Cuma Ocak 3, 2025

Huzursuzum

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek.” Tolstoy

Bu açıdan baktığımızda birine güzel bir şey attığımızda da ilkin bize bulaşacaktır. Ancak bugünlerde hiçte güzellikten bahsedecek durumda değiliz. Herkesin elinde bıçak, silah, kayyum, darbe, kan, kıyım.

Her şeyden uzak durmanın yolunu hatta yollarını arıyorum. Ama imkansız. Birazcık kalbi duygusu hissi olan kimse o denli duyarsız olamaz. Kulaklarıma pamuk tıkasam, gözlerime mil çeksem çaresiz. Bu hayatı yaşıyorsan duyguların hislerin varsa kör-sağır olsan da fark etmez. Toprak duyurur, rüzgar fısıldar, hava kokuyu getirir vurur suratına. İnsanlık değerlerinin asgari düzeyde olması bunları duyumsamaya yeterlidir. Her yerden, herkesten, her şeyden uzak durmanın tek bir yolu var, ölmek ya da ölü olmak.

Bir feryat bölüyor hayatı ölmemişsen şayet az çok canlı isen iliklerinde hissedeceğin bir çığlık: “ölmek istemiyorum!” Bir kadın sesi bu yüzyılların zulmünü gerdanında taşımış ve şahdamarından bıçaklanan bir kadın binlerce yıllık sesidir. Ses ürpertiyi büyütüyor, çevredeki gözler yerinden fırlıyor, bıçağın kırmızıya bulandığı an, bir çocuk avazı bütün tanrıları dize çökertecek kuvvetle vuruyor suretimize; “lütfen annem ölmesin!”

Kadın gözlerimizin önünde bıçaklanıyor ve ölüyor.

Peki ölü değiliz de neyiz, şaşırdık mı, çıldırdık mı, devletin, yasaların, mevki ve makamların içine tüküreyim dedik mi? Erkin erkeğin cinsiyetçiliğin çarkına tüküreyim dedik mi? Demedik.

Ve aradan geçen her gün kadınlar katlediliyor, çocuklar tecavüze uğruyor. Zira devlet erkek devleti, İslam dini erkek dini. Her şeyin üstündedir o, kadın erkeğe emanet edilmiş isterse öldürür, isterse satar. Bu erkek tanrıya kadınlar ne kadar karşı? Hiç! Bağıracaksınız biliyorum ama bu ayrımı koyarak söyleyeyim. Kürt kadınları bu mücadelede ciddi derecede başarılı. Ancak Müslüman Türk kadınları erkeklerin iktidarını yaşatması için, Kürt, Ermeni, Alevi, Êzîdî düşmanlığı üzerinden sürdürdükleri kirliliğe düşüyorlar. Bunu sürdüren AKP devletidir. Yargı ona göre dizayn edilmiş, bakanlar, yasalar, diyanet ona göre. Nazım’ın şu dizesi buraya düştü “demeğe de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Annesi öldürülen çocuğa özel psikolog tayin edilmiş. Bu da şuna benziyor; önce ormanı yakıyorlar sonra fidan dikiyorlar. O kadim ağaçlar yanmışsa hayatın anlamını o genç fidanlara kim anlatacak?

Sanatçısı kovulmuş, gazeteleri kapatılmış, aydını yazarı çizeri içeri atılmış sürgün edilmiş geride istedikleri gibi yönlendirecekleri bir güruh kalmış. Sapık sefil, dinci ırkçı bir güruh.

Yaşamanın anlamı farkında olmak, şaşırmak, hayret etmek, ürpermek, korkmak, karşı çıkmak, kavga etmektir. Alıntıları fazla bir yazı oldu, fakat ulu çınarların hayat dersleri önemli. Ne demişti Sokrates, “Sorgulanmamış hayat yaşamaya değer değildir!” İşte bu aforizma bizi duvara çarpmalıdır. Bütün hayatımızla yüzleşmeli ve bu güdük huzurdan çıkmalı bu hantal tutumdan kurtulmalıyız. Son aforizma, ne demişti Cemal Süreya; “Dostoyevski okuduğumdan beri huzursuzum.”

Hasan Sağlam

8650

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

Sayfalar