Gin gyank azadutyun* (Nubar Ozanyan)

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine girerken 8 Mart’ın kadın özgürlük mücadelesi açısından her yönüyle ve her anlamıyla mücadele, direniş ve kararlılık yılı olması için mücadele etmek onurlu ve vicdan sahibi her insanın temel amaçlarından olmalıdır. Çünkü kadın, başlangıçların anasıdır. Evrenin güneşi, kimsesizlerin gecesi, şafağın başlangıcıdır. Yarının hayalidir.
Toplumun her kesiminden kadınların özgürlük mücadelesi, kahramanlıkları, hikayeleri bilindikçe gelişim ve ilerleme daha güçlü temellere dayanacaktır. Bu anlamıyla Ermeni kadınların soykırım hikayeleri, yaşamı ve mücadele tarihleri de araştırılmaya ve incelenmeye değer bir yerde durmaktadır.
Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen kadın özgürlük mücadelesinde Ermeni kadınların yeri ve gerçekliği bilinmeden mücadele tarih ve bilincinin zayıf ve eksik kalacağı bir gerçektir. Ermeni Soykırımı aslında bir “Ermeni kadın kırımı”dır. Gözü dönmüş bir çılgınlıkla yapılan bir çocuk kırımıdır. Toprakların büyük birer yetimhaneye döndüğü zamanların adıdır. Beş bin yıllık yaratılan uygarlıkların ve elde edilen kazanımların sadece topraklardan değil, hafızalardan da silinmeye çalışıldığı bir tarihtir. Ermeni (Rum ve Süryani) Soykırımı geçmişte yaşanmış, geride kalmış bir olgu olarak düşünülemez. Kabul etmek gerekir ki, Ermeni Soykırımı, üzerinde çok az durulup düşünülen, eksik ve yetersiz bilinen bir gerçektir. Aslında tam da bugünümüze ışık tutan, bugün yaşadığımız karanlığın nedeni olarak görülmelidir.
Soykırımın planlayıcıları arasında üçlü Troykada yer alan Mehmet Talat; “Ermeni politikamız kesinlikle sabittir. Hiçbir şey bunu değiştiremez. Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeni kalmayacak. Ancak çölde yaşayabilirler” derken Ermenilerin çölde bile yaşamasına müsaade edilmedi. Yüz binlerce kadın ve çocuk, ölüm yollarında ve ölüm kamplarında sistematik bir şekilde barbarca yok edilerek cesetleri köpeklere, kurt ve çakallara yedirildi. Köle pazarlarında haraç mezat satıldı insanlar. Çift vergiyle köleleştirilen Ermeni kadınlar, ölümü kurtuluş olarak aradı.
Soykırım, insanlığın unutulduğu en acı tarihtir. Soykırımın kanlı ve görünmez izlerinin bir milyon iki yüzbinlerle ifade edildiği coğrafyanın başında Suriye ve Demokratik Özerk Yönetim’in toprakları gelmektedir. 8 Mart’ta bir kez daha Ermeni kadınların hikayeleri, sabırla, dikkatle anlamak ve hissetmek için dinlenmelidir. Burada anlatılan açlıktan ölen çocuğunun cesedinin çalınarak pişirilmesine tanıklık eden anaların çıldırtan hikayesidir. Sözün bittiği, kelimelerin yetersiz kaldığı, acıların tanım bulamadığı hikayelerdir bahsettiklerimiz. Ölüm yollarında açlıktan yürüyecek mecalleri kalmayan, acıdan çıldırmış, ümitsizlik içinde gidişlerinin hikayesidir. Kalplere ve ruhlara yüzyıllarda geçse asla çıkmayarak giydirilen kin ve sönmeyecek öfkenin ismidir genosit (soykırım). Tanrılara intikamları alınması için yalvaran kadınların sesidir. Ölümün kanlı bir rüya gibi yaşanmak istendiği toprağın adıdır.
Yüzbinlerce Ermeni kadın ve çocuk İslam’a geçmeye zorlanmış; Türk, Kürt, Arap ailelerin içerisinde köklerinden koparılarak kendilerine yabancılaşmış bir şekilde görünmezlik içinde yaşamaya zorlanmıştır. Ermeni Soykırımı sadece İttihat ve Terakki tarafından planlanan ve uygulatılan bir imha ve yok etme politikası olarak okunamaz. Sadece etnik-dinsel temizlik olarak da okunamaz. Geride kalan kadın ve çocukların kendi tarihine diline ve kültürüne karşı yabancılaştırılması, ruhunun zorbalıkla gasp edilerek bir tarzda kimliksizleştirilmesidir. Kadın ve çocuklara yönelik yapılanları ifade edecek sözcüğün icat edilmemesidir. Ermeni Soykırımı hakkında eksik ve yetersiz bilgiler olduğunu iddia ediyorsak aynı zamanda Ermeni kadın yazar ve düşünürler hakkında da eksik ve yetersiz bilgiler olduğunu iddia ediyoruz demektir. Oysa Osmanlı ve İttihatçı-Kemalist Cumhuriyet tarihinde sayısız kadın devrimci, ilerici, öncü ve yazar özgürlük mücadelesinde önemli rol oynamıştır.
2021 yılının 8 Mart’ını karşılarken Zabel Eseyan, Hayganuş Mark, Zabel Asadur, Sırpuhi Düssap, Elbis Gesaratsyan kadın hakları savunucuları ve yazarlarını anmadan geçmemek gerekir. Bu saygın ve onurlu kadın özgürlük öncüleri geride sayısız okunacak eser geride bıraktı ve yazılmaya değecek şeyler yaptı.
Soykırım, kahredici beyaz asimilasyondur. Hafıza katillerinin bir cellat gibi çalıştığı kirli, faşist zihniyettir. İlerici ve devrimci kadın öncülerin katledilerek kadın özgürlük mücadelesinin ve fikirlerinin kesintiye uğratılmasıdır.
Kadın özgürlük mücadelesi yaşamın dinmeyen marşıdır. Yarının özgür gelecek hayalidir. Taşa basıp iz bırakanlar o hayale doğru koşarcasına doğru uzanacaklar.
* Kadın, yaşam, özgürlük!
Son Haberler
Sayfalar

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’
Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı. Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında, Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.