Cuma Mart 14, 2025

İbrahim Kaypakkaya Beynimizde Bilinç, Bileğimizde Güç, Yüreğimizde Cesarettir!

“Musa Kırmızı asılmayacak!

Biz hapiste çok yattık. Hapisliğin ne olduğunu biliriz.

Ölüm dersen her gün karşı karşıyayız!”

(Yılmaz Güney'in 1970 Yapımı Yedibelalılar Filminden bir replik.)

Marksizm Lenizm Maoizm’i rehber ideoloji olarak benimsediğini çeşitli makalelerinde ifade eden Yılmaz Güney, 1970 yıllarda çekilen ve senaryosunu kendisinin yazdığı “Yedibelalılar” filminde köyündeki haksızlıklara karşı, -her ne kadar köyün ağasından çok korksa da- vicdanının sesini dinleyen ve mahkemede tanık olmayı isteyen bir köylüyü arkadaşlarıyla birlikte ağanın adamlarının saldırısından kurtarır ve oldukça korkan köylüye, yukarıdaki repliği söyler.

Köylünün adı dikkat çekicidir. “Musa Kırmızı”! Neden “Kırmızı” olduğu bilinmez. Ama tahmin edilebilir. Ne de olsa kızılla kırmızı yakın renkler! Öte yandan “Musa” adı o yıllarda devrimciler tarafından da sıklıkla kullanılan bir “parti adı”dır. Yılmaz Güney'in “çok hapisler yattık, ölüm dersen her gün karşı karşıyayız” derken güçlü bir ihtimaldir ki devrimcilere bir gönderme yaptığını ileriye sürebiliriz.

İbrahim Kaypakkaya'nın bu filmi izleyip izlemediğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var. İbrahim Kaypakkaya'nın kullandığı parti isimlerinden bir tanesi de “Musa” adıdır. “Musa”nın yani İbrahim Kaypakkaya'nın katledilişinin yıldönümü yaklaşıyor. 18 Mayıs 2017 tarihi, Türkiye devrimci komünist hareketinin önderlerinden; halkımızın nezdinde halen sohbetlerinin “şapkalı-kasketli”si olan genç bir komünist önderin 17 Mayıs'ı 18 Mayıs'a bağlayan gece, aylarca süren işkenceli-sorgulu tutsaklıktan sonra Amed 2 No’lu Hapishane'de kurşuna dizilmesinin 44. yıldönümüdür.

Bu vesileyle örneğin Yılmaz Güney'le İbrahim Kaypakkaya'yı aynı düzlemde buluşturan; onların dünyaya, ülkeye ve topluma bakışlarıdır. Her ikisi de meselelere işçi sınıfının, halkın çıkarları açısından bakmışlar ve bu bakış açısı onların yaptıkları “iş”te başarılı olmalarına, halkın özlem ve taleplerini doğru bir biçimde analiz edip yansıtabilmelerine neden olmuştur. Her ikisini de birleştiren ortak nokta Marksizm Leninizm Maoizm'dir.

Yılmaz Güney dünyaya ve Türkiye toplumuna, bu ideolojik formasyondan bakmaya çalıştığı, bu yönlü bir çaba içinde olduğu içindir ki Türk Kürt ve çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının ve halkımızın nabzını yakalayabilmiş, bunu belli bir estetikle ele alabildiği içindir ki sinema sanatında başarılı olabilmiştir.

İbrahim Kaypakkaya'nın da meselelere yaklaşırken temeli MLM'dir. O her şeyden önce Maoist olduğu için kimilerince bugün sahiplendikleri tezleri ileriye sürmüştür. Bizzat Kaypakkaya'nın kendisi “hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devriminin ürünüdür” diye not düşmüştür. Dolayısıyla onun bu niteliğini bir kenara bırakırsanız ve onu öyle “sahip”lenmeye çalışırsanız, bu doğru bir tutum olmaz. Tabi bu durumdan zararlı çıkan İbrahim Kaypakkaya olmaz. Onu savunduğunu ve “hata”larını reddedip “sahip”lendiğini ileriye sürenler kendileri kaybederler.

Uzun lafın kısası İbrahim Kaypakkaya MLM olduğu için Kemalizm, ulusal sorun, komünist partisinin sınıfsal niteliği, devletin niteliği, ülkede verilecek mücadelenin biçimi, köylülüğün örgütlenmesi, halk savaşı, ordu örgütlenmesi, reform-devrim ilişkisi ve hatta sosyalizmin bazı sorunları vb. konularında doğru tespitler yapabilmiştir.

İbrahim Kaypakkaya Maoist olduğu, bu ideolojik formasyonla silahlandığı için doğru analizler yapmıştır. Hatta bizzat Kaypakkaya'nın kendisi Dersim mağaralarında “en güçlü silah” olarak Mao'nun küçük Kızıl kitabını yoldaşlarına öneriyordu.

Bu nedenle İbrahim Kaypakkaya'nın ileriye sürdüğü tezlerin nasıl ortaya çıktığı ya da tezlerinin içeriğine dair bir çalışmadan çok, onun 44 yıl önce ileriye sürdüğü tezlerin günümüzdeki güncelliğine dair birkaç örnek vermek yeterli olacaktır.

İbrahim Kaypakkaya Günceldir?

Son birkaç yıldır sadece halkımızın değil hâkim sınıfların da İbrahim Kaypakkaya'ya yönelik “ilgisi”nin arttığına tanık oluyoruz.

 İbrahim Kaypakkaya'yla ilgili şarkı söylediğinden tutun da, onu ananlara ve hatta afişini asanlara kadar bir dizi devrimci demokrat, ilericiye soruşturmalar açılıp, hapis cezaları verilir oldu. son 1 Mayıs kutlamalarında onun resminin olduğu flama, pankart vb.ne yönelik “ilgi” de bunun göstergesi olmuştur.

İbrahim Kaypakkaya'yı hâkim sınıflar nezdinde bu kadar tehlikeli kılan hiç kuşkusuz ki onun ideolojik formasyonudur. İbrahim Kaypakkaya, Marksist Leninist Maoist olduğu için, hakim sınıfların “bam teline” basmış, devletin faşist niteliği başta olmak üzere, ülkemizde var olan çelişkileri doğru tespit etmiş ve bu çelişkilere uygun olarak silahlı devrim mücadelesi iddiasına uygun bir söylem ve pratik hat içine girmiştir. Yani İbrahim Kaypakkaya yılanı kuyruğundan yakalamıştır! Zaten tam da bu nedenle katledilmiştir!

Dolayısıyla İbrahim Kaypakkaya ülkemiz topraklarında Marksist Leninist Maoist teorinin ilk temsilcisidir. 50 yıllık reformist-revizyonist suskunluğu parçalama söylemi bu açıdan basit bir propaganda değildir. Bu vesileyle aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliğinin esas nedeni, onun MLM hattında gizlidir. Marksizm Leninizm Maoizm güncel olduğu için Kaypakkaya günceldir.

Maoizm meselesinin önemi ve günümüzdeki güncelliğine dair bir örnek verecek olursak şu söylenebilir: Bilineceği üzere -diğer sebepler bir yana- sosyalizmde yaşanan geriye dönüşleri açıklayabilmek için meselelere Marksizm Leninizm'in üçüncü aşaması olan Maoizm’le yaklaşmak gerekir. Bu yapılmadığı takdirde geriye dönüşler bilimsel bir şekilde açıklanamaz. Sorunların kaynağı doğru tespit edilemez. Kişiler ya da rastlantılar neden olarak ileriye sürülür vb. Böylelikle Troçkizm, anarşizm, reformizm vesaire anlayışların güçlenmesi söz konusu olur.

Dolayısıyla ülkemiz koşullarında MLM'yi savunmak, Kaypakkaya'nın bu toprakların ilk Maoist önderi olduğunun ısrarla altını çizmek ve propagandasını yapmak gerekir. Ülkemizde sosyalizmde yaşanan geriye dönüşler Maoizm’le değerlendirilmediği için, kimi çevreler kendince “çözüm”ler bulmuştur!

Örneğin bu durumun günümüz Türkiye toplumundaki karşılığı ise irili ufaklı Troçkist yapıların tezahürü olmuştur. Bu minvalde özellikle demokratik halk devrimi-sosyalist devrim vb. tartışmalarından ziyade, kendini Troçkist olarak ifade eden grupların-yayınların sayısındaki artışa dikkat çekmek gerekir. Meselelere Maoizm’le yaklaşmamak, sosyalizmdeki geriye dönüşleri açıklayamamak, Troçkizm gibi Türkiye devrimci hareketinde ipliği pazara çıkmış ve geçmişte açıktan sahiplenilemeyen karşı devrimci düşüncelerin dillendirildiğine tanık olmaktayız.

Bu güncel durum bize ülkemiz sınıf mücadelesi arenasına Marksizm Leninizm Maoizm’i –özellikle de Maoizm’i- daha fazla taşımamızı ve sosyalizmde yaşanan geriye dönüşler ve devrimin proletarya diktatörlüğü altında da sürdürülmesi teorisini genç kuşaklarla tanıştırmamızı koşulluyor. Bu minvalde Büyük Proleter Kültür Devrimi'nden etkilendiğini özellikle belirten Kaypakkaya'nın Maoist yönü üzerinde durulması gerekir.

Kaypakkaya'nın günümüzde bu kadar güncel olmasının nedenlerinden biri de onun ileriye sürdüğü tezlerin sosyal pratik içinde karşılığını bulmasıdır. Ülkemizin son yarım asra yaklaşan tarihi göz önüne getirildiğinde yaşanan gelişmeler İbrahim Kaypakkaya'nın ileriye sürdüğü tezlerin doğruluğu hakkında kesin ipuçları vermiştir.

Özellikle de Kürt ulusal sorununu kendine temel alan Kürt ulusal hareketinin ulaştığı aşamayla birlikte, Türk hâkim sınıflarının kendi arasında yaşanan mücadele sonucunda da olsa Kemalizm meselesine dair ortaya çıkan gerçekler, Kaypakkaya'nın “Milli Mesele” ve “Kemalizm”e ilişkin ileriye sürdüğü tezlere ilgiyi artırmıştır. Tabi bu ilgi sahiplerinden bazılarının İbrahim Kaypakkaya'nın Maoist formasyonuyla ilgilenmediklerinin, onun bu tezleri ileriye sürmesinin temelini gözardı ettiklerinin altını çizelim.

Kaypakkaya'nın tezlerinin bu derece günümüze ışık tutan bir içeriği sahip olması, onun geleceği gören bir kâhin olması değildir. Bunun birinci nedeni her şeyden yukarıda da değindiğimiz üzere meselelere MLM bakış açısıyla yaklaşmasıdır.

Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliğinin bir diğer nedeni de, tezlerinin masa başında üretilmesi değil, pratik süreç içinde; bir yandan hâkim sınıflarla, diğer yandan ise revizyonizmle mücadele içinde şekillenip ileriye sürülmesidir.

Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliği, tezlerinin ülkemiz sınıf mücadelesinin somut birikiminin üzerinden yükselmiş olmasıdır. Kaypakkaya, köylü direnişleri içinde yer alarak köylülerin, işçi direnişleri içinde yer alarak işçi sınıfının, öğrenci gençlik mücadelesinin içinde yer alarak gençliğin, Kürt ulusunun içinde yer alarak Kürtlerin yaşadığı çelişkileri, uğramış oldukları faşist zulmü ve buna karşı geliştirilen mücadelenin, kitle hareketlerinin içinde yer alarak tezlerini ileriye sürdü. Bu kitle hareketlerinin ortaya çıkardığı bilinci MLM bilimiyle analiz ederek, ülkemiz topraklarında komünist tezlerini ileriye sürdü.

Ülkemizde sınıf mücadelesi devam ettiğine ve daha da önemlisi ülkemizde işçi sınıf ve halkın hâkim sınıflarla yaşadığı çelişkilerinde esaslı, temele ilişkin bir değişiklik olmadığı içindir ki Kaypakkaya'nın tezleri halen güncelliğini koruyor. Her şey karşıtıyla vardır, değişir ve dönüşür. Ülkemiz komünist hareketi de üzerinde yükseldiği zeminden hareketle, karşıtının değişimine ve dönüşümüne paralel bir süreç içindedir. Düşmanın durumu karşıtını da belirlemektedir.

Ülkemizde halen Kaypakkaya'nın tespit ettiği temel çelişkiler çözülmüş değildir. Bu nedenle Kaypakkaya'nın tezleri “sanki dün değil bugün yazılmış gibi” günceldir.

Kaypakkaya'yı Türk hakim sınıfları nezdinde tehlikeli kılan, onun silahlı mücadele savunusu ve her türden reformist revizyonist çizgiye amansız düşmanlığıdır. Bu bahisle Kaypakkaya'da söz ve eylemin birliği beraberinde onu “en tehlikeli düşman” kategorisinde değerlendirilmesini gündeme getirmiştir.

Aradan geçen zamana rağmen günümüzde esen tasfiyecilik rüzgarları ve önü açılan reformizm bir kez daha Kaypakkaya'nın “en tehlikeli düşman” olmasını güncellemiştir.

Kaypakkaya'nın tezleri nedeniyle ona “ilgi”sini eksik etmeyen devletin bu tavrından şikayetçi olmamak gerekir! Bilakis devletin bu ilgisi Kaypakkaya'nın tezlerinin güncel olmasının ispatıdır aynı zamanda! Yoksa Ortadoğu'ya ve bölgeye “model ülke” olarak ilan edilen, “etkili” ve “güçlü” bir devletin yıllar önce katlettiği genç bir komünist önderden bu kadar çekinmesi saçma olurdu. Düşmanın Kaypakkaya'ya ilgisi onun tezlerinden kaynaklıdır. Çünkü o tezlerde kendi sonunu görmektedir. Bu nedenle Kaypakkaya'ya her fırsatta saldırması anlaşılırdır. Eşyanın tabiatı gereğidir.

Temel meselemiz İbrahim Kaypakkaya'nın tezlerinin layıkıyla kavranabilmesidir. Bu ise ancak pratik-tıpkı Kaypakkaya'nın yaptığı gibi- içinde olur. (Bir ÖG okuru)

43520

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar