Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!
Deprem yerkürenin doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.
Ancak, bu her zaman olmadı. İnsanlığın sınıflı toplumlara geçişiyle birlikte doğa ile uyumlu yaşamayı da terk etmeye başladı ve hayvanlar gibi doğayı yeniden üretme yerine, doğayı tahrip etmeye ve onu aşırı sömürmeye başladı. Bu tahribat, kapitalizmle birlikte en üst noktaya çıktı. Gelinen süreçte doğa, kendini tahrip etmenin karşılığını, Engels'in dediği gibi fazlasıyla“öcünü alıyor”
Deprem bilim ve teknolojinin geliştiği bir süreçte bir “kader” olamaz. Onu bilerek yaşamak, onu bilerek yaşamı yeniden üretmek ve onu bilerek yerleşim (barınma) yerleri hazırlamak gerekir. Yani, insanların en temel gereksinimi olan barınma sorunu, barınmanın yapısal niteliği, deprem dikkate alınarak yapıldığında ve yerleşim yerleri buna uygun olarak seçildiğinde, depremler insanlar için bir felaket olmaktan çıkıp, doğanın doğal bir olayı olarak kendi harektliliğini sürdürür.
Ne var ki, ücretli kapitalist sistemde her şey meta haline getirildiği için, doğayı yeniden üretme ve onun en doğal diyalektik harektliliğine ters işler yapılmaktadır. Çünkü burjuva özel mülkiyeti üzerine kurulu kapitalist toplumsal sistem, aşırı kar ile hareket ettiğinden insana düşman olduğu gibi doğaya da düşmandır. İnsanı tahrip ettiği gibi doğayı da aşırı bir şekilde tahrip etmektedir.
6 Şubat 2023'te Maraş merkezli ardarda iki depremin meydana gelmesi ve TC tarihinin depremden kaynaklı en büyük felaketi (katliamı demek daha doğru) haline dönüşmesi, tamamıyla kapitalist sistemin, aşırı kar hırsının doğal bir sonucu ortaya çıkmıştır. Yer bilimcileri tarafından, şu anda (13.02.2023) deprem bölgesindeki enkaz altından çıkarılanların sayısının kat kat üstünde enkaz altında insan olduğu söyleniyor.
TC devleti tarihine kabaca bakıldığında, depremler işçi ve emekçiler için bir felakete dönüşmüştür. Sadece bugün değil geçmiş depremlerde de aynı sonuçlar yaşanmıştır. Aynı büyük acılara katlanılmak zorunda bırakılmıştır halk. Yaklaşık 24 yıl önce yaşanan 17 Ağustos 1999 depreminde de binlerce insanımız katledilmiştir. Bugün konuşulan o günde konuşuluyordu ve bugün suçlanan “müteahhitler ” o günde suçlanıyordu. Kapitalist sistemin sahipleri burjuvazi ve onun siyasal temsilcileri sisysi iktidarlar bir kaç müteahhiti “suçlu” göstererek, kapitalist sistemi aklama yoluna gidiyordu. Bugünde aynısını yapıyorlar. Bu, elbette müteahhitlerin suçsuz olduğunu göstermez. Ama esas suçlu kapitalist sistemin kar ekonomisi, aşırı kar hırsıdır. Yani, sermaye devletinin sermaye birikim ekonomi politikasıdır. Sadece AKP iktidarı döneminde sekiz defa immar affı ya da diğer adıyla “immar barışı” (7,8 milyon bina[1]) çıkarılması, kar ekonomisinin insanların cangüvenliğine doğrudan saldırısıdır.
Halkın acılarıyla sermaye birikimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Sermaye birikimi ve sermayenin merkezileşmesi artıkça, bununla doğru orantılı olarak işçi ve emekçilerinde acıları bir o kadar artar. Yani, yaşam kaliteleri düşer, güvensizlikler artar, acıları çoğalır. Depremin ilk iki gün borsanın açık tutulması ve tepkiler sonucu kapatılması, sermaye düzenin insanların canını kurtarmakla değil, onu nasıl sermayeye dönüştürürmün bir uygulmasıdır. Ve acılar sermayeye dönüştürülmüştür. Bir başka söylemle halkın acıları ve ölüleri üzerinden kumar oynanmıştır.
Burjuvazi için bu bir “felaket” ya da “katliam” değil. Bu onlar için bir “kriz”de değil. Tersine büyük bir sermaye birikim aracıdır. Şu anda hepsi bu “enkaz”ların kaldırılmasında ve yeniden bir sonraki depremde enkaz haline dönüşecek binaların ihalesini kapma ve karlarını en azamisine çıkarmanın hesabını yaptıklarından kimseninm şüphesi olmasın.
İktidarı ve muhalefetiyle burjuvazi, kapitalist sistemin savunucularıdır. Bugün bir çok burjuva devletinde varolan devletin kamu kuruluşlarının ortadan kaldırılması, sömürü ve zulmün ağırlaştırılması, burjuvazinin aşırı sermaye birikimi eğiliminden kaynaklanmıştır. “Tek kişilik cumhurbaşkanlığı sistemi”ni denen tekelci devlet sisteminin stabilize edilmesinin bütün tekelci kesimlerin tarafından desteklemesinin nedeni de budur. Bu sistem sayesinde tekelci Türk burjuvazisi, özelleşitmeleri hızlandırarak dış sermaye yatırımlarını artırarak emperyalist bir karakter kazanmıştır.
Türkiye ve Kürdistan ve Suriye halklarının acısı büyük. Bu acıyı yürekten paylaşıyorum. Ancak, acı ve öfkelerimizi doğrudan kapitalist sisteme yöneltmeliyiz. Bunun bir doğa üstü kader olmadığını, tersine kapitalist sistemin aşırı kar hırsının ve her şeyi metalaştırmasının bir sonucu olduğunun bilincine vararak, mücadeleyi başta AKP-MHP faşist iktidarı dahil, esas olak kapitalist sisteme yöneltmelidir. Kapitalist sistem yıkılmadan bu tür katliamlart daha çok yaşanacaktır. Ve burjuvazi, enkaz altındaki halkla dalga geçer gibi, kurtarma ekibi yerine, öncelikle seyyar mescit göndermesi bitmeyecektir. Ve işçi sınıfı ve emekçilerinm vergisiyle savaş için beslediği ordusunu bir kaç saat içinde Kürt bölgelerini bombalamak ve işgal etmek için hazırlarken, deprem bölgesinde kurtarma çalışmalarına sokmamıştır. Yoğun tepkiler sonucu, tepkileri yatıştırmak için çok az bir askeri birimi deprem alanlarına sevk etmiştir.
“Bay kemal” ve partisi CHP ve “altılı Masa” denen ahırdaşlar, büyük bir katliama dönüşen felaket karşısında hükümetin istifasını ve başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm bakanların ve diğer sorumluların tutuklanarak yargılanmasını isteme yerine, halka “seçimi bekleyin” çağrısını yapacak denli aşağılaşarak, çürümüş faşist sistemin bir çarkı haline gelmişlerdir. Tam da iktidardaki Erdoğan kliğinin istediğini, halkı pasifize etme görevini yerine getiriyor. “Bay kemal”in en iyi “becerdiği iş” budur. Burjuva muhalefet, iktidarın halkı daha da baskılama aracı olan OHAL ilanına bile doğru dürüst karşı çıkmadı. Ahırdaş “altı masa” bileşenlerinin çoğu destek verdi.
Oysa bütün halk sokaklara dökülmeli ve Erdoğan ve tüm suç ortaklarının tutuklanıp yargılanmalarını istemeliydi. Halka bu çağrı yapılmalıydı. Hiçbir burjuva muhalefet politikacısının ağzından “Erdoğan istifa” sözü çıkmadı. Kitlelerin ilerici hareketi olmadan, toplumsal olarak hiç bir ilerici gelişme ve demokratikleşme olamaz. Hiçbir burjuva siyasetçisi ya da partisi kitlelerin ileri demokratik taleplerine karşılık veremez.Gerisi, küçük burjuva reformst ilizyonlarla kitleleri oyalama taktikleridir.
Burjuva muhalefetin ve başta da AKP'nin uzun zaman stepnesi olan “Bay Kemal” ve partisi CHP'nin, “muhalifliği”, depremin halk için bir felakete ve katliama dönüşmesine karşı değildir. Çünkü o, bu sistemin, tekelci devletin savunucusu ve koruyucusudur. Eleştirileri, “beceriksizliklere” dairdir. Depremin halk için bir felakete dönüştüren kapitalist sisteme karşı değildir. 17 Ağüstos 1999 depreminde de bir başka “bay kemal” (Ecevit) vardı. Sorun, kişi sorunu değil, sistem sorunudur. Kapitalist sistem varolduğu sürece halkın acıları hiç bitmeyecek, tersine geline süreçte acılar daha da artarak devam edecektir. Çünkü kapitalizm doğaya ve insanlığa karşı bir sistemdir. Çürüyen kapitalizm ne doğayı ne de onun bir parçası olan insanı kurtaramaz. Daha genel anlmada, dünyanın ekolojik dengesinin hızla bozulması ve bundan kaynaklı felaketlerin artması, bütünsel olarak kapitalistl sistemin aşırı kar hısrsından kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, işçi sınıfını ve emekçileri kurtacak olan sosyalizmdir. İşçi sınıfı için en büyük felaket kapitalist sömürü sisteminini varlığıdır. Tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği olan iktidarı ve devletidir., kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmalıyız. Burjuvazinin kokuşmuş ve çürümüş yüzyıllık cumhuriyetini tarihin çöplüğüne gömerek, sosyalizmi kurmalıyız.
Devrimci ve komünist saflarda örgütlenerek, öfke ve acılarımızı bu sisteme yöneltirsek, bunu başarabiliriz ve başarmalıyız. İşçi sınıfı ve emekçilerin tek kurtuluş yolu budur! 13.02.2023
[1] https://www.dogrulukpayi.com/bulten/son-imar-affindan-7-milyonun-uzerinde-konut-ve-isyeri-yararlandi
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz
Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.
Katliamlar Cumhuriyeti
13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.
Çamur at…[ismail cem özkan]
Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…
Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…
BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz
Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.
Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”
Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.
Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)
Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım “İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.”
CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu
Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.
Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda
26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.
İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]
“Bilim aklın şiiridir,
şiir de yüreğin bilimidir.”[1]
Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”
Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın…
Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!
Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN
Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.
Ama gıdık.
Ama yanak.
Ama...
Demek öyle.
Demek böyle.
Demek her şey...
Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış
En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.
Kıymetlimizzz...
Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....
Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!
21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.