir bölümüne, devrimci romantizmin hüzün iklimi hakimdir. Bu hüzün, önemli ölçüde, vurulan devrimcilerin veya göçük altında kalan madencilerin yoğunlaşmış hazin anına sinen yaşam öyküsünden kaynaklanıyor.
Farklı iki müzik ama halkın ruhunda yarattıkları etkiler, değişimler aynı. Düşünmeye ve hayal kurmaya yönlendiren iki müzik.
Son yirmi yıldır halk türkülerini fazla dinlemiyorum. Dinlediğim zaman da eskisi kadar etkilenmiyorum. Ama bu iki ozanı dinlediğim zaman, beni geçmişime götüren, orayla hemhal eden, oradan bana yeni duygular, anılar yükleyen bir iklim içinde buluyorum kendimi. Bir ayağa kalkış, bir değişim coşkusu, ince bir hüzün ve melankoli……
Garip Şahin’in hastaneden sazıyla birlikte, gülümseyerek çıkmasını ve “Dağ dumandır,” diyerek sakalını dumana yaymasını umuyorum.

Muzaffer Oruçoğlu
Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

KESSAB ( GÜZEL EV ) SALDIRISI, 1915'İN DEVAMIDIR !
Suriye'de savaş bütün vahşeti ile devam ediyor.İktidarda bulunan Esad güçleri ile,muhalif güçler arasında,savaşın bilançosu her geçen gün daha da artmaktadır.Türkiye,Ürdün,Lübnan ve Avrupa ülkelerine göç eden Suriye'lilerin sayısı artık milyonları geçmiştir.Mülteci olabilmek için yollarda ölüm haberleri günlük haberlerin artık olağan bir parçası haline geldi.Ölü,sakat,yaralı kalanlar ile evsiz ve hastalıktan ölüm eşiğinde bekleyen Suriye halkının acısı her geçen gün artmakta ve na zaman sona ereceği belli değildir.

Yerel Seçimlerden Kaos Çıktı
Seçimleri herkes kendi sınıfsal penceresinde değerlendirmeye devam ediyor ve edecektir. Bazıları bu seçimlerden büyük anlamlar yükledikleri için, büyük beklentiler içine girdiler ve sonuçlar ortaya çıktığında hayal kırıklıkları yaşadılar. Ayrıca, seçimlerin sonuçları seçim öncesinden belliydi. AKP % 40’ın altına düşmeyecekti. Bütün veriler ve kamuoyu yoklamaları bu doğrultudaydı. AKP ve Erdoğan’da bunu bildiği için rahat davranıyordu.

Saflar çoktan seçildi,kazanan sokaklar ve alanlar olacak!
Başta AKP olmak üzere birçok çevre tarafından “milat” (Tayyip, 25.03.14) olarak gösterilen, yerelden öte “genel” anlamı yüklenen 30 Mart seçimleri; yakın dönemde hemen her tarafça girişilen tahkimatın son durumunu yansıtan verileriyle geride kalmış, üçlü sandık sürecinin ilk aşaması tamamlanmıştır. 30 Mart bir milat değildir ama üreteceği sonuçlardan kaynaklı, kritik bir viraj olma niteliğiyle, kayda değer etkilerde bulunacaktır.

Hırsızlar Kazanınca Demokrasi Kayıpta
Demokratik bir ortamda en doğal hak olan seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen, yani demokratik, laik, hukuk ve adalet kurallarının uygulandığı, toplumsal barışın sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir devlet ve yönetim arzu eden insanlar, ne yazık ki, bir kez daha hırsızlar karşısında yenilgiye uğradı.

Türkiye' de Seçimleri Proletarya Köylü Kazandı.
İster seçim kağıdında gözükelim isterse de gözükmeyelim.
En çok parti katılımlı bir seçim yaşadık.
Lakin ki .....
Gönül isterdi ki oklar karşısında tüfekler zafer kazanmasın.
Selam olsun neo liberal politikalarla ortaya çıkan proletarya köylüye.
Selam olsun neo liberal politikaların üretimi içerisinde yaşarken yeniden sanayi ve statükocu üretimin proletarya köylüsü olabilme özlemi çekenlere.
Selam olsun neo liberal politikaların içerisinde yaşayan proletarya köylünün zaferine.
Selam olsun.....
Evet bir seçim daha bitti.

Halkın Günlüğünde Malumun İlanı
Darısı şimdi olmasa da gelecekte herkesin başına.
Bir kez daha Dadaistçe yazmak.
Ortak yaşamlardır hayatı değiştirecek olan.
Nasıl yaşıyorsan öyle .......
Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver.
1 ) Bu memlekette yönetenlerin yönetememe hakları olamaz ( mı ) yahu ?

Türkiye işçi sınıfının güncel hâli
“Senden yana olanların da, sana karşı olanların da; bir değeri yok seni anlamadıkça.”[2]
31 Ocak 2014’de Paris’te gözlerini kapatan sürgündaşım ve yoldaşım devrimci sendikacı Mehmet Ertürk’ün[3] anısı önünde saygıyla eğilerek, Türkiye bağlamında işçi sınıfının -güncel- hâline değineceğim konuşmama, İsveçli yönetmen Ingard Bergman’ın, “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir,” saptamasına katılmadığımı belirterek başlamak istiyorum.

Katiller aramızda
AKP, sözde demokratikleşme paketi kapsamında tüm KATİLLERİ serbest bıraktı.Hepsi aramızda '' kahraman ''lar gibi dolaşıyorlar.İlkin Pir Sultan Abdal Şenlikleri için ,1 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak otelinde aralarında yazar,aydın,sanatçı 34 canı yakarak hunharca öldüren radikal islamcı örgütler,yapılan göstermelik yargılamalardan sonra hepsi serbest kaldı.İleri gelenleri,esas suçlular ise AKP tarafından,yakalanıp adalete teslim etme bir yana korunuyor.Bulun- dukları ülkelerden getirilerek '' adalete '' teslim edilmedi.

Sevgili yoldaşımız ERHAN GENCER`İ KAYBETTİK !
Kaypakkaya geleneğine emek –alınteri ve ömrünü verenlerden vede verdiği emeğin karşılığını dolu dolu alanlardan biri olma şansına sahipti ERHAN GENÇER. Her komüniste devrimciye nasip olmaz dolu dolu yaşamak. Erhan yoldaş bununla gururlanmalı, aramızdan ayrıldığında gözü arkada kalmayanlarımızdan biri olma şansına sahip oldu…

Sürüklenme (Ergün Arslan'in elestiri ve felsefe yöntemi)
Marksist bilim bize, bilimsel yöntemlerin en sonunda insan ilişkileri içinde geçerli olduğu tanıtladı. Bu bilimsel yöntem –Diyalektik Materyalizm- insanlık tarihine uygulanınca, onunda yasalarını netlikle açığa çıkardı. Bu netliği sağlayan şey ise toplumların-ilkel, köleci, feodal, burjuva olarak- üretici güçlerinin gelişmesi düzeyidir. Marksizm’de bu üretici güçlerin ürünüdür.

Çorbacılar ve halk kahramanı Hristo Botew
Dünyada hainleri en çok olan halklardan biri de herhalde Kürtlerdir. Asırlardır süren sömürgeci cendere bu işbirlikçi hainlerin yardım ve desteği ile ayakta durmaktadır. Onlar olmasa Kürtler çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlardı. Bu ajanlaşmış işbirlikçiler önlerine konulan çanaklarda beslenmenin karşılığında ruhlarını sattıkları gibi halkı da satmaktadırlar. İdrisi Bitlisi, Diyap Ağa, Meço ve Rayber gibi isimler tarihin ünlü Kürt işbirlikçilerinin başında gelirler. Günümüzde de her il ve ilçede sayılamayacak kadar ajanlaşmış Kürt işbirlikçisi vardır.