Pazartesi Eylül 23, 2024

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Büyük yürüyüşün iddialı insanları geçtikleri her yerde derin devrimci izler ve unutulmaz anılar bırakır. Sözlerin ötesinde bir hikâye taşıyan Komutan Orhan tanımlandığı gibi bir derviş misali sosyalizm ve özgürlük ideallerine son derece bağlı kalarak yaşadı ve savaştı. Onunla karşılaşan ve tanışan her devrimci, her insan üzerinde unutulmaz saygın izler bıraktı. Ciddiyeti, mütevazi duruşu göreve ve yoldaşlarına olan bağlılığıyla tanındı. Ve cesaretiyle bilindi. Dağ yüzlü komutan Orhan, hayallerini anlatmakla kalmadı yaşatmak ve büyütmek için soluksuzca çalıştı. Komutan Orhan son nefesine dek verdiği söze bağlı kaldı.  Herkesin kolay kolay vazgeçemediği sistemden o köklü kopuşu gerçekleştirerek yaşamında en değerli şeyi olan canını bir an olsun tereddüt etmeden özgürlüğe ve Kürdistan’a adadı.

Emeğin derin sömürüsüne, kadın ve çocuk kırımına, Kürdistan’ın işgaline, Kürtlerin-Alevilerin soykırıma uğrama suçlarına sessiz kalmadı. Haksız savaşa karşı haklı savaşı, köleliğe karşı özgürlüğü, işgale karşı bağımsızlığı sadece sözüyle değil eylemiyle savundu. Yüzünü dağa, Kürdistan sevdasını sonsuzluğa yazdı.

Komutan Orhan’la ilk kez Medya Savunma Alanları’nda karşılaştık. Sanki dağın zirvesindeki bembeyaz karlar üzerine yağmıştı. Saçı, sakalı ve kaşları, bembeyaz kar görünümüyle bir dervişi andırıyordu. Bulunduğu yoldaş ortamında herkesten farklı görünüyordu. Dağ bakışlı yoldaşın sakin, duru, ciddi duruşu insan üzerinde büyük bir etki bırakıyordu. Mücadele konulu sohbetimiz saatlerce sürdü. En az kelimeyle yaptığı sohbetle yazılan uzun romanın unutulmaz bir komutanı olduğunu her davranışında gösteriyordu.

Komutan Orhan’la ikinci kez yine karşılaştık. Benden 42 numara siyah Mekap ayakkabı istedi. Neden Mekap sorusu aklıma takıldı. Neden başka marka ayakkabı değil de Mekap? Mekap ayakkabı talebi beni komutan Nubar Ozanyan yoldaşın mütevazi yaşamına götürdü. İki yoldaş ne kadar çok birbirlerine benziyorlardı. İkisinin de kara dönmüş saç sakal ve bıyıkları en azla yetinen devrimci yaşamları cesur ve ciddi duruşları insanlar üzerinde büyük saygı yaratıyordu. Çocukların yaşamları çalınmasın, dudaklarındaki gülüşleri ölmesin diye yaşamlarını adadılar. Güneşi karartmak isteyenlere karşı cesurca durdular.  Zalimlere karşı savaşmaktan bir an olsun vazgeçmediler. “Bir lokma bir hırka” felsefesinin yaşayan dervişi gibi dağları dolaşarak çoban ateşini yakmaya çalıştılar.

Komutan Orhan Bingöl yoldaş yaşamı boyunca özgürlük arayanın toprağı ve silahı, adalet yazanın siyah kalemi, özgürlük okuyanın yüreği, şarkı söyleyenin elindeki sazı oldu. Gerillanın elinde düşmeyen hakikat bayrağı oldu.

Savaşın ve zorlukların içinde gelişen ve derinleşen Heval Orhan dürüstlüğün oldukça pahalı olduğu kapitalist dünyada onurun, erdemin temsilcisi oldu. Gidenin geri gelmediğini iyi biliyoruz. Aramızdan kopup giden her can aramıza tekrar dönmese de hayalleri her anımızda ve tükenmeyen ideallerimizde sonsuza dek yaşayacaktır. Şarkılarını dağlara söylemeye devam edeceğiz.

Yaşamını dağları evlat kokan Kürdistan çocuklarına adayan Orhan Heval yaşamı gerçeğin ve özgürlüğün sembolü haline getirmek için asi yaşadı. Komutan Orhan Bingöl, komutan Tekin Goyi, özgürlüğün yılmayan sesi olan Gülistan Tara, Hero Bahadin arkadaşlara büyük saygı ve sonsuz minnetle.

1384

Tel Abyad gerçeği: Türkiye’den IŞİD’e ‘canlı kalkan’ desteği! –Celal Başlangıç-

  

Dikenli sınır telleri, onlar için ölümle yaşam arasındaki son çizgi.

Toz toprak ve kan ter içindeler.

Tüm hayatlarından arta kalanları bir denke, bir çuvala doldurup Akçakale sınır kapısına dayanmışlar.

Kimileri Arap, kimileri Türkmen.

Arkalarında amansız bir vahşeti, çağlar öncesinin karanlıklarından bu güne taşıyan İslamcı IŞİD çeteleri var.

Güneşin alnında, aç susuz bekliyorlar Türkiye’nin sınır kapısını açmasını.

Ellerindeki pet şişeleri kaldırıyorlar “su” diye.

Yanlarındaki çocukları dikenli tellerin üzerine doğru havalandırıyorlar:

Ermeni Soykırımında sol hareketlerin yaklaşımı

  Türkiye Devrimci Hareketi,kendi geçmişinin her zaman TKP'nin kuruluş tarihi ile başladığını açıklamaktadır.TKP'nin kuruluşu 10 Eylül 1920,yılına gelene kadar,19yy sonlarında Osmanlıda ,sosyalist hareketler kendilerini göstermişlerdir.Osmanlı imparatorluğunda ilk sosyalist Partisi 1890 yılında kurulan Devrimci Hınçak Partisi'dir.Türkiye'ye ilk defa,Komünist Manifestosu'nu Ermenice'ye çevirerek yayınlayan ilk sosyalist harekettir.Müslüman kesim içerisinde ortaya çıkan ilk örgüt,ise 1894-95 yıllarında İstanbul-Tophane'de,savaş sanayii fabrikaları işçileri tarafından kuruldu.Amele-i Osmanlı Cemi

7 Haziran genel seçimleri ve Devrimci-demokratik hareket:Umut Munzur

  

Nihayet 7 Haziran genel seçimleri sonuçlanmış, aşağı-yukarı beklentiler gerçekleşmiş ve tahmin edilen sonuçlar ortaya çıkmıştır. 7 Haziran genel seçimlerinin hâkim sınıflar cephesinden ve devrimci-demokratik güçler açısından ele alınış biçimi ve ortaya çıkan sonuçlara ilişkin tespitler ve önümüzdeki döneme dair değerlendirmeler yapılmaktadır.

Derin devletin savaş koalisyonu ve netleşen halk mevzileri

Burada iki gerçek ortaya çıkıyor; ya sermayenin yanında yer alacaksın, onun kölesi olmayı benimseyeceksin ya da ezilenin, emeğin, haklının yanında yer alarak bedel -bedeller ödemeye hazır olacaksın... Türkiye’de, Kürdistan’da ve Ortadoğu’da hızlı gelişmeler bize bu gerçeği gösteriyor. Öyle kıyıda köşede durmak, nabza göre şerbet vermek vakti bitti. O sebeple ki, hayatın olduğu her yerde saf belirlemek, risk almak, gerektiğinde ağır bedeller ödemeyi göze almalıyız.

PKK ve Rojava’nın kuantumsal sıçrayışı

  

Türk Ulus-Devleti kurulduğundan bu güne bu devlet, Türk ve İslam dışında ülkede yaşayan tüm halk ve inançlara sömürge hukukuyla yaklaşmış ve sayısız katliamlara imza atmıştır. Katliamlar salt fiziki olmamış, sosyal, ekonomik ve siyasal soykırımlarla birlikte asimilasyon ile de halk ve inançlar adeta kırımdan geçirilmiştir. Öyle bir ülke ki defalarca yapılan darbeler ve kurulan sayısız hükümetlerle neredeyse en çok Başbakan ve Cumhurbaşkanına sahip ülke olarak sıralamada dünyada birinci konuma gelmiştir. Tabi bu da bir yere kadar!

Yalancı Emzik

  

Galibi devlet ve onun partileri, mağlubu ise halk olan bir seçim koşusu daha bitti. Halk kendisine demokrasi diye yutturulan bu seçimle-farkında olmadan- bir defa daha kendi boyunduruğunu seçme özgürlüğünü kullanmış oldu! Gözler şimdi de koalisyon çalışmalarına çevrildi. Oysaki meclisteki partilerden hangisi hükümeti kurarsa kursun, ufukta halk için hiçbir ümit ışığı yok. Bu sömürgeci düzen ve onun kırbacı olan devlet, asırlar boyu emekçi halklara ne reva görmüşse bundan sonra da aynısını yapacaktır.

Süleyman Demirel bugün topraga verildi!

Demirel’in ölümünden bu yazıyı yazdığım şu anki durumuma kadar bir türlü rahat uyuyamadım, aklım kırk yıl önce yaşadıklarımıza git gel yapıyor. Yaşadığımız insanlık dışı işkenceler rüyama giriyor. Bizlere zulmü reva gören egemenlerin, sermayenin en kaşarlanmış ve derin devletin başı Demirel’den Medya övgüyle söz ediyor.

Tesadüflerle gezi'de gezdik

Tesadüflerin bu kadarı, nasıl bir günün içine sığar! Bu hepimizi nasıl güzelce “şaşkına çevirir”, bu şaşkınlık insanın yüreğinde “sevgi” denen o güzel duyguyu nasıl körükler!

-Ya tabular yıkıldı Türkiye’de ya! Saltanat devrildi. HDP’ye daha çok oy gelirdi ama, CHP’liler manevi geleneklerinden kopmaya cesaret edemediler. Ondan da kopsalar, umutlarının yıkılmasından korktular. HDP’yi görmeleri gerekiyor önce bir. Adımlarına güvenmeleri gerekiyor. Galiba tarih böyle birşey.

-Nasıldı o günler, anlatın canlı canlı duyma şansını yakalamışken?

Durum iyidir Demek ki doğru yoldayız:Sami Solmaz

“Sevgili Yoldaşlar

Bildiğiniz gibi bir süredir fazla yabancısı olmadığımız mekânlarda bulunmaktayız.

Bir kez daha yaşayarak görüyoruz ki, mücadele, karşıtların mücadelesi zaman ve mekân tanımıyor. Fakat öncellerimizin söylediği gibi düşman saldırıyorsa durum iyidir Demek ki doğru yoldayız.

Demeki karşıtımızla uzlaşmıyoruz ve düşmanın bize giydirmeye çalıştığı elbiseyi giymiyoruz.

Bir Saloko Lazım -dı

Yüreğim  sızlıyor.

Sonunda Demirtaş etniksel hareket etmeyen proletarya köylüyle tanıştı.

Herkes Demirtaş' ın nasıl yapması gerektiğini yazıyor çiziyor.

Kimine göre sokağı terk etmemeli.

Kimine göre de muhalefette kalmalı.

Ama bu birazda acımasızlık değil mi ?

Hatta kolaycılığa kaçmak.

Söylediklerimizin içerisinde biz neredeyiz ?

Daha doğrusu söylediklerimizi etniksel temellerle hareket etmeyi önceliği haline getirmiş insanlarda beklemek ne kadar doğru ?

Aslanın.... koçum... yiğidim

SEÇİMLERİN SONRASINDA...[1]

“Biri gerçeği söylerse, bir diğeri er veya geç yalanının ortaya çıkacağından emin olmalıdır.”[2]

Bir yük kalktı sanki omuzlarımızdan... Bu doğru. Hele ki son olarak Diyarbakır saldırısında koltuğu kaptırmama hırsının ne boyutlara varabileceğini gördükten sonra.  

Sayfalar