Çarşamba Şubat 26, 2025

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Asker, polis seyirciydi. Yakıp yıkacaklardı. Talan edeceklerdi her yeri. Ki ettiler de. Sonrasında da pasaport dağıtıp, herkesi Avrupa’ya süreceklerdi. Yaşananlar vahşetten de öteydi. Küçücük çocuklar duvarlara çakılmışlardı. Hamile kadınların karınları deşilmişti. Yetmiş yaşındaki, iki gözü de kör olan Cennet Çimen’in gözleri oyulduktan sonra öldürülmüştü. Katliama karşı direnenler, gizliden bazılarını kaçırıp Pazarcık’ın köylerine dağıtmışlardı. Anasını babasını kaybeden çocuklar, sabahlara kadar çığlık çığlığaydılar. Korkmaktan gözleri pörtlemiş, ölü çocuk yurduna dönmüştü Maraş.

Korku sinmişti. Ve o korkuyu bir daha atlatamadılar.

Katliam bittikten sonra herkes kendi ölüsünü aramaya çıkar. Kimisi yakılmış kemikten ibaretti, Cizre’de de olduğu gibi; upuzun bir hawar kaplamıştı yer yanı. Suçları Kürt ve Alevi olmaktı. Devlet, Dersim’de olduğu gibi bilinçli bir kıyım başlatmıştı. Kafaya takmışlardı bir kere, Maraş başta olmak üzere, tüm sınır şehirlerini Kürt Alevilerinde arındıracaklardı.

Daha 1925’lerde devletin raportörü Hasan Reşit Tankut bölge için şöyle yazacaktı: ‘’Fırat’ın batı yakasında yaşayan Kızılbaş Kürtler, okuma yazmayı çok seviyorlar. Bunlar bir an önce Türkleştirilmeli.’’

İyi meziyetlerimiz bile bize karşı kullanılacaktı. Türkleşmemişti Maraş. Tam tersine Kürt hareketleri hızla yayılmaktaydı. Bu da onları korkutuyordu. Bitmeleri gerekiyordu. Ve gerekilen yapılmıştı. Maraş kana bulanmıştı. Ermeni kardeşleriyle aynı akıbete uğramışlardı.

Katliamdan sonra köylere cesetler defin için götürülür. Pazarcık’ın bir köyünde de iki kayıp verilmiştir. Cenazeleri kaldırmak için imam çağırmak istemezler. Gider Malatya’dan Dede çağırırlar. Defin işlemi bittikten sonra birkaç genç Dede’ye, ‘’Dede, sizin yüzünüzden öldürüldük,’’ derler.

‘’Niye ki?’’ der Dede.

‘’Eğer siz olmasaydınız, biz Alevi kalmazdık.’’

‘’Çocuklar eğer biz olmasaydık, siz o canilerin içinde olurdunuz. Bu da az şey değil,’’ der.

Evet, Maraş’ın Kürt Alevisi asla caniliği kabul etmedi. İnancında cana kıymak yoktu. Bilmedikleri, bu dünyada cana kıyamayanlar hep yem olmuşlardır. Zalimleri can sınıfına sokmamak gerekiyordu. Bunu uzun bir deneyimden sonra bazıları idrak etti ve yönlerini dağlara çevirdiler.

Küçücük bir ilçenin bine yakın şehidi vardı. Ama hala üstlerinde korkunun bulutları dolaşmaktaydı. Kimisinin de iliklerine kadar işlemişti korku. Kürtlüklerinde utanır hale gelmişlerdi. Direnişten kareleri izledikçe şaşırdım. Az da olsa, bir kesimin neden düşman görüldüklerini hala anlayamadıklarını gördüm.

Elbistan ve Pazarcık’ı çok büyük tehlikelerin beklediğini, bölgenin aydınlarıyla çok konuştuk. Yaymak istemiyorduk. Çünkü geride bir avuç insan kalmıştı. Ve hepsinin yürekleri avuçlarındaydı.

Korkulan oldu. TC Pazarcık Ovası’na, bölgenin Kürt nüfusundan çok fazla olan Arap kafilesini yerleştirmek istiyor. Bu yöntemle de İŞİD’çileri yerleştirecekler. Sonrasında kafir ilan edilip, insanlarımızı kesmeye sıra gelecek.

Ya da Pazarcık Ovası’nı terk edecek insanlarımız…

Pazarcık halkı direnmeye çalışıyor. Ama yalnızlar. Ama ürkekler.

Diğer Kürtlerin, Alevilerin, demokratların ve devrimcilerin desteğini bekliyorlar.

Pazarcık Ovası’nda bir avuç kılıç artığı direnmektedir. Ki orası ikinci Çukurova’dır. En verimli topraklarımızdır.

Geç olmadan toprağımızı ve insanlarımızı sahiplenelim.

Mehmet Söğüt 

46283

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Sayfalar