Salı Ocak 21, 2025

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz. Emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı mücadele diye bir hesabı olan herkesin, örgütlü bir yaşam, örgütlü bir mücadele derdi olmak zorunda. Çünkü sınıf bilinçli bir duruş, buna uygun pratik bir tutumu gerektirir.

Tabi ki, sınıf bilinçli öncünün bu tarihsel misyonunu oynaması, tarihin yaratıcısı kitlelerle olan ilişki düzeyine, örgütleyip harekete geçirme kabiliyetine bağlıdır. Kitleden kopuk bir öncülük iddiası, uyumadan rüya görme mucizesidir. Onun için devrim ve sosyalizm mücadelesinin hesabını yapan her sınıf bilinçli özne, bu tarihsel yürüyüşün öncüsü olan işçi sınıfıyla, geniş emekçi yığınlarla nasıl bağ kuracağı, kendiliğinden gelişen kitle hareketlerine nasıl müdahale edeceği sorusuna-sorularına her dakika-her saniye yanıt aramalıdır. Verilen cevaplara uygun olarak atılan her doğru adım, bu halk deryasında kök salınmasına-kökleşmesine zemin yaratacaktır.

Bunun için düşünsel planda bir değişime ihtiyaç vardır. Her şeyden önce kitle çalışmasına, örgüt inşasına hizmet etmeyen her faaliyet, sonuç itibariyle bir emek israfıdır-tüketici bir çabadır. Dolayısıyla alışılagelmiş, kendini tekrarlayan çalışma tarzlarını terk etmeliyiz. Tüm bunları kolektif bir çabayla merkezine devrimin, halkın çıkarlarını koyan, sorgulayıcı, pratiğinden eğitici dersler çıkaran sorumlu yaklaşımlarla yerine getirebiliriz. Ve bu görevleri yerine getirdiğimiz oranda güç kazanırız. Bu mütevazi genişleme hem pratik müdahalelerimizi artırır hem de sorunları ele alış yöntemimize zenginlik kazandırır. Objektif temelde bilgilenme, devrimci dinamizm böylesi pratiklerle derinlik kazanır. Asgari düzeyde bu yönlü atılan mütevazı adımlar, işçi ve emekçilerin görece daha ileri olan kesimlerini politik mücadeleye çekip, örgütleme koşullarını daha da olgunlaştırır.

Güncel bağlamda nesnel koşullara dair birçok şey söylenebilir. Ama hiç kimse geniş emekçi yığınların faşist iktidara karşı tepkilerinin giderek arttığı gerçeğini inkâr edemez. Bugün faşist iktidar artan enflasyonu düşürme, işsizliği azaltma, halkın refah düzeyini yükseltme yalanlarıyla krizin faturasını işçi ve geniş emekçi yığınların sırtına yüklemektedir. Bu da her geçen gün işçi ve emekçilerin sofralarındaki lokmalarının daha da küçülmesi anlamına gelmekte. Tüm bu gelişmeler, geniş emekçi yığınlarda oluşan öfkeyi artırıyor. Dolayısıyla kitle çalışmasında başarı bu öfkeyi örgütleme düzeyiyle direk bağlantılıdır. Dahası bu temeldeki olası her olumlu gelişme, emekçi kitlelerin devrimci güçlere karşı var olan bu mesafeli duruşunu da azaltır. Devrimci güçlerin iktidarın faşist terörüne karşı yapacağı direniş çağrılarına daha sempatiyle bakmasını sağlar. Bu coğrafyanın devrimci mücadele tarihi bunun en iyi tanığıdır. Şu açık ki, kitlelerin gücüne güvenmeyenler, mücadele tarihine yabancılaşanlar, mevcut objektif tablodan hareketle umutsuzluğa düşerler.

Ama sınıf savaşımının yasalarını kavrayan kadro ve militanların böyle düşünmeye hakları yoktur. Bilakis bu sömürü ve soygun düzenine karşı mücadelede, geniş kitleleri örgütleyip harekete geçirme görevleri vardır. Bugün asıl olan bu görevlerde yoğunlaşmaktır. Bu somut görevler yalnız güncel devrimci pratiği kapsamıyor. Aynı zamanda her koşulda sorgulamayı, inceleme-araştırma yapmayı ve tecrübelerde öğrenmeyi de içeriyor.

Dünyanın farklı coğrafyalarında olduğu gibi yaşadığımız coğrafyada da emperyalist-kapitalist sistemin aşırı sömürü politikaları, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine karşı süren saldırıları, geniş yığınlarda kendiliğinden oluşturduğu bir bilinç vardır. Bu bilinci, asgari ücretle çalışan işçilerin, işsizlerin, ortaya koyduğu tepkilerde, üreticilerin, memurların görece daha kitlesel bir tarzda yapmış oldukları protesto eylemlerinde, geniş manada ağırlaşan yaşam koşullarına karşı ezilenler cephesinde artan öfkede görmek mümkündür.

Peki işçi ve emekçiler başta olmak üzere, ezilenler cephesindeki bu nesnel tablo karşısında ne yapmalıyız? Öncelikle kendiliğinden gelişen haklı ve meşru olan her tepkiyi-öfkeyi örgütlemek için sürece daha aktif bir şekilde müdahale etmeliyiz. Bu müdahalenin kazanıcı bir sonuca ulaşmasının ilk adımı, sürecin çelişkilerini doğru bir tarzda kavramakla başlar. Bu da ancak kadro ve militanların incelemedeki bilimsel tutumlarıyla olur. İşte kadro ve militanların proleter ideolojik donanımlarının tarihsel önemi de burada ortaya çıkıyor. Kendiliğinden gelişen bir hareketi bilinçli ve örgütlü bir güce dönüştürmek ancak bu sınıf bilincinin taşınmasıyla mümkün olabilir. Bu da dışarda çağrılarla değil, ancak bu hareketlerin içinde yer alarak olur.

Açık ki, işçi ve emekçilerin güncel taleplerini, yaşamsal sorunlarını gündemine almayan ve bu eksenli müdahalelerde bulunmayan bir devrimci hareket, onlarla gereken bağı kuramaz. Düşünsel ve hareket tarzlarında gereken değişimi yaratamaz. Değişim asgari düzeyde proleter ideolojik netliğe sahip kadro ve militanların çabasıyla olur. Dolayısıyla kendiliğinden hareketlere müdahaledeki her yetersizlik kadro ve militanların bu yönlü zayıflığına, kitle çizgisindeki zaaflı duruşa işaret eder.

Bugün karşımızda tepeden tırnağa, her türlü ahlaksızlığa, yolsuzluğa bulaşmış, geniş emekçi yığınları yoksulluğa ve sefalete sürüklemiş bir sistem gerçekliği vardır. Bu gerçekliği yalnız devrimciler ve komünistler görmüyor. Bu gerçeği geniş emekçi yığınların azımsanmayacak bir bölümü de sonuçlardan hareketle de olsa görüyor. Ama genel manada sınıf bilinçli öznelerin müdahaledeki yetersizlikleri gereken değişimi yaratamıyor.

3910

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Üniversiteyi Öldürmenin Sekiz Yolu (Ya da Üniversite Piyasaya Nasıl Entegre Olur?)[1]

 “Bilimin sürdürülmesi, / bana özel bir yürekliliği / gerektirir gibi gözüküyor.”[2]

 Sevgili dostlar, sıcak bir Haziran’ın ardından, meydanların ardından yeniden burada, birlikteyiz.

Buraya gelirken arkadaşlar bana Melih Gökçek’in “teröristler kamplara çekildiler, sonbaharda daha büyük bir ayaklanma çıkartacaklar,” mealinde bir şeyler söylediğini aktardılar.

İlk defa Melih Gökçek’le aynı fikirdeyim.

Evet, Haziran 2013 sıcak geçti. Ama emin olun önümüzdeki güz ayları daha da sıcak geçecek.

Neo-Liberal AKP, Kautsky'nin 'Ultra Emperyalizmi' , 'Bariscil Kapitalizm' Ve Bir Ruyanin Sonu

Esas savas ,maddi-maddelesmis enerji evreninin zihnimize yansimasinda yuruyor...Dusunce -felsefe enerjisi biri ikiye boluyor...Tek bir soru tum bir evreni boluyor...
Dusmani yakindan izleyin. Onun akli bizden daha geliskin; yuzyillara dayanan sinifli toplumlar yonetme tecrubesine sahip. Akimlari yok edemeyecegini biliyor. Enerji evreninin sabit bir yuk uzerinde hareket eden bir enerji alanlari catismasi oldugunu biliyor...

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda/ Hasan Aksu

Kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu olarak ele alınamaz, görülemez. Kadın sorununda asıl çelişki cinsiyet sorunu olarak görülmelidir.

Kadın ve özgürlük

“Tarihsel değişimi belirleyen kadınların özgürleşme oranıdır. İnsanlığın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bulunduğu nokta, kadının erkekle, zayıfın güçlü olanla karşılaştırıldığında ortaya çıkan durumdur. Kadının özgürlük derecesi toplumsal özgürlüğün doğal ölçüsüdür.“ Marx-Engels

İnsanlık, özgürlüğünü kadınların köleleştirilmesiyle yitirdi ve kazanmak istiyorsa yitirdiğini yeniden, onu, ancak ve ancak yitirdiği yerde kazanabilir. 

Maocular ve Bir Maoizm Karikatürü Perinçekgiller

  

TV’ye çıkartmışlar benim gibi kel kafalı bir gazeteci, sözde araştırma yapmış ülkedeki Maocular üzerine ve 'Maocular' diye bir kitap yazmış.

Bak simdi cehaletin papyon giymiş haline, entelektüellik adına aydınlığın ırızına geçirilmiş haline!

Güya aydınsın, öyle mi?!

Maocular diye kitap yazmadan önce hiç Maoculuğu araştırdın mı?...TV izleyiciliği dışında Maoizm nedir en ufak bilgin var mı?

Yok, belli!...Neden mi?...Maocular sorusuna cevabı Perincek ve onun artıklarında aradığına göre, Mao hakkında tam bir cehalet içinde olduğun belli!

'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir


'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir

Toplumun, uretimin ve siyasal yasamin kurallarini Isci-Koylu yiginlarinin degil; tam tersine uretim araclarinin ozel mulkiyetini elinde bulunduran sermayenin ve onun siyasal iktidarinin koydugu Kapitalizm catisi altinda 'bireysel ozgurluk' ya ahmaklar icin bir aspirin ya da burjuvazinin dostu ahlaksiz bir sahtekarliktan baska bir sey degildir.

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!

Sayfalar